| ...Forum PayLasım... | SanaL aLemin SessizLiğinde Ses Getiren Forum:) |
|
| Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
_CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:27 pm | |
| ALTINI ISLATMA (COCUKLARDA)
Geceleri altını ıslatan çocuklar psikolojik olarak içe dönük ve eziklik hissine kapılırken, bu sorun ailelere bıkkınlık veriyor. Yatağını ıslatan çocuğun kişilik gelişimi olumsuz etkileniyor. Çocuk bunu bir sır gibi saklıyor, arkadaş evinde kalamıyor, yaz kampları, okul gezileri, spor turnuvalarına katılamıyor ve ülkemizdeki her 7 çocuktan birisi geceleri yatağını ıslatıyor. Çocuklarda gece işemeleri konusunda bugüne kadar sayısız araştırmaları bulunan Danimarka Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Norgaard dün ülkemize bir ziyarette bulundu. Çocuklarda uykuda işeme durumunun 2-3 yaşlarına kadar normal olduğunu, ondan sonra gece işemelerinin mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini ve bu durumun çocukların kendilerine olan güvenlerini azalttığını söyledi;" Yaptığımız araştırmalar çocuklardaki bu rahatsızlığın psikolojik herhangi bir yönünün bulunmadığını, tamamiyle fizyolojik bir rahatsızlık olduğunu gösteriyor. Çocuklarda "ADH" adı verilen bir tür su tutucu hormon, geceleri gündüze nazaran iki misli seviyeye çıkar. Bu da idrar kesesinde biriken sıvı miktarını azaltır. Ancak çocukta bu hormon eksik olduğunda çocuk idrarını kontrol edemez ve gece tam işeme yapar. Çoğu aile bunu bilmiyor, çocuğun sorununu psikolojik zannediyor, halbuki basit bir ilaç tedavisi ile sorun kolayca hallolur" dedi. Ülkemizde ilkokul çağındaki 7 çocuktan birisi "enüretik" yani geceleri altı işiyor. Bazen bu durum yetişkin çağı dediğimiz 17-18 yaşlarına kadar devam edebiliyor. Yine araştırmalar daha çok erkek çocukların gece altlarına işediğini gösteriyor. Burundan günde 1 kez kullanılan sprey ise, hormon eksikliğine bağlı gece işeme sorunu olan çocuklara çare oluyor. 6 ay düzenli olarak kullanılması tavsiye ediliyor, ilk kullanımından itibaren yatak kuruluğunu sağlıyor.
ANI BEBEK OLUMU SENDROMU
Ani bebek ölümü sendromu (ABÖS), 1 yaşından küçük bebeklerin bilinmeyen nedenlerle aniden ölmelerini tanımlayan bir terimdir. Ani bebek ölümü sendromu (beşik ölümü olarak da bilinir) gelişmiş ülkelerde 1-12 aylık bebekler arasında en sık görülen ölüm nedenidir. Birkaç tıbbi araştırmada, bu sendromla ilişkili biyolojik ve çevresel risk etmenlerinin belirlenmiş olmasına karşın gerçek nedenle ilgili kesin bilgi yoktur. Dünya çapında yapılan birçok çalışmada yüzükoyun (karnının üstüne) yatırılan çocukların yüksek risk altında oldukları gösterildi. Bebeklerin yatırılma pozisyonu ülkeler arasında farklılık gösteriyor; ABD deki bebekler on yıl önce çoğunlukla yüzükoyun yatırılıyordu. Daha sonra bazı ülkelerde olduğu gibi ABD de de annebabalar, sağlıklı bebeklerin sırtüstü yatırılması için teşvik edilmeye başlandı. Bir çalışmada ABD de yüzükoyun yatırılan bebeklerin oranının 1992 yılında %70 olduğu, ancak 1996 yılında %24 e düştüğü saptandı. Aynı süre içinde ani bebek ölümü sendromu yaklaşık %38 azaldı. Diğer bir çalışmada, düşük gelir düzeyine sahip, Afrika kökenli Amerikalı annelerin bebeklerini yüzükoyun yatırma olasılığının daha fazla olduğu belirlendi. Araştırmacılara göre, doğumdan sonra bebeğinin hastanede yüzükoyun yatırıldığını gören annelerin %93 ü evde de aynı pozisyonda yatırıyor. Ani Bebek Ölümü Sendromuna İlişkin Risk Faktörleri: Ani bebek ölümü sendromunu olasılığını artıran faktörler - Yüzükoyun uyuyan bebekler - Sigara dumanına maruz kalan bebekler - Anneleri gebelik döneminde sigara içenler - Anneleri ilk hamileliği sırasında 20 yaşından küçük olanlar - Anneleri doğum öncesi sağlık bakımı için hiç başvurmayanlar ya da geç başvuranlar - Erken doğan ya da düşük doğum ağırlıklı bebekler - Kış aylarında doğanlar - Erkek bebekler Risk Azaltmanın Yolları: Ani bebek ölümü sendromunu önlemenin güvenli bir yolu olmamasına karşın, riski azaltabilecek önlemler şunlardır: - Dogum öncesi bakiminizi iyi yapin, hamilelik esnasinda rutin doktor kontrollerinizi aksatmayin, beslenmenize dikkat edin. - Bebeginizi mümkün oldugunca anne sütüyle besleyin. - Çarsafi gergin ve temiz, çarsaf kivrimlari da sikica kapali olsun. - Bebekleri sırtüstü ve sert zeminde yatirin. - Bebeğinizin odasında sigara içmeyin - Bebeginizi karyolanin alt ucuna yatirin. - Uykuda bebeginizin basini örtmeyin. - Yatagina silte, oyuncak vs. koymayin. - Bebeğin altına yastık ya da battaniye gibi yumuşak malzemeler yerleştirmeyin - Bebeği çok sıcak ortamda bulundurmayın (giydirerek, örterek ya da aşırı sıcak bir odada yatırmayın) - Rutin kontrolleri ve aşıları yaptırın, olagandisi belirtiler gördügünüzde mutlaka doktora danisin. - Hafif bir hastalıktan sonra bile bebeği birkaç gün yakından gözlemleyin - Bebeğinizin bulunduğu odayı sık sık havalandırın.
ANNE BABANIN DEPRESYONU COCUGA GECIYOR
Anne ve babanın yaratacağı huzurlu ortam çocuğun gelişmesinde beslenme kadar önemli... Amerikalı bilim adamları, depresyonun, anne ve babadan çocuklara geçebildiğini belirlediler. Massachusetts hastanesinde yapılan araştırmada, 380 çocuk denek olarak ele alındı. Araştırmada, anne veya babası depresyon içinde olan çocuklarda aynı sorun, diğer çocuklara göre dokuz kez daha fazla bulundu. Sonuçları American Journal of Psychiatry dergisinde yayımlanan araştırmanın, hastalıkla ilgili klinik tedavisi konusunda doktorlara yeni ipuçları verdiği belirtildi.
ANNE BABAYLA YATAN ÇOCUKLAR
Anne ve babasıyla birlikte yatan çocukların ileriki yaşamlarında sanıldığı gibi psikolojik sorun yaşamadığı bildirildi.
ABDde yapılan bir araştırma, birlikte uyumanın sağlıklı olduğunu ve çocuğun gelişimi üzerinde uzun süreli etkisi bulunmadığını ortaya koydu.
California Üniversitesinden Dr. Paul Okami, öncelikle ailelerden çocuklarının uyku planını sunmalarını istediklerini, buna göre, ailelerin yüzde 35inin bebekleri 5 aylıkken aralıklı olarak kendileriyle uyumasına izin verirken, yüzde 9unun sürekli birlikte uyuduklarını söyledi.
Okami, çocuklar 5 yaşına gelinceye kadar bu oranın yüzde 6ya düştüğünü, 6 yaşında ise sadece yüzde 3 olduğunu belirtti.
YALNIZ UYUYANLARDAN HİÇ FARKLARI YOK
Araştırmacılar, 5 aylık oluncaya kadar ailesiyle birlikte uyuyan çocukların 2 ya da 3 yaşına geldiğinde yalnız uyuyan çocuklardan hiç farkı olmadığını, birlikte uyumanın uyku bozukluğuna yol açmadığını saptadı.
Aynı şekilde bu çocukların 6 yaşına geldiğinde duygusal farklılık ya da davranış farklılığı ortaya koymadığı belirlendi. Araştırmacılar, ayrıca bu çocukların, birlikte uyumaya karşı olanların ortaya attığı akıllarında seksten başka birşey olmuyor görüşünün yanlış olduğunu da kaydetti.
VAROLAN ENDİŞELER YERSİZ
Araştırmaya konu olan çocukların, 18 yaşına geldiklerinde yeniden incelendiğini ifade eden araştırmacılar, çocukların bu yaşta da yalnız uyuyan çocuklardan çok önemli bir farklılık göstermediğini belirtti. Her iki grubun da aileleriyle ve yetişkinlerle aynı şekilde ilişki kurabildiği kaydedildi.
Doktorlar, araştırmada birlikte uyumayla tütün, alkol ve uyuşturucu kullanımı arasında bir bağ da bulamadı.
Dr. Okami, Developmental and Behavioral Pediatricsde çıkan makalede araştırmaların birlikte uyumayla ilgli endişelerin yersiz olduğunu gösterdiğini söyledi.
ANTIBIYOTIGE BAGLI ISHAL
Antibiyotikler, özellikle clindamisin, ampisiun cephalosprin, aminoglikoside bağırsak zarı şişmesine neden olarak ishal yapabilir. Antibiyotik kökenli ishal oldukça yaygındır. Clindamisin kullananların %25i ve ampicillin kullananların %10 u ishal olmaktadır. Antibiyotikle bağlantılı ishalin en ciddi şekli (pseudo-memrenous colitis) denilen ve antibiyotiğin büyük abdestin oluşum ortamını değiştirmesinden dolayı bazı bakterilerin gelişmesini sağladığı durumdur. Bu da kolonda enflamasyon yapar. Tipik olarak ishal belirtisi antibiyotik alınmasından 4-10 gün sonra ortaya çıkar. Fakat antibiyotiğin kesilmesinden sonra belirtilerin %25i ortadan kalkar. Teşhis Antibiyotik uygulaması sırasında veya birkaç hafta sonra görülen ishal, karın krampları ve ateş en tipik belirtilerdir. Doktorunuz ishalin antibiyotik kullanımına bağlı olduğundan şüphe ederse, büyük abdestin mikroskop muayenesini yaptırır. Buna bağlı kolitlerde, clostriduim diffıcile adlı bir organizma bulunur. Antibiyotik kesildikten sonra çoğu kişinin rahatsızlığı geçer. Bazılarında ise ishal ve susuzluk devam eder. Başka kişilerde ise pseudo-membranous kolit ömür boyu sürebilir. Tedavi Doktorunuz ishale neden olduğunu düşündüğü herhangi bir antibiyotiği derhal keser. Belirtiler hafifse, doktorunuz cholestyramine tavsiye eder. Bu ilaç clostriduim difficile organizmasını yok eder. Daha ciddi durumlarla vancomycin veya metronidazole kullanılabilir. Hastalık tekrarlayabilir ve birkaç tertip daha ilaç gerekebilir.
AORT STENOZU
Kanın kalpten çıkıp aorta girdiği kapağın daralması ile karakterize olan aort stenozu erkek bebeklerde daha sık rastlanan bir kusur olup kalp oluşum anomalisi vakalarının yüzde 5 ini oluşturmaktadır. ileri derecede stenoz genellikle erken bebeklik dönemi sırasında tespit edilmektedir. Ancak çoğu çocukta herhangi bir semptom görülmez ve sorunun varlığı ancak, doktorun bir kalp üfürümü işittiği rutin bir muayene sırasında anlaşılır. İleri derecede stenoz vakalarında ameliyat gereklidir. Hafif ya da orta derecede stenoz bulunan çocukların, tıkanma derecesinin ilerleme olasılığı söz konusu olduğu için, sürekli tıbbi bakım altında bulundurulmaları gerekir.
En son xcnsx tarafından Salı Haz. 23, 2009 7:40 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:27 pm | |
| APGAR TESTI
Apgar testi, doğumdan 1 dakika sonra uygulanan ve 5 dakikalık aralarla tekrarlanan, bebeğin genel sağlık durumunu değerlendirmek amacıyla yapılan bir testtir. Apgar testi sonucunda elde edilen skor, bebeğin soluk alıp vermesine ilişkin olarak herhangi bir acil tedbir alınıp alınmayacağının da göstergesidir. Test, şu konularda yapılır: Kalp atışı, solunum yeterliği, kas yapısı, burun deliğine konan içi boş bir tüpe (kateter) tepki ve cilt rengi. 10 puanlık bir skor bebeğin mümkün olabilecek en iyi durumda olduğunu gösterir. Bu durumda, kalp atışı dakikada 100 den fazladır; bebek iyi soluk alıp vermekte ve ağlamaktadır; aktiftir, burun deliklerinden birine kateter sokulduğunda hapşırır ve öksürür; cilt rengi, elleri ve ayakları da dahil olmak üzere, tamamen pembedir. Skorun 0 ila 4 arasında gerçekleşmesi durumunda bebeğin kalp atışı yavaştır ya da az duyulur ve cilt rengi, soluk ya da mavidir; refleks tepkisi yoktur ya da hafiftir. Çoğu bebekler 7 ila 9 puan arasında bir skor ortaya koyarlar ve soluk almalarını engeleyen mukozanın temizlenmesinden başka bir müdahale gerektirmezler. Doğumdan sonraki birinci dakikada 4 ya da daha az puan içeren bir skor kaydedilen bebekler soluk alıp vermelerini sağlamak için acil yardıma gereksinim duyarlar. Bu test sonuçlarından daha ileri düzeyde sonuçlar çıkarılamaz: Apgar testi skoru, çocuğun gelecekteki gelişme ve zekâsının bir göstergesi olamaz.
ASITLI ICECEKLER VE COCUKLAR
Asitli içeceklerin hiçbir besleyici özellik taşımadığını belirten uzmanlar, ailelerin süt ve meyve suyu tüketimini özendirmesini istiyor. Gençlerin severek tükettikleri asitli içeceklerin şişmanlığa neden olduğu bildiriliyor. Uzmanlar, gençlerin besleyici özellikleri olmayan asitli içecekler yerine, süt ve meyve suyu tüketimine özendirilmeleri için aileleri uyarıyor. Mayo Clinic Beslenme Direktörü Dr. Jennifer K. Nelson, kilo alımında yenen gıda miktarı kadar alınan kalorilerin de önemli olduğuna dikkat çekiyor. Boş kaloriler içeren "soft" içeceklerin tüketiciler için ek şeker kaynağı olduğuna dikkat çeken Nelson, şu uyarılarda bulunuyor: "Bu ek kaloriler çeşitli aktiviteler ile yakılmadığı takdirde, bir yılda kızlarda 7, erkeklerde ise 12 istenmeyen kiloya neden olur. Asitli içeceklerin diğer bir zararı da açlık hissini gidermemesi ve kişileri başka şeyler yemeye yöneltmesidir, bu da elbette alınan yeni kaloriler anl***** gelir. Aileler de çocukların yiyecek miktarı ve kalitesine dikkat etmeli, bu içecekler yerine sağlık için yararlı besinler içeren süt ve meyve suyu tüketimi konusunda çocukları uyarmalıdır."
ATES (COCUKLARDA)
Ateş nedir, neden yükselir, ne zaman normalin üstünde kabul edilir, nasıl düşürülür?
Çocuklarda ateşle beraber nefas alma ya da yutkunma güçlüğü, kusma ya da ishal varsa,doktora gidilmesi öneriliyor. sitesi çocuklardaki ateş konusunda ayrıntılı bilgiler veriyor.
Ateş (pirezis) kelimesinin kökeninin Perikles’e dayandığı bilinmektedir. Perikles (M.Ö. 495-429) döneminde yaşamış Yunanlı bir filozoftur. Perikles döneminde hekimler bir takım enfeksiyonları ateş tipi ile tanımlıyorlardı. Ateş bir hastalık değildir. Bir enfeksiyon, bir ödem, bir doku hasarı, aşı gibi nedenlerle vücut ısısını düzenleyen termoregülatör merkezdeki dengenin bozulmasıdır. Çocuğun kulaktan veya ağızdan ölçülen ateşi 36-36,8 ise bu normal ateştir.
YÜKSEK ATEŞ NEDİR?
Rektal: 38, koltukaltı: 37, oral: 37,5 olarak ölçülen ateş yüksek ateştir. Yüksek ateş küçük çocuklarda havaleye neden olabilmektedir. Ayrıca ateş miyokard fonksiyonlarını olumsuz etkiliyebilmektedir.
Çevresel faktörlerin (çevre ısısının artması, çeşitli metabolik hastalıklar, bazı ilaçlar) ısıyı artırmasına “hipetermi” denir. Ateşi yükselen kişi üşüdüğünü, oysa hipertermik kişi ise vücudunun ısındığını hisseder.
ATEŞ NEDEN YÜKSELİR?
Ateşe neden olabilecek mikroorganizma (bakteri veya virus) vücuda girer. Bu mikroorganizmalar pirojen adı verilen çeşitli maddeler salgılarlar.
Vücut da cevap olarak endojen adı verilen maddeler salgılar. Vücudun ısısını dengede tutan termoregulatör bölge harekete geçer. Vücudun çeşitli organlarında (akciğer, beyin,vb) bulunan yağ asidi ve türevlerinden oluşan bileşikler sentezlenir. Bunun sonucunda ateş oluşur.
ATEŞLİ ÇOCUKLARDAKİ ACİL DURUMLAR
Ateşli çocukta aşağıdaki belirtilerden bir veya bir kaç tanesi varsa zaman kaybetmeden bir doktora gidilmesi gerekiyor.
Özellikle 2 aydan küçük çocuklarda görülen ateşde,
40 derecenin üstündeki ateşde,
Uyku eğilimi varsa,
Cildinde mor döküntüler oluşuyorsa,
Zor nefes alıyorsa,
Yutkunma güçlüğü varsa,
Geçmişinde havale geçirdiyse,
Boyunda katılık varsa,
Devamlı kusma, diyare varsa.
ATEŞ NASIL DÜŞÜRÜLÜR?
Çocuk ateşlendiğinde alınacak temel bazı önlemler şöyle sıralanabilir:
Giysilerini çıkartmak.
Ilık suyla banyo yaptırmak veya ıslak bezlerle vücut ateşini düşürüp sık sık ölçümlerle ateşin seyrini izlemek.
Yüksek ateşde normalinden daha fazla sıvı ihtiyacı olduğu için bol sıvı almasını sağlamak.
Ateşi oluşturan sebebin ne olduğunun tesbit ve tedavisi için doktora başvurmak.
Çocuk ateşlendiğinde yapılmaması gerekenlerse şöyle:
Üşüyebilir diyerek giysilerini çıkartmamak.
Aşırı dozda ateş düşürücü kullanmak.
12 yaş altındaki çocuklarda aspirin kullanmak
ATES (YENIDOGANDA)
Ateş genelde vücudun herhangi bir enfeksiyona tepkisidir. Yeni doğmuş bebeklerde ateş ayrıca vücudun su kaybetmesi ya da sıcak iklimlerde bebeğin sıcakta fazla kalması dolayısıyla da ortaya çıkar.
Tüm bunlara bakılmaksızın, rektuma (makata) sokulan bir termometre vasıtasıyla bebeğin ateşinin 38° C olarak ölçülmesi durumunda doktorunuza başvurmanız gerekir. Bebekte herhangi bir ateş ciddi bir durumdur ve nedeni araştırılmalıdır.
Bebeğinizin ateşini ne zaman ölçmelisiniz? Bebeğinize dokunduğunuzda sıcaklık hissediyor musunuz? Onu öptüğünüzde alnı sizin dudaklarınızdan daha mı sıcak? Bebeğiniz normalden farklı şekilde huysuz ya da sessiz mi? Bebeğinizin uyku ritmi birdenbire değişti mi? Bebek kusuyor mu ya da ishal mi? Göğsü tıkanık gibi mi? Bebek artık altını ıslatmıyor mu? Bu sorulardan herhangi birine "evet" diye cevap verdiyseniz ya da sezgileriniz yanlış giden bir şey olduğunu söylüyorsa, bebeğinizin vücud ısısını bir termometre ile ölçün.
Bebeğin vücut ısısı, rektuma sokulan bir termometre ile alınır. Bunun için özel bir rektal termometreye (uç kısmı yuvarlatılmış) gereksinim vardır. Ayrıca, termometrenin kolayca girebilmesi için uç kısmı bir miktar vazelin ya da kremle yağlanmalıdır.
Termometreyi anüsten rektuma yaklaşık 2.5 cm. kadar sokun ve birkaç dakika bekleyin. Kesinlikle, termometreyi rektumda bırakarak bebeğin yanından ayrılmayın, bebeğin ani bir kıvranması ya da hareket etmesi nedeniyle termometre daha derine kayabilir ve rektumda bir yaralanmaya neden olabilir. Bebeklerin vücut ısıları değişiklikler gösterebilir. Vücut ısıları genellikle sabahları daha azdır ve öğleden sonra veya akşama doğru gittikçe artar. Bebeğinizin vücut ısısı 38°C den daha az olduğu sürece ateşi yok demektir.
Bununla beraber, eğer vücut ısısı 38°C in üstünde ise, başka hiçbir hastalık belirtisi ya da işareti olmasa bile derhal doktorunuza danışmanız gereklidir. Doktorunuz bebeği muayene etmek isteyebilir. Doktorların, hafif ateşten başka hiçbir hastalık belirtisi olmadığı halde bir bebeğin hastaneye yatırılmasını istediği durumlar ender değildir. Bunun nedeni yalnızca zararsız bir virüs olabilir; ancak, yeni doğmuş bebeklerin yüzde 10 unun bir aylık olana kadar çeşitli enfeksiyonlara maruz kalabileceğini bilen doktorlar, menenjit gibi ciddi bir hastalık olasılığını ortadan kaldırmak için bebeğin hastanede kalmasını isteyebilirler.
Çoğu doktor ateş düşürücü olarak asetaminofen verir. Bununla beraber, eğer doktor tarafından tavsiye edilmemişse, yeni doğmuş bebeğinize kesinlikle herhangi bir ilaç vermeyiniz | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:28 pm | |
| BAL 6 AYDAN ÖNCE ZARARLI OLABİLİR
Baldaki bazı toksin maddelerin, bebekler için tehlikeli olabileceği bildirildi. Annelere, bebeklerine ilk 6 ay, anne sütünden başka yiyecek vermemeleri tavsiye edilen açıklamada, annelerin, doğal bir besin olan balı, besleyici olduğu için bebeklerine 6 aydan önce, süte ya da başka besinlere karıştırarak yedirdiklerine dikkati çeken Doç. Dr. Özkan, baldaki bazı toksin maddelerin, bebekler için tehlikeli olabileceğinin altını çizdi. Baldaki toksin madde oranının yetişkinler için önemli olmadığını, ancak bebekler için tehlikeli sonuçlar doğurabildiğini kaydeden Doç. Dr. Özkan, şunları söyledi:
ALERJİ VE ASTIM RİSKİ
“ Bebeklerin bağışıklık sistemleri zayıf ve bağırsakları olgunlaşmamış olduğundan, 6 aya kadar alerjik maddelerin bağırsaklardan emilerek kana karışma olasılığı oluyor. 6 aylıktan önce, süte ya da başka besine karıştırılarak da olsa, kesinlikle bebeklere bal yedirilmemeli. Bal gibi alerjen maddelerin, bünyedeki aşırı duyarlılığı tetiklemesi ve ileri yaşlarda bu besine karşı alerji ve astım gibi hastalıklara zemin hazırlayabilmesi mümkündür.”
Anne ya da babanın polen ya da başka alerjik hastalığının bulunması halinde, balın bebeklere yedirilmesi konusunda çok daha hassas olunması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Özkan, “ ailede, alerjik hastalık varsa, 1 yaşından önce bebeklere kesinlikle bal yedirilmemeli” dedi.
RAFADAN YUMURTANIN BEYAZ KISMI
Büyüklerlerde alerji oluşturmayan ve vücudun ihtiyacı olan büyük moleküllü besinlerin çocuklar için alerji nedeni olabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Özkan, bal dışında özellikle rafadan pişirilmiş yumurtanın beyaz kısmının da alerjik özelliği olduğuna dikkati çekti. Yumurtanın bu özelliğini, pişirme ve çocuğa veriliş oranına göre ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu kaydeden Doç. Dr. Özkan, yumurta gibi protein kaynağı olan doğal bir besinden çocuğu mahrum etmemek için 6 ay sonrası katı olarak, fındık büyüklüğünden başlayıp, alıştırarak verilmesi gerektiğini ifade etti. Doç. Dr. Özkan, annelere seslenerek, “ Beslenmede çok önemli yeri olan bal ve yumurta gibi besinlerden çocuğunuzu yaşam boyu mahrum etmek istemiyorsanız, bu tarz besinleri, bir uzmana başvurarak ve belli bir yaştan sonra az az alıştırarak verin” dedi.
BARSAK TIKANMASI (YENIDOGAN)
Barsak tıkanması takriben 1500 çocuktan 1 inde meydana gelir. Tıkanma barsaklarm herhangi bir yerinde olabilir. Eğer tıkanma mideye yakınsa en belirgin semptom, beslenme kesilse bile inatçı olmaya eğilimli nitelikte bir kusmadır. Barsak tıkanması daha aşağıda olan bebeklerde, her ne kadar daha sonra kusma meydana gelse de ilk dikkati çeken genellikle şişkin bir karın bölgesidir. Safralı kusmuk daima doktorunuz tarafından incelenmelidir. Barsak tıkanması olan bir bebek genel olarak altını kirletmez, fakat mekonyum dışkısı, eğer tıkanma mideye yakın bir bölgede ise bebeğin doğduğu ilk gün dışarı çıkabilir. Tıkanma tam ya da kısmi olabilir. Eğer bebeğin kısmi bir tıkanması varsa, semptomlar hemen ortaya çıkmayabilir. Doktorunuzun bebeğinizde barsak tıkanmasından kuşkulanması durumunda karın bölgesinin röntgeni çekilecektir. Tedavi tıkanıklığın cinsine bağlı olarak değişir. Tam bir tıkanıklık, ağır komplikasyonları önlemek için acilen ameliyat gerektirir. Her ne kadar kısmi tıkanıklığı olan bir bebek haftalarca sağ kalabilir ise de kısmi tıkanıklık için de çoğunlukla bir ameliyat gereklidir. Kimi çok küçük tıkanıklıklar ameliyat gerektirmeyebilir. Teşhis çabuk konduğunda ve uygun tedaviye başlandığında, çoğu bebekler ameliyata iyi tolerans gösterirler ve tamamıyla iyileşirler.
BEBEĞİNİZE 7 GÜNDE UYUMAYI ÖĞRETİN
Bebeğiniz doğduğu andan itibaren onun için her şeyin en iyisini istiyorsunuz. Belki de bu yüzden ilk günlerde geçirdiğiniz uykusuz geceler sizin için hiç önemli değil. Peki bu tempoya ne kadar dayanacaksınız! Haftalar hatta aylar boyu gecenin bir yarısında tatlı uykunuzdan uyanmak hiç hoş olmasa gerek. Geceleri arada bir eşinizden yardım isteyecek oluyorsunuz ama o yorganı başına çekip daha derin bir uykuya dalıyor. Bir gün olsun yataktan dinlenmiş ve kendinizi iyi hissederek kalkmanın nasıl bir his olduğunu unuttunuz artık!
Evet, benim durumum tıpatıp bu anlatılanlara uyuyor diyorsanız size iyi bir haberimiz var. Bebekler onlara izin verildiği takdirde 3-4 ay arasında kendiliğinden uyuma alışkanlığı kazanıyor. Tabii bu söylenen, siz onu yıllarca sürecek yanlış bir uyku düzenine alıştırmazsanız geçerli. Hele ki bebeğiniz 6 aylıksa ve siz hala gece kuşu olmayı sürdürüyorsanız burada bahsedecegimiz programı hemen uygulamaya başlayın. Çünkü 7 günde düzenli uykuyu garanti ediyoruz. Bizden söylemesi...
1. GÜN
Yeni Bir Düzen Kurun
Uzun saatler süren öğle uykusu nedeniyle birçok bebeğin günü ve gecesi birbirine karışıyor. Böylece bebek uykuda olması gereken bir saatte oyun oynamayı tercih ediyor. Şimdi bu durumu düzeltmenin zamanı geldi! Son araştırmalar bebeklerin gece ile gündüzü ayırt edebildiğini ortaya koyuyor. Bunun için ona gerekli ipuçlarını vermeniz yeterli.
Yarından başlayarak onu sabah erkenden kaldırın ve her gün aynı saatte uyandırmaya özen gösterin. Yatağını pencerenin yakınına koyun ve perdeleri aralık bırakın. Gün ışığı onun uyanmasına yardımcı olacaktır. Öğle uykusuna yatırdığınız zaman bile hava kararmadan önce onu uyandırın. Böylece gün ışığında uyanması gerektiğini, gece ise uyuması gerektiğini anlayacaktır. Bebeğinizi akşamları da aynı saatte yatağına yatırın. Gerekirse loş ışıkta ona kitap okuyun veya şarkı söyleyin.
2. GÜN
Uygulamaya Devam
Dün başladığınız rutin programa devam edin. Hemen pes etmeyin. Geceleri karnı acıktığı için ağlamaya devam edebileceğini unutmayın. Onu emzirmek ya da beslemek zorunda kalıdığınızda bunu hafif karanlık bir ortamda yapın. Özellikle geceleri bebeğinizi nelerin rahatlattığını iyi gözlemleyin. Ilık banyonun bir çocuk için sakinleştirici, bir başkası içinse tam tersi olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Gece yatırdığınızda müzik dlinletmek gibi rutin alışkanlıklar kazandırın.
3. GÜN
Ağlama Başlıyor
Ağlamak çocukların en büyük silahı! Anne ve babaların da dayanamadığı bir durum. Ancak, sabırlı olun ve kendi kendinize şunu mırıldanın: “Sonuç uyku olacak!” Onu uyutmaya çalışırken ağlaması karşısında endişelenmeyin. Bırakın koyduğunuz uyku kurallarına alışsın. Program değişiklikleri 6 aylıktan küçük çocukları çok daha fazla üzüyor. Bebeğiniz en fazla 15-20 dakika ağlar ama kötü uyku alışkanlığı yıllarca sürebiliyor. Unutmayın ki bu çocuğunuzla sizin aranızdaki bir savaş. Onunla ilgilenmeyin ama kendi merakınızı gidermek için 5-10 dakikada bir kapı aralığından onu kontrol edin. Susması için ışıkları açmayın, yataktan çıkarmayın ya da biberon vermeyin, aksi takdirde ertesi gece de dakikalarca ağlayacağından emin olun.
4. GÜN
Ağlama Savaşı Sürüyor
Geçen gece oldukça uzun sürdü değil mi? Bu gece biraz daha rahat geçecek. Ama bilin ki o yine de ağlamaya devam edecek. Ancak, bu kez daha kısa sürecek, bize inanın. Bunun için kurallarınızın kesin olduğunu ona ispatlamanız gerekiyor. Sabırlı davranmaya devam edin. Ona karşı yumuşak olduğunuz hissini uyandırmayın. Yoksa geçen geceye göre 2 kat daha fazla ağlayacaktır. Sakın ona bu kozu vermeyin.
5. GÜN
Bebeğiniz Sakinleşiyor
Bebeklerin çoğu 3-5 gün içersinde bu programa alışıyor. Dolayısıyla, bu gece belki de şanslı geceniz! 5 dakikada bir onu kontrol etmeyin, en az 15 dakika aralıklarla odasına uğrayın. Bazı bebekler odaya sık sık girilmesinden rahatsız oluyor. Bu nedenle kapı aralığından onu izleyin. Hem unutmayın ki bu gece daha az ağlıyor.
Uyku problemlerinin arasında sıkça rastlananların başında gece emzirmesi ve alt değiştirme geliyor. Tabii ki size bunları yapmayın demiyoruz ama mümkün olduğunca kısa ve sessiz olmasına özen gösterin. Altını değiştirirken bile kesinlikle ışıkları açmayın. Gereginden çok emzirmeyin. Böylece hem onu rahatsız etmemiş olursunuz, hem de yeniden altını değiştirmek, zorunda kalmazsınız!
6. GÜN
Bebeğiniz Uyuyor!
Mucize gibi geliyor değil mi? Sakın, bu mutluluğu günlerdir uyguladığınız kuralları rafa kaldırarak bozmayın. Uyumasını garip karşılayarak onu sık sık kontrol etmeyin, Gevşeyin!
Onu sıcak tutan bir pijama giydirin.Böylece üstünü açmasını kendinize dert etmeyin. Bebek monitörünün sesini kısın ve sadece çok ihtiyacı olduğunda onu duyun. Başarınızı gölgeleyecek davranışlarda bulunmamaya özen gösterin.
7. GÜN
Uyku Sırası Sizde!
Kendinize bir iyilik yapın ve bu gece derin bir uyku çekin. Son 6 gündür belki çok uykusuz kaldınız ama buna değdi değil mi? Çocuğunuza muhteşem bir armağan verdiniz: Düzenli uyku alışkanlığı. Hiç şüphe yok ki, bu program hastalık, tatildeki otel odası gibi etkenler nedeniyle zaman zaman aksaklığa uğrayacaktır. Oysa unutmayın ki, hiç uyku problemi yaşamamış bebekler bile bu durumlarda sorun çıkarıyor. Uyku problemi yeniden baş gösterecek olursa planı en baştan yeniden uygulayın, ikinci sefer ilkinden çok daha kolay olacaktır. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:28 pm | |
| BEBEĞİNİZİ KORKUTMAYIN
Türk toplumunda korkutmanın bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanıldığı vurgulandı.
Çocukların yaklaşık yüzde 10unda, gençlerin de yüzde 2-3ünde yaşamlarını kısıtlayacak korkular gözlendiği belirtildi. Psikiyatrik Eğitim, Danışma, Araştırma ve Tedavi Merkezi (PEDAM) çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanı Doç. Dr. Mücahit Öztürk, korkunun çocuklarda sık rastlanan bir tepki olduğunu ve çevresini henüz tanımayan ve etrafında olup bitenden pek haberdar bulunmayan küçük bir bebeğin, tanımadığı her şeyden korkmasının doğal olduğunu söyledi.
Büyüdükçe çevresini ve çevresinden gelecek tepkileri daha iyi değerlendiren çocukta, bu korkuların azalmasının beklendiğini anlatan Doç. Dr. Öztürk, Ancak anne ve babanın yanlış tutumları ve adeta korkuyu çocuklarına öğretmeleri nedeniyle, bu geçici korkular uzun yıllar devam edebilir. Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmakta ve çocuğa adeta korku aşılanmaktadır diye konuştu.
Bebeklik döneminden itibaren çocuğun farklı nedenlerle korkutulduğunu ifade eden Doç. Dr. Öztürk, şöyle dedi: Örneğin gece uyumak istemeyen çocuğa cadı geliyor, köpek geliyor seni yer gibi sözler söylenir. Anne baba için hayli zahmetsiz görünen bu yaklaşım meyvelerini kısa süre sonra vermeye başlar. Karanlık koridorda yürüyemeyen, köpek gördüğünde avazı çıktığı kadar bağıran ya da doktora getirildiğinde ortalığı birbirine katan çocukların bu davranışları çoğunlukla bizim eserimizdir.
Çocukların yaklaşık yüzde 10unda, gençlerin ise yüzde 2-3ünde yaşamını kısıtlayacak korkular gözlemlenmektedir.
SIK GÖRÜLEN KORKULAR VE ÖNERİLER
Sık görülen korkuları İlk 6 ay gürültü, ani hareket eden nesneler, 7-12 ay yabancı kişiler, 1-5 yaş arası yüksek ses, karanlık, hayvanlar, rüzgar, aileden ayrılma, 3-5 yaş arası hayaletler, canavarlar, 6-12 yaş arası da hırsız, cezalandırılma ve yaralanma olarak sıralayan Doç. Dr. Öztürk, korkuların zamanla fobiye dönüşebileceği uyarısında bulundu.
Korkulan durum ve nesne ile karşılaştığında çocuğun ağır bir bunaltı hali yaşadığını vurgulayan Doç. Dr. Mücahit Öztürk, çocuğu aşağılayan bir yaklaşımla sorunu çözmenin mümkün olmadığını söyledi.
Doç. Dr. Öztürk, korkusunu yenebilmesi için çocuğa zaman tanımak ve adım adım sorunun üstüne gitmesini sağlamak gerektiğini dile getirdi
BEBEĞİNİZİN UYKU VE BESLENME DÜZENİ
Bebeğinizin huzurlu ve rahat uyuyabilmesi için uyku düzenini onunla birlikte planlayın. Bebeğinizi 3 saatte bir uykuda da olsa uyandırıp emzirin. Doğduktan sonra vücudu tamamen çevreleyen anne karnını özleyen bebeğinizi, bir yere dokunabilecek şekilde yatırın. Bu, yanına konulan küçük bir yastık olabilir veya sırtı, ona zarar vermeyecek bir yere yaslanabilir.
Emziren Anneleri Destekleme ve Aile Sağlığını Koruma Derneği Başkanı Dr. Sema Soysal, kişinin kendine olan güveninin temellerinin 0-3 yaş arasında atıldığını söyledi. Bu nedenle, bebeklere gelişim süreçlerinde özen gösterilmesi gerektiğini belirten Sosyal, bebeklerin yetiştirilmesinde dikkat edilecek en önemli noktanın “ uyku ve beslenme düzeni” olduğunu vurguladı. Bebeklerin doğumdan sonraki 3 ay içinde günde ortalama 18 saat uyuduğunu anlatan Soysal, “ Bu arada bebekler 3 saatten fazla aç kalmamalı. Normalde bebek aç olduğunu belli eder. Ancak, uykuda bunu anlatamayacağı için, uykuda da olsa en fazla 3 saatte bir uyandırılıp emzirilmelidir” dedi.
DOKUNMA HİSSİ
Soysal, bebeklerin doğduğu günden itibaren bildiği ve tanıdığı yerlerde uyutulması gerektiğini ifade ederek, bunun bebeğin güven ortamında uyumasını sağlayacağını kaydetti. Yeni doğan bebeklerin “ dokunma hissini” yaşamak istediklerini, bunun için yatakta gereken düzenlemenin yapılmasını öneren Soysal, şunları anlattı:
“ Bebekler doğduktan sonra vücudu tamamen çevreleyen anne karnını özlerler. Bu nedenle bebekler yataklarında boşlukta kalmamalı, bir yere dokunabilecek şekilde yatırılmalıdır. Bunun için, yanına küçük bir yastık konulabileceği gibi, sırtı ona zarar vermeyecek bir yere yaslanabilir.”
“ BEBEK PATRONDUR”
Anne ve babaların bebeğin yattığı odada kalmasının da bebeğin güven içinde uyumasını ve düzenli emzirilmesini sağlayacağını ifade eden Soysal, bebeğin uykuya dalması için en uygun yerin, sevgiyi hissedebileceği anne ya da baba kucağı olduğunu bildirdi. Bebeklerin uyku için kesinlikle zorlanmaması gerektiğini kaydeden Soysal, “ Bebekler uykusunu bir şekilde belli eder. Bebek patrondur. Bebek ne isterse o olur. Bu nedenle bebeğin huzurlu ve rahat uyuyabilmesi için uyku düzenini bebeklerin belirlemesi gerekir. Uykunun planlanmasında bebeklerin istekleri göz önünde bulundurulmalıdır” dedi.
Bebeklerin fiziksel ve zihinsel gelişimi açısından son derece önemli olan uyku ve beslenme düzenine dikkat edilmesinin, bebeğin sağlıklı şekilde büyümesini sağlayacağını vurgulayan Soysal, “ Kucaklamak ve onun isteklerini hissetmek, ilk başta bebeğe güven kazandırır. Onun rahat ve huzurlu bir şekilde büyümesine ve kişiliğinin oturmasına yardımcı olur” diye konuştu.
BEBEGIN PSIKOLOJIK GELISIMI
Bebeğiniz yaşama, ailenizde kuşaklardır aktarılagelen bireysel özelliklerle donatılmış olarak başlar. Gebelik ve doğum sırasındaki olaylar da bebeğin biçimlenmesinde önemlidir. Anne gerektiği gibi beslenmiş midir? Sigaradan, alkolden ve ilaçlardan uzak durmuş mudur? Doğum sancısı ve doğum normal mi olmuştur yoksa komplikasyonlarla karşılaşılmış mıdır? Tüm bunlar ve diğer etkenler bebeğinizin nasıl bir kişi olduğunu ve olacağını etkiler. Bebeğinizin kişiliğinde son derece kritik özellik taşıyan bir etken ana baba ile çocuk arasındaki ilişkidir. Bir çocuğun bedensel sağlığı için besinler ne kadar önemliyse, ruhsal sağlığı için de sevgi ve sevecenlik o kadar önemlidir. Sevgi ve ilgiden yoksun bir çocuk ruhsal olarak yıkıma uğrayacağı gibi buna çoğu kez bedensel tahribat eşlik edecektir. Bebeğiniz daha başından itibaren toplumsal bir yaratıktır. Araştırmalar, yeni doğanların diğer şekillerden çok insan yüzüne benzeyen şekiltere bakmayı yeğlediklerini ortaya çıkarmıştır. Bazı bilimciler, bebeklerin insan yüzünü potansiyel bir ödül kaynağı olarak algılama yönünde doğuştan gelen bir eğilime sahip olduklarına inanmaktadır. Ayrıca yeni doğan bebeklerin dişi insan yüzü görmeyi yeğledikleri de sanılmaktadır. İlk ay içinde bebeğiniz muhtemelen tanıdığı kişilere yönelik bir tercih gösterecektir. Bebekler aynı zamanda, tercih ettikleri uyarılma türüne dayanan yakınlıklar oluşturmaya da eğilim gösterirler. Örneğin, bebeğiniz hareketi seviyorsa, kendisini sallayarak eğlendiren birini, örneğin şarkı söyleyen birine yeğleyebilecektir. Bebeğinizin gülümsediğini görürseniz şaşırmayın. Başlangıçta bebeğin gülümsemesi genellikle içsel bir olaya yanıt olarak gelişir ve bebek uyurken ya da uykulu iken görülür.Ancak yaşamın üçüncü ve beşinci haftaları çoğu bebek toplumsal nitelikteki ilk gülümsemesini, tipik olarak, bir yüze ya da sese yanıt biçiminde gerçekleştirecektir. Bu çoğu ana babalar için heyecan verici bir andır. Bebeğiniz bir taklitçi olarak doğar. Dilinizi dışarı çıkarırsanız bebeğiniz de aynı hareketi tekrarlayacaktır, çoğu bebek 4 haftalık olduğunda gırtlağından hafif hafif sesler çıkarmaya başlar. Bu, onun ilk konuşma çabasıdır. Yeni doğan bebeğiniz rahat ortama olumlu tepki verir. Ağlayan, bir bebek genellikle, tanıdığı eller tarafından kucaklanması durumunda sakinleşecektir. Bebek çevresinde annesinin yüzünü arar, göz teması sağlar ve sonra ağlamayı keser. Bebek altını ıslattığında veya acıktığında ağlayacak ve bezi değiştirilince ya da biberon veya memeye kavuşunca susacaktır. Doğumu izleyen ilk dönemde bazen bebeğinizin yeni bir duygusunu ifade ettiğini farkedeceksiniz: Hoşlanma. Birçok bebek için bu durum ilk olarak banyo yaparken görülür. Ağlayan bir bebek küvete sokulunca susacak, rahatlayacak, gülümseyecek ve banyo bittikten sonra ağlamaya başlayacaktır (hayal kırıklığına uğrayacağı için). Heyecan da ilk olarak birinci ayda ortaya çıkan diğer bir duygudur. Heyecanın kaynağı genellikle bir kişi ya da oyuncaktır. Bebeğiniz kollarını ve bacaklarını oynatır, nefesi kesilecekmiş gibi hızlı hızlı solur, coşkulu sesler çıkarır ve hatta size veya özel olarak ilginç bulduğu bir nesneye gülümser. Yeni doğan bir çocuk henüz hareketlerle sonuçları arasındaki farkı anlayamaz. Onun için nesneler bir belirip bir kayboluyor gibidir. Ancak bebeğiniz 1 aylık olduğunda, kendi zevki için hareketleri yinelemeye başladığını görürsünüz. Bacaklarını hoşuna gittiği gibi dışarı çıkarıp bu hareketi, hoşuna giden o duyguyu yeniden yasamak için tekrarlayabilecektir. 1 aylık bir bebek çevresi üzerinde bir miktar denetim sağlamaya başlamıştır artık, örneğin, bebeğiniz başparmağını emmenin ya da yumruğunu ağzına almanın kendisini rahatlatıcı bir etkisinin olduğunu keşfedebilir. Bu ağlama nöbeti sırasında bebeğinizin yumruğunu ağzına sokuverdigini görebilirsiniz. Bir an sonra ise ortalık sütliman olmuştur. Bir bebeğin ilk haftaları uyum sağlamakla geçer. Yaşamının ilk birkaç gününde bebek işaretler yardımıyla iletişim ve etkileşim kurmaya başlar. Acıkır, ağlar ve annesi, gereksinme duyduğu besinle birlikte belirir. Altını ıslatır, ağlar ve bezi değiştirilir, işte bu ve benzeri bilgi alışverişi sayesinde ana baba ile çocuk arasındaki yakınlıklar oluşur. Bebek, gereksinimlerinin kendine bakan birisi tarafından karşılanacağını öğrenir. Bunun için, yeni doğan bebek için güvenlik ve tutarlık olgularının öneminin abartılması söz konusu olamaz. Normal bir ruhsal gelişim için bebeğin güvenmeyi öğrenmesi gerekir ve güven de yalnızca, ana babadan birinin ya da o işleve sahip bir kimsenin bebeğin gereksinimlerine hızlı ve sevecen bir tarzda yanıt vermesi ile öğrenilebilir. Bu uyumlu bakımdan yoksun kalan bebekler, çevreleri üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadıklarını öğrenirler. Bunun da sonuçlan, yaşam boyu sürecek bir düşmanlık duygusu, endişe, yakın ilişkiler geliştirme yeteneğinden yoksunluk ve diğer ruhsal sorunlar olarak gerçekleşebilir
BEBEGINIZ ISTEKLERINI AGLAYARAK ANLATIR
Araştırmalar, bebeklerin sıkıntı ve ihtiyaçlarına göre değişik şekillerde ağladıklarını gösteriyor
Araştırmalara göre, ağlamanın da bir dili bulunuyor. Bebekler ihtiyaçlarına veya sıkıntılarına göre ağlayarak annelerine mesaj veriyor.
Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan "Sağlık 2000" adlı yayında, "Ağlamanın Dili" konulu bir incelemeye yer verildi. Yazıya göre, bebeklerde ağlama aşırı olmadığı sürece bebeğin özellikle akciğerleri için yararlı bulunuyor. Ancak ağlamanın aşırı olması halinde bebeğin kan basıncı artıyor ve kalp atışları hızlanıyor. Böylece bebeğin kanındaki oksijen azalıyor.
Araştırmalar bebeklerin günde ortalama 1-4 saat ağladıklarını ortaya koyuyor. Doğuştan sorunlu olan çocuklar daha fazla ağlıyor. Öte yandan eğer bebek oldukça sessiz bir yapıya sahipse bu durum onda bir rahatsızlığın olabileceğini gösteriyor. Ağlama şekillerinin belli gruplara ayrıldığına dikkat çeken uzmanlara göre bebekler acıktığında başka türlü, yorulduğunda başka türlü ağlıyor. Bebeklerin bu şifreli ağlama türlerinin bilinmesi anneliği de kolaylaştırıyor. Ağlama türleri şöyle sıralanıyor:
• Acı çektiğinde: Keskin bir feryat, nefes almadan devam eden kısa periyod bir çığlık, içe doğru çekilerek ağlama.
• Acıktığında: Düşen ve yükselen ses tonuyla kısa ağlama. Bebekler parmaklarını emer, yanaklarına vurur, annesi tarafından kucağa alınıncaya kadar bu ağlamasını kesmez.
• Yorulduğunda: Uykusu geldiği zaman yumuşak şekilde, tıpkı şarkı söyler gibi ritmik bir şekilde ağlar.
• Sıkıldığında: Yankı yapan bir ses tonu. Bu durumda ağlamasını kucağa alınıncaya kadar kesmez.
• Rahatsız olduğunda: Huysuz ve aksi bir ses tonu. Bu ağlama türünde bebeğin altını ıslattığı, üşüdüğü, terlediği mesajları alınabilir. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:28 pm | |
| BEBEGINIZ VE BANYO
Bebeğinizin ilk banyosu belki de en zor olanıdır. Çoğu anne baba bu ilk banyodan çok korkarlar; çünkü bebek de bu ilk banyosunda anne babasına hiç de yardımcı olmayacaktır. Hüsrana uğramayın. Çoğu hastanelerde bebek bakımı için bilgiler verilmektedir. Eğer böyle bir yardım bulamazsanız, annenizin ya da başka bir arkadaşınızın ya da akrabanızın yardımını isteyebilirsiniz. Birkaç banyodan sonra, artık banyo yapmak sizin ve bebeğiniz için çok kolay olmaya başlayacaktır. İlk aylarda bebeği sabahları, özellikle beslenmeden önce yıkamak daha rahat olacaktır; çünkü, bebek bu esnada daha sakin olacaktır. Bazı anneler, akşamları bebeğin babası eve geldiğinde onun da yardımıyla yıkamayı tercih ederler. Bebeği ne sıklıkta yıkayacağınız size bağlıdır. Bazı doktorlar her gün yıkamayı önerirken, bazıları özellikle bebeğin cildinin kurutulmasının zor olduğu kış aylarında, iki günde bir banyoyu uygun görmektedirler. Bebeğin bezi ve ağzı her gün iyice temizlendiği sürece, bebek günlerce banyo yapmadan durabilir. Mutfak, bebeği yıkamak için en uygun yerdir. Çünkü çoğu evde, özellikle soğuk kış günlerinde, mutfak en uygun ısının bulunduğu yerdir. Narin ve küçücük bir bebeği yetişkin insanların banyosunda yıkamak bazı anne ve babalar için zor ve rahatsızlık verici olabilir. Dolayısıyla, çoğu anne babalar banyolarına bir de bebek için kullanılabilen banyo küveti alırlar. Büyük kaplar ya da leğenler de bu iş için kullanılabilir. Küçük bir küvetle de rahat edemiyorsanız, bebeği süngerle silmek suretiyle banyo ettirebilirsiniz. Çoğu doktorlar, bebeğin göbeği iyileşene kadar, süngerle silmek suretiyle banyo yaptırmayı daha uygun görmektedir. Banyo yaparken dikkat edilmesi gereken, her şeyi önceden hazırlamaktır. Bebeğinizi banyoda bir an bile yalnız başına bırakmayınız. Bebeğin banyo küveti, hele içinde su varsa, bebeğin yalnız bırakılması halinde ölümcül zararlar verebilecek bir yerdir. Anne ve babalar bebeklerini banyoda hiçbir zaman kendi haline bırakmamalıdır. Bırakın, telefon ya da kapının zili saatlerce çalsın. Bebeğinizden sizin dikkatinizi ayıracak hiçbir şeyle ilgilenmeyin. Bu yüzden, önceden planlama yapmak çok önemlidir. Gerekli olan şeyler şunlardır: Sabun, yıkama bezi, havlu, pamuk, losyon ya da pudra (bunlar gerekli değildir ama güzel kokmak için kullanılabilir), temiz bebek bezi, çamaşır, gecelik ya da uyku elbisesi. Banyo küvetine su doldurduktan sonra (üç beş santimetreden daha yüksek su doldurmayın), suyun yeterince sıcak olup olmadığını anlamak için bileğiniz ya da dirseğinizle suyu kontrol edin. Su yeterince ılık olmalı, fazla soğuk olmamalıdır. Bazı anne babalar banyo için bir termometre kullanırlar. Eğer termometreniz varsa, suyun sıcaklığının 32.5 ile 37.5°C arasında olmasına dikkat ediniz. Bebeği soyun. Başını bileğinizle destekleyin ve bu elinizin parmaklarıyla bebeği koltuk altlarından kavrayın; daha sonra banyoya sokun. Önce yüzünü yumuşak bir bezle yıkayın, sabun kullanmayın. Bebeğin gözlerini yıkamak için, temiz suya daldırılmış hidrofil pamuk kullanın. Bebeğin başını haftada bir ya da iki kez şampuanla yıkamak yeterlidir. Bebeğin başının saçlı kısmını yıkarken hafif bir sabun ya da şampuan kullanınız. Sabun ya da şampuan artıklarını kuru sünger vasıtasıyla temizleyin. Suyu, bebeğin yüzünden aşağı dökmemeye dikkat ediniz. Bebeğin yüzü yıkandıktan sonra, vücudunun geri kalan kısmını sabunlayın. Çoğu anne-babalar, bir elleriyle bebeği kavramış durumda oldukları için bebeğin vücudunu, banyo bezi yerine diğer elleriyle sabunlamayı tercih etmektedirler. Bebeğin bezinin kapladığı alanı ilk önce yıkayınız. Sabunlu alan, suyla durulandığında, bebeğinizi yumuşak banyo havlusuna almak için iki elinizle kavrayınız. Eğer bebeğin göbeği henüz iyileşmemişse, doktorunuz bu bölgeyi alkolle silmeyi önerebilir. Bebek kurulandıktan sonra, losyon ya da pudra kullanmak isteyebilirsiniz. Bebeğin cildi kuru ise losyon, bebeğin cildi nemli ise pudra kullanılmalıdır. Çoğunlukla ikisi de gerekli değildir. Pudra kullanırsanız, kutuyu doğrudan üzerine püskürtmeyiniz, çünkü toz zerreciklerinin biraraya gelmesi bebeğin cildini rahatsız edebilir. Pudrayı önce bebekten uzakta elinize döküp, daha sonra bebeğin vücuduna yavaşça yayınız. Bebek yağı kullanmayınız. Bu, cilt problemlerine neden olabilir.
BEBEGINIZE MASAJ YAPIN
Masaj, annenin bebeği daha iyi anlayıp tanıması için de ayrı bir öneme sahip... Anne karnında uzun süre sıvı ortamda kalan bebeklerin yeni ortamlarına uyum sağlamaları için masaj öneriliyor. Peki bu masajı nasıl yapmalı?.. Uzmanlar tarafından hazırlanan ve eczanelerde halka dağıtılan broşürde, yeni doğan bebekler için masaj öneriliyor. Broşürde, anne karnında uzun süre sıvı ortamda kalan bebeklerin yaşamlarının ilk aylarında yaşayacakları yeni ortama alışmalarına yardımcı olabilmek için masajın ayrı bir önemi bulunduğu anlatılıyor. Anne için de iyi Masaj, annenin bebeği daha iyi anlayıp tanıması için de ayrı bir öneme sahip. Bebeği okşamak, ona dokunmak anne sütünü ve annenin rahatlamasını sağlayan prolaktin hormonu salgılanmasını artırıyor. Güçlü bir iletişim yolu olan masaj, bebekle anne arasındaki duygusal bağı da güçlendiriyor. • Yüz: Baş parmaklarınızla üst ve alt dudağına, yüzünde gülümser bir ifade oluşturacak şekilde şakaklara doğru masaj yapın. • Kollar: Bebeğinizin kolunu havaya kaldırın ve lenf boğumlarının olduğu koltuk altlarını hafifçe ovun. • Karın: Ellerinizin yanlarını, kendinize doğru kum çeker gibi bebeğin karnından bacaklarına doğru hareket ettirin. Parmaklarınızla yürüme hareketini taklit ederek, bebeğin karnında soldan sağa masaj yapın. • Sırt: Ellerinizi bebeğin sırtında yanlamasına ileri geri hareket ettirerek masaja başlayın. Bunu yaparken ellerinizi yavaşça sırtta aşağı yukarı kaydırın. Bir elinizi bebeğin boynundan yukarı doğru hafifçe bastırarak indirin.
BEBEGINIZE NASIL DAVRANMALISINIZ
Çoğu ana baba yeni doğan bir bebeğin şımartılıp şımartılamayacağını merak eder. Bir asır önce ağırlıklı olarak kabul edilen görüş, yeni doğan bir çocuğun şımartılabileceği ve bunun çok kolaylıkla gerçekleşebileceği yönündeydi. Bebekler katı programlara tabi kılınır ve yalnızca kesinlikle gerekli olduğunda ele ve kucağa alınırlardı. Küçük bir bebek aç olduğu ya da altına yaptığı için ağlamıyorsa feryatları genellikle duymazlıktan gelinirdi. Kimse şımarık bir çocuğu olsun istemezdi. Bugün ise doktorlar, yeni doğmuş bir bebeğin şımartılabilmesinin söz konusu olmadığına inanmaktadırlar. Artık, katı bir şekilde uygulanan tüm o programlar bir yana bırakılmış ve onların yerini, her bebeğin ve onun ait olduğu ailenin gereksinmelerinin hesaba katıldığı esnek bir program almıştır. Ana babalar çocuklarını kucaklarına almaya teşvik edilmektedirler. Doktorlar ana babalara, yeni doğmuş bebeklerinin, gerek beslenme, gerek rahatlarıyla ilgili acil gereksinmelerine yanıt vermelerini öğütlemektedirler. Sonuç olarak, bebeğinizin tadını çıkarmaya bakın. Bir bebeğin ruhsal gereksinmeleri.bedensel gereksinmeleri kadar önemlidir. Yeni doğmuş bir bebek bile yakınlığa gereksinim duyar. Bir yeri agnyorsa rahatlatılmak ister, birine gülüm-semek için o birinin ona gülümsemesini ister ve istediği şeylerle ilgilenen ve onları yerine getiren birinin bulunduğunu öğrenmek ister. Bunu yapan bir ana baba yeni doğmuş bebeklerini şımartmış olmaz. Yapmayanlar ise bebeklerinin, ruhsal güvenliğini sağlama şansını yok etmiş olacaktır. Yeni doğan bebeğinizi çok fazla ilgi göstererek şımartma konusunda endişelenmenize gerek olmamakla birlikte bazen davranış modellerinin, doğumdan sonraki ilk dönem içinde ortaya çıktığını ve bunların yaşamın üçüncü ya da daha sonraki aylannda geri teptiğini ve sonuçta da ana babanın, çocuklarının kaprislerinin kölesi durumuna geldiklerini unutmamanız gerekir. Bu durum bazen, mideleri sürekli gaz yapan bebeklerde ortaya çıkabilir. Geceler boyu, karnı ağrıyan yavrunuz kucağınızda odanın içinde yürürsünüz. Birçok bebekte karın ağrısı nöbetleri üçüncü ayda kesilir. Bebeğiniz de bu rahatsız dönemi atlatmış gibi görünür. Bebeğin karnının şişliği artık inmiştir ve çocuk pek rahatsızlık hissediyorsa da benzememekte-dir.Ancak her akşam, bebeği sepetine koyduğunuz anda çığlıklar başlar. Bebek kucakta tutulmanın ve gezdirilmenin tadını öğrenmiştir bir kez. Bazıları bu bebeğin biraz şımarmış olduğunu söyleyecektir. Biraz şımarmış bir bebeği çok şımarmış bir bebek olmaktan korumak için, onu memnun etme çabalarınızı biraz azaltmanız gerekebilir. Bebeği yatağına bırakın, iyi geceler dileyin ve bebek feryada başlayınca hemen kurtarmak için içeri koşmayın. Daha büyük bebeklerden farklı olarak, yeni doğmuş bir bebeğin çevresi ve o çevreye olan tepkisi son derece sınırlıdır. Daha çocuğunuzun oyun arkadaşını dövmesinden, parmağını açık bir elektrik prizine sokmasından ya da size sert bir " hayır" demesinden endişe etmeniz için önünüzde uzun aylar bulunmaktadır. Yeni doğan bebeğin davranışı daha çok, acil fiziksel gereksinmelerine olan tepkilerinden oluşur. Tipik bir yeni doğmuş bebek günün büyük kısmını, her 2 ile 4 saatte bir beslenmek amacıyla bölünen bir uykuyla geçirir. Bu arada da günün önemli bir bölümünü ağlamakla değerlendirebilecektir. Ana babalar genellikle, çocuklarının uygun miktarda yemek yemediğinden, yeterince uyumadığından ya da çok fazla ağladığından endişelenirler. Bir dereceye kadar ana baba yeni doğan yavrularının davranışını yönetebilir. Ancak, ilk önce bebeğin davranışının gerçekten anormal mi yoksa yalnızca umduklarınızdan farklı mı olduğunu belirlemeniz gerekir, örneğin çoğu küçük bebek günün büyük kısmını uykuyla geçirirler, ama sizin bebeğiniz saatler boyu uyanık duruyor diyelim, sizi rahatsız eden bu davranışın kendisi midir yoksa yalnızca bunun anormal olupolmadığını mı bilmek istiyorsunuz? Normal davranışın ne olduğu hakkında kuşkuya düşerseniz doktorunuza danışabilirsiniz. Her ne kadar genel eğilim, programı bebeğin belirlemesine izin vermek yolundaysa da bir ana baba da buna birtakım müdahalelerde bulunabilir. Kendini ayarlamak zorunda olan yalnızca siz değilsiniz. Yeni doğan bireyin de ailenin bir parçası olmak için üzerine düşen görevlere uyum sağlaması gerekir. Örneğin, beslenme programını her zaman bebeğinizin dikte etmesin izin vermeniz gerekmez. Bebeğiniz gece yansı uyanıp süt istiyorsa, ama siz geceleri saat 11 de yatmaktan hoşlanıyorsanız bebeği yatmanızdan önce uyandırmaya çalışın. Bebeğin ilk beslenme seansını biraz erkene alarak kendisini daha önce kaldırdığınızda acıkmış olmasını sağlayabilirsiniz, çoğu bebek, son öğünlerinden 3 ya da 4 saat sonra beslenme amacıyla uyandırılmaktan rahatsız olmaz. Ana babalar bir bebeğin beslenme progr***** etki edip, bebeğin beslenmeler arasındaki zamanı uzatmayı öğrenmesine yardım edebilirler. Son yemekten sonra belirli bir süre geçtiği için bebeği otomatik olarak uyandınrsa-nız bebek de o saatte acıkmayı öğrenecektir. Benzer şekilde, bebek öğünler arasında uyanır ve siz hemen onu beslemeye koşarsanız bir model oluşturmuş olursunuz. Bunun yerine, bebeğin yeniden uykuya dalıp dalmadığını görmek için bir süre bekleyin. Yeniden uyumuyorsa, emzik ya da biraz su vermek suretiyle beslenme saatini geçiştirmeye bakın. Ayrıca bebeğinize, uyku modellerini oluşturmakta da yardımcı olabilirsiniz. Sizin için, bebeği bir beslenme seansından sonra tekrar yerine yatırmak en iyisiyse öyle yapın ve bundan taviz vermeyin. Dahası, bebek uyur uyumaz evin içinde ayak parmaklarınızın ucuna basarak yürümek şeklindeki yaygın hataya da düşmeyin.Aksi takdirde bebek bu anormal sessizliğe alışacak ve en hafif bir gürültüde bile uyanacaktır. Özellikle ilk kez ana baba olanlar için geçerli yaygın bir düşünce, bir bebeğin davranışıyla ilgili en kötü şeyin ağlamak olduğu şeklindedir. Bebekler çeşitli nedenlerden ötürü ağlarlar. Bebek acıkmış olabilir, altına yapmış olabilir, midesi gaz yapmış olabilir, hasta olabilir, midesi gaz yapmış olabilir, hasta olabilir, yorgun olabilir ya da yalnızca neşesiz olabilir. Bir ölçüye kadar, bebeğinizin ağlamasını gidermekte, gereksinimlerine cevap vermek suretiyle yardımcı olabilirsiniz. Bebek acıktığında ona besin verin ya da altını kirlettiğinde bezini değiştirin. Bazı bebekler uyuyabilmek için ağlama gereksinimi duyabilirler. Başka hiçbir şey yarar sağlamıyorsa bebeği yatağına koymayı deneyin. Ağlayan bir çocuğu dinlemek, özellikle o çocuk için çocuğunuzsa, güç bir iştir, ama bebeği hemen kucağınıza almaktan kaçının. Uyuması için birkaç dakika bekleyin. En önemlisi, zaman içinde sorunun düzelmekte olduğunun bilincine varın. Birkaç ay içinde ağlama nöbetleri sona erecek ve bebeğiniz çok daha uyumlu ve yaşamından çok daha fazla zevk alır olmaya başlayacaktır. Bu arada, sinirlerinizin yıpranmasına rağmen, kendinizi sakin tutmaya çalışın. Ağlayan bir bebek cesaret kırıcı olabilir, ancak bir bebeğe " asla" kaba davranmayın. Sarsmak ya da başka bir kaba davranış bebekte giderilmesi olanaksız hasarlara ve hatta ölüme yol açabilir. En iyisi " mola" talebinde bulunmak ve bebeğe güvendiğiniz bir insan bakarken kısa bir süre için evden dışarı çıkmaktır | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:29 pm | |
| BEBEGINIZI GUNESE CIKARIN
Anne babalar çoğunlukla bebeklerini dışarı çıkarıp çıkaramayacaklarını doktorlarına sorarlar. Cevap evet olacaktır. Bebekler bebek arabasında gezdirilmekten çok hoşlanırlar. Bebeğinizi soğuk almayacak şekilde iyice giydirdiğiniz sürece kış koşullarının sizi evinizde esir etmesine izin vermeyin.
Bebek biraz güneş ışığına maruz bırakılmalıdır. Fakat bunda aşırıya kaçılmamalıdır. Direkt güneş ışığı, kemik ve dişlerin gelişmesi için gerekli bir vitamin olan D vit*****nin ciltte oluşmasını sağlayan ultraviyole ışınları içerir. Çoğu bebeklere aynca destek olarak D vit***** verilmelidir.
Güneşe çıkmanın tehlikesi güneş yanığı olabilir. Eğer bebek, arabasında ya da herhangi bir iskemlede bir ila iki saat güneş ışığına maruz bırakılmış ise güneş yanığı olabilir. Güneş yanığı yalnızca acı verici olmakla kalmaz aynca bebeğin nazik cildinin zarar görmesine neden olur.
Mevsimi ve bebek arabasını nerede park ettiğinizi hesaba katmalısınız. Bir bebek soğuk bir kış gününde güneş ışınlarından daha çok yararlandırılabilir.
Çünkü kışın güneş ışınları yaza nazaran daha zayıftır, çoğu bebekler yazın otuz ya da kırk dakikadan fazla dışarı çıkarılmamalıdır. Plaj gibi güneş ışığının yoğun olduğu yerlerde bebekler mümkün olan gölgelik yerlere konmalıdır. Bebeğinizin yüzünü korumak için ona bir güneş şapkası giydirmelisiniz.
Her ne kadar güneş ışığını engelleyici losyonlar çocuklar ve yetişkinler için önerilirse de, altı aydan küçük bebekler için kullanılmamalıdır.
Bebeğinizin aşın ısıya maruz kalmamasını sağlayınız. Kızarmış bir yüz bebeğinizin aşırı ısıya maruz kaldığını gösteren bir işarettir.
BEBEGINIZI SALLAYARAK UYUTMAYIN
İngiliz doktorlar, bizde de sıklıkla başvurulan bir yöntemin, bebeklerin sallanarak sevilmesinin ya da uyutulmasının çok tehlikeli olduğunu açıkladılar.
Edinburgh Royal Hastanesi çocuk nörologu Dr. Robert Minns ve ekibinin, 25 kadar sallanan bebek sendromu (SBC) kurbanı üzerinde yaptığı araştırma ortaya koydu ki; severken ya da sinirlilik haliyle sallanan bebeklerin beyinleri zarara uğruyor. Bu bebeklerin ileri yaşlarda kör, hatta felç olma ihtimali yükseliyor.
Sekizinci aya dikkat!
SBC’nin ortaya çıkması için bebeği yalnızca bir saniye sallamanın bile yeteceğini savunan Minns şöyle konuştu:
" Dokuz aylık ve 21 yaşında gelişmeleri inceledik. Uzun yıllar bu konu üzerine çalışıyoruz. Araştırdığımız bebeklerin yarısında görme bozuklukları, yüzde 40’ında konuşma problemleri olduğunu gördük. Bazılarının da denge problemleri var. Kimileri yürüyemiyorlar. Bunların çoğunun bebekken, özellikle sekiz aylıkken sarsıldıklarını gördük."
Minns, SBC’nin kas hareketlerinin kontrolünü yavaşlattığını da kaydederken şunları söyledi: " Beyindeki değişiklikler nedeniyle bebek devamlı ağlıyor olabilir ve gıda alamaz. Böylece vücut zayıf düşebilir. Fazla ağlamak damarları çatlatabilir, ayrıca sallarken kanamalar da oluşur."
BEBEK ARABALARI
Bebek arabalarının plastik oturakları vardır ve bebekleri bir yerden bir yere taşımakta çok kullanışlıdırlar. Bebek arabasının oturma yeri ayrıca bebeğiniz uyanıkken ya da kollarınızda taşımanız gereken bir şeyler varsa bebeğinizi koymak için çok uygun bir yerdir.
Eğer bir bebek arabası kullanmaya karar verirseniz, bebeğiniz için uygun olup olmadığını kontrol etmelisiniz.
Bazı anne babalar bebeklerini böyle bir iskemleye koyarak mutfağa yanlarına alırlar. Fakat böyle bir bebek arabası, bebeğin düşme tehlikesini ortadan kaldırmak için kesinlikle yüksek bir yere konmamalıdır.
Aksine, bebek arabasını döşemeye ya da alçak bir masa üzerine koymalısınız.
Aldığınız arabanın, bebeğinizin hareket etmesini engellemeyecek büyüklükte oturağı olmalıdır.
Bebeğinizi otomobilinizde taşırken otomobil güvenlik iskemlesi kullanmalısınız.
BEBEK BESLENMESINDE KATI GIDALAR
İngiltere yapılan araştırma, katı gıdalar yemeye geç başlayan bebeklerin, ileriki yaşlarında daha iştahsız ve seçici olduklarını ortaya koydu.
Bristol Üniversitesi beslenme uzmanları, 10 bine yakın bebeğe doğumdan sonraki ilk bir yıl boyunca uygulanan beslenme rejimini konu alan bir araştırma yaptı.
Uzmanlara göre, 10 aylık oluncaya kadar katı gıdalar verilmeyen bebeklerde, sonraki zamanda beslenme konusunda ciddi güçlükler yaşanıyor. Uzmanlar, 10 aylık olana dek katı gıdalarla tanışmayan bebeklerin 15 aylık olduklarında bile katı gıdalar almakta güçlük çektiklerini, bu durumun bebekleri hem daha iştahsız, hem de daha seçici hale getirdiğini belirttiler.
Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Dr. Pauline Emmett, bebeklerin 6 aylık olmadan en azından yarı katı gıdalar verilmesi önerisinde bulunurken, 6 aydan itibaren katı gıdalar verilen bebeklerin hem daha iştahlı olacaklarını, hem de yemek zevki ve seçimi konusunda diğerlerine göre daha hızlı bilinç sahipi olacaklarını söyledi.
BEBEK BEZI
İki tür bebek bezi vardır. Bir defa kullanılıp atılabilen ve yıkanıp tekrar kullanılabilen. Atılabilen bezler rahatlık açısından tercih edilmektedir. Bu tür bezler kullanılır ve atılır. Atılabilen bezler çeşitli büyüklükte ve kalınlıkta imal edilmektedir. Bu tür bezler bebeğe takıldığı zaman yapışmasını sağlayan bantlardan dolayı en deneyimsiz anne ve babalar için de rahat gelmektedir. Bu tür bezler kullanan endişeli orta yaşlı anne babalar bebeklerinin bezlerinde bir çengelli iğne olmadığı için rahatlık duyarlar. Bununla beraber, rahatlığına karşın atılabilir bezler sorunsuz değildir. Başlıca sorun, maliyetidir. Ayrıca atılabilen bezlerle bezlenen çocuklar, yıkanabilen bezlerle bezlenen çocuklara nazaran daha fazla pişik olabilmektedir. En son dezavantajı ise bu bezler çöp kutusunu hemen doldurabilir ve doğada yok edilemediğinden çevre kirliliğine neden olurlar. Bu tür bezler ambalaj üzerindeki kullanma talimatlarına uygun olarak kullanılmalıdır. Eğer yıkanabilen bezleri tercih ederseniz, en büyük boylarını satın alın. Yıkanabilen bezler pamuk ya da Amerikan bezi gibi çeşitli maddelerden yapılmaktadır. Bu tür bezleri kendiniz yıkayabilirsiniz. Bezleri kendileri yıkayan anne babalar (ki bu en ekonomik yöntemdir), çamaşır makinesine her gün esir olmamak için en az iki düzine bebek bezi bulundurmalıdırlar. Bir de kapalı bir kirli-bez kutusu bulundurmanız gerekir. Bebek bezini tuvalette temizledikten ve yıkadıktan sonra kirli bezleri bu kutuya koyabilirsiniz. Bezler hafif sabunlu ya da deterjanlı suyla makinede yıkanmalı, iki veya üç defa durulanmalıdır. Durulamak çok önemlidir. Üzerinde sabun artığı kalmış bir bez bebeğinizin cildini tahriş edebilir. Bebeğinizin bezini iğnelediğinizde bezle bebeğin cildi arasına bir parmağınızı sokarak iğnenin bebeğin cildine temas etmemesini sağlayınız. Bazı anne ve babalar bebeğin altını bir veya hatta iki defa, beslenmeden önce ve sonra değiştirirler. Bu sık değiştirme, bebek, altını kirletmediği sürece gereksizdir. Beslenmeden sonra bebeğin altını değiştirmek genellikle yeterli olacaktır. Altını kirleten bir bebeğin altını temizlemek için, atılabilir bir bez ya da sabunlu bir bez parçası kullanın ve bu bölgeyi iyice temizleyin, idrar yoluna bakteri kaçmasını (ki üreme organlarında enfeksiyona yol açan en önemli nedendir) önlemek için kız çocuklar önden arkaya doğru silinmelidir. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:29 pm | |
| BEBEK CİLDİNİN PÜRÜZSÜZLÜĞÜ
Bebeklerin cildinin yumuşak ve pürüzsüz olmasının nedeninin verniks adındaki bir madde olduğu kaydedildi.
ABD’nin Seattle kentinde yapılan bir toplantıda, bebeklerin cildinin doğduklarında bu yağlı maddeyle kaplı olduğunu belirten bilim adamları, bu maddenin yağ, protein ve sudan oluşan karmaşık bir karışım olduğunu ifade ettiler.
Verniks maddesinin cildi nemlendirdiğini, pullanmasını önlediğini, enfeksiyonlara karşı koruduğunu ve yaraların iyileşmesinde olumlu etki yaptığını söyleyen bilim adamları, normalde bebek doğar doğmaz bu maddenin yıkanarak çıkarıldığını kaydettiler.
SENTETİK OLARAK ÜRETİLECEK
Cincinnati’deki Cilt Araştırma Enstitüsü’nde görevli Marty Visscher, verniksin olumlu etkileri göz önünde tutulduğunda, bebeğin doğar doğmaz yıkanmamasının ya da bu maddenin silinmemesinin daha iyi olacağını söyledi. Verniksin henüz sentetik olarak üretilemediği için kozmetik sanayiinde kullanılamadığını kaydeden bilim adamları, bu maddenin yakın gelecekte sentetik olarak üretilebileceğine dikkati çektiler.
BEBEK ICIN UYGUN SICAKLIK
Bebeklerin gereğinden fazla sıcak odalarda uyutulmasının ani bebek ölümlerine yol açabildiği bildirildi.
Merkezi New York’ta bulunan Küçük Çocuk Ölümlerini Araştırma Vakfı tarafından yapılan araştırmada, bebekli ailelerin yüzde 63’ünün, bebeklerinin odalarının sıcaklığını 16-20 derece arasında tutmaları gerektiğini bilmediği ortaya çıktı. Araştırmada, ailelerin yüzde 62’sinin bebeklerinin odasında termometre bulundurmadığı da saptandı. Uzmanlar, ailelerin yatak ölümü olarak da bilenen bu hastalığın riskini azaltmak için, ayrıca bebek odasında sigara içilmesine izin vermemeleri, bebeğin midesinden vücut ısınını kontrol etmeleri ve bebeğin başını açıkta tutmaları gerektiğini söylediler. Konuyla ilgili bir başka araştırmada, bebekleri ölen annelerin, çocuklarının soğuk yüzünden öldüğünü sandıkları ortaya çıktı.
BEBEK KARYOLASI
Bebeğiniz karyolasında iken genellikle görme alanınızın dışında ve tek başına olacaktır. Karyolası bu nedenle tamamen güvenli bir ortam olmalıdır. Seçtiğiniz bebek karyolası ve parmaklıkları en çok 6 santimetre aralıkta olmalı, yatak karyolanın içine rahatça sığmalı, kenarları kilitli tutacak bir mekanizması olmalı ve uçları ve kenarları keskin olmamalıdır. Yatak en düşük seviyeye konduğu zaman, parmaklıkların en üst köşesinden yatağa kadar en az yetmişbeş santimetre yükseklik olmalıdır. Satılmakta olan çocuk karyolalarının çoğu bu niteliklere uygundur. Bununla beraber, eğer birisi size eski bir çocuk karyolası vermişse, önce parmaklıklarını ölçün. Eğer parmaklıkların arası altı santimetreden daha açıksa, karyola özellikle yatak mükemmel bir şekilde oturmayacağı için, tehlikeli olabilir. Bebekler ****larını bu açıklıklara sokma eğiliminde olduklarından bu açıklıklar bebek için tehlikeli olabilir. Başka bir tehlike de, eski karyolaların kurşunlu boyalarla boyanmış olabileceğidir. Buna dikkat etmelisiniz. Bebekler kimi zaman karyolanın korkuluklarını kemirdikleri için, kurşun bazlı boya ile boyanmış karyolalar sağlık açısından tehlikeli olabilir. Bebeğin başını karyolanın yan taraflarına vurmaması için koruyucu yastıklar koymalıdır. Minder koymak yetersizdir ve kullanılmamalıdır. Karyolanın yatağı sertçe ve üstü kolayca temizlenebilecek şekilde kaplanmış olmalıdır. Bu amaçla bir yatak koruyucusu kullanabilirsiniz. Kullandığınız koruyucu kılıf plastik veya emici olmayan bir kumaştan yapılmışsa; bebek terlediği, kustuğu veya salyası aktığında ıslak yerde yatmaması için yatağın üstüne ıslaklığı emecek kalın bir kumaş serin. Karyolanın kenar yastıkları veya diğer bir deyişle "tampon"ları, bebeğinizin başının karyolanın parmaklıklarına çarpmasını önlemek içindir. Bu yastıkların bütün iplerinin parmaklıklara bağlı olmasını sağlayın. Çocuğunuz ayağa kalkmaya başladığında bu tamponları kaldırın, yoksa onların üstüne basarak karyoladan dışarı çıkabilir. Yenidoğanın karyolasında yastık kullanmak hem gereksizdir hemde tehlikeli olabilir. Karyolanın yatağı naylon veya muşamba bir kılıf yerine yumuşak üstü suyu emici (pazen) ve altı tercihan su geçirmez özellikte (flanel) kumaşlardan yapılmış bir kılıfla kaplanırsa bebeğiniz için daha az terletici ve rahat olur. Bu tür kılıflar piyasada "yatak koruyucusu" veya "Alez" olarak bilinmektedir. Yatağa çift katlı bir çarşaf sermeniz ve yatağın ölçülerine uygun bir pamuk yorgan veya yumuşak bir battaniye bulundurmanız önerilir. Dışı yumuşak kumaşla kaplı ve içi parça sünger veya benzeri maddelerle gevşekçe doldurulmuş bebek yastıklarını asla kullanmayınız. Bu tür yastıkların kullanımı 36 bebekte boğulmaya neden oldukları gerekçesi ile ABD Tüketici Güvenliği Komisyonu tarafından yasaklanmıştır. Bebek Karyolaları Konusunda Güvenlik Uyarıları En sık görülen karyola kazası olan "düşmeler" aynı zamanda önlemi en kolay alınabilecek olan kazadır. Çocuğunuza karyola seçerken şunlara dikkat etmeniz gerekir: 1. Parmaklıkların arası 6 cm’den fazla yani çocuğun başını kıstıracak kadar aralıklı olmamalıdır. 2. Başucunda ya da ayakucunda başının sıkışabileceği açıklıklar olmamalıdır. 3. Karyolanın köşelerinde çıkıntı varsa bunları çıkarın veya kesin. Gevşek giysiler bunlara takılarak çocuğun boğulmasına yol açabilir. Eski karyolaların birçoğu kurşunlu boyalarla boyanmış olduklarından, parmaklık rayları aşındıkça karyolayı çiğnemeye çalışan çocukta zehirlenme yapabilirler. Önlem olarak eski boyaları kazıyın ve kurşunsuz, kaliteli, emayeli boyalarla boyayın. Havalandırması iyi olan bir odada kurumasını bekleyin. Yan parmaklıkların üstüne plastik şeritler yapıştırın (bunları çocuk mobilyaları dükkanlarında bulabilirsiniz). 4. Yeni bir yatak aldığınızda bütün plastik paketleme materyalini çıkarıp atın. Bunlar çocuğun boğulmasına yol açabilirler. Yatağa kalın bir plastik kılıf veya yatak koruyucusu geçirecekseniz bunun gevşek olmamasına dikkat edin. Fermuarlı kılıfları tercih edin. 5. Bebeğiniz oturmaya başladığı anda yatağın seviyesini indirerek, kenarlara yaslandığında düşemiyeceği ve tırmanamayacağı kadar derin bir konuma getirin. Ayağa kalkmayı öğrendiğinde ise en alt seviyeye indirin. Düşmeler en sık, bebek tırmanmaya çalıştığında meydana gelir. bu nedenle, boyu 75 cm olduğunda veya parmaklık seviyesi boyunun 3/4’ünün altında kaldığında onu başka bir yatağa alın. 6. En alt seviyeye indirdiğinizde, karyola rayının üst kısmı yataktan en az 10 cm yüksekte olmalıdır (yatak en üst seviyede olsa bile). Parmaklıkların kilidi çocuğunuz tarafından açılamayacak şekilde olmalıdır. Çocuğunuz karyolanın içindeyken parmaklıklar daima yukarı kaldırılmış olmalıdır. 7. Bebeğinizin yatakla karyola arasına kayıp sıkışmaması için yatağın karyolaya tam olarak oturması arada boşlukların kalmaması önemlidir. Yatağın kenarlarından üç veya daha çok parmağınız girebiliyorsa karyolaya tam olarak uyan bir yatak alın. 8. Metal parmaklıklarda sivri, çapaklı veya keskin herhangi bir kısım olup olmadığını düzenli olarak kontrol edin. Ahşap karyolalarda ise çatlak veya kıymık olmamasına dikkat edin. Karyolanın parmaklıklarında diş izleri görürseniz parmaklıkların üstünü plastik şeritlerle boydan boya kapatın (bunları çocuk mobilyası satan yerlerin birçoğunda bulabilirsiniz.). 9. Bebeğiniz küçükken karyola kenarlarına tampon yastıklarını yerleştirin. Bu yastıkların karyolayı çepeçevre sardığından ve kenarlara en az altı yerden sıkı bir biçimde bağlı olduğundan emin olun. Bebeğin boynuna dolaşmasına olanak vermemek açısından bu bağların en fazla 14 cm olmasına dikkat edin. 10. Çocuğunuz tutunarak ayağa kalkmaya başladığında kenar yastıklarını, oyuncak hayvanları, kısaca üzerine basarak dışarıya atlayabileceği herşeyi yatağın içindan çıkarın. 11. Eğer karyolanın üstünde dönence türü oyuncak varsa, bunun karyolaya sağlam bir şekilde takıldığından emin olun. Bu oyuncağın uzanamayacağı kadar yüksekte olması ve hangisi önce gelirse; 5 aylık olduğunda ya da oturabildiği zaman sökülmesi gereklidir. 12. Çocuk vücudunu el ve ayakları ile kaldırmaya başlar başlamaz, karyolaya asılan tüm oyuncakları kaldırın. Eli ile oynaması ve yakalaması için karyolaya gerilen "beşik jimnastiği" benzeri oyuncaklar çocuğunuzun çekmelerine ve yakalamalarına karşı dayanıklıdır ancak çocuk bunların üstüne düştüğü taktirde ona dolanabilir. 13. Düşmelerin en tehlikelisini önlemek için çocuğun karyolasını pencere yanına yerleştirmeyin.
BEBEK KOLTUGU
Yakın bir zamana kadar anne babalar bebekleri için otomobilde en emin yerin birisinin kucağı olduğunu düşünürlerdi. Fakat bugün biliyoruz ki, bebeğin birisinin kucağında olması kazaya daha yakın olması anlamında olmaktadır. Saatte yalnızca 50 km. hızla giden bir otomobilde bile yeni doğmuş bir bebek üç katlı bir apartmandan düşme hızına eşit bir hızla kendisini tutan bir kişinin kollarından fırlayabilir. Eğer bir emniyet kemeri kullanmıyorsanız bebeğiniz sizinle ön cam arasında ezilebilir. Birçok devlet, çocukların özel dizaynlı emniyet iskemleleri içinde otomobile bindirilmeleri konusunda yasalar çıkarmışlardır. Böyle bir düzenleme getirmemiş bir ülkede bile, bebeğiniz için bir otomobil iskemlesi satın almanız yapmanız gereken en önemli alışverişlerden birisidir. Hatta bebeğinizi hastaneden, eğer otomobille eve ***ürecekseniz, kesinlikle bir otomobil iskemlesi olmadan ayrılmamalıdır. Böyle bir otomobil güvenlik iskemlesi bebeğin vücut ağırlığı çarpma esnasında dağılacak ve bebeği herhangi bir çarpma esnasında arabadan fırlamayacak şekilde dizayn edilmiştir. Bir kazanın neye yol açacağını kestirebilmek mümkün değilse de, uzmanlar, güvenlik iskemlesinin uygun şekilde kullanılması halinde bebeğin hayatta kalma şansının son derece artacağını iyi bilmektedir. Dogru sekilde yerlestirilen bir çocuk koruma sistemi, ölümcül yaralanmalari % 75, önemli yaralanmalari % 67 oraninda azaltacaktir. Avrupa da ailelerin yaklasik % 80 i çocuklarini bebek koltugunda güven altina almalarina ragmen bazi hatalar yapmaktadirlar. Avrupa daki pek çok arastirma göstermektedir ki, bebek koltuklarinin % 50 ile 70 i hatali yerlestirilmektedir. Ayrica, çok büyük oranda koltuk, çocuklarin büyümesi sonucunda küçük kalmasi nedeniyle, herhangi bir kaza aninda yaralanma riskini daha da arttirmaktadir. İki tip güvenlik iskemlesi vardır. Birisi 10 kg dan daha az bebekler için dizayn edilmiştir. Bu tip güvenlik iskemlelerinde bebek koltuğa yerleştirildiğinde yüzü arabanın arka tarafına doğru gelir. Bu çok yararlı bir yerleşim şeklidir. Çünkü herhangi bir çarpma esnasında, çarpma şokunu bebeğin en güçlü olan kısmı, sırtı karşılayacaktır. Güvenlik iskemlesi arabanın ön ya da arka koltuğuna yerleştirilebilir. Çoğu anne baba, en azından başlangıçta, bebeklerini seyahat esnasında etrafı görebilmesi için arabanın ön koltuğuna oturtmayı tercih ederler. Diğer güvenlik iskemlesi ise doğumdan bebek yaklaşık 20 kg. oluncaya kadar kullanılabilen ayarlamalı iskemlelerdir. Bu iskemleler arkaya ya da öne bakacak şekilde ya da bebek ayakta durabilecek şekilde ayarlanabilir. Bir güvenlik iskemlesi satın almak istediğinizde çarpma veya şok testi yapılmış bir standarda uygun olmasına dikkat etmelisiniz. Avrupa daki pek çok motorlu araç kurumu, ailelere, bebek ve çocuk koltuklarini arka koltukta herhangi bir yere sabitlemelerini önermektedir. Buna bagli olarak, arka yöne çevrilmis olan bir bebek koltugu, hava yastigi olan ön yolcu koltuguna kesinlikle konulmamalidir ve ideal olarak arka koltuga yerlestirilmelidir. Aksi halde, bir kaza aninda hava yastigi açilacak, bebek koltugunun arka tarafina çarpacak ve hava yastigi gücü bebegin ciddi yaralanmasina neden olabilecektir. Bebek ve çocuk koltuklarinin çesitlerini; bebek koltuklari, çocuk koltuklari, yükseltme koltugu ve darbe emici yükseltme yastigi olarak siralayabiliriz. Hangi iskemleyi seçerseniz seçin, kullanılması için gerekli talimatlara mutlaka uymalısınız. Eğer iskemle doğru olarak yerleştirilmez ve kullanılmaz ise bebek için tam anlamıyla yararlı olmayacaktır. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:30 pm | |
| BEBEKLER FARKLI YUZLERI AYIRABILIRLER
Bebeğinizin yüzüne, gözlerine bakıp ne düşündüğünü anlamaya çalışmayın. O sizin sandığınızdan çok daha zeki, çok daha fazla düşünce kapasitesine sahip. Öyle ki bebekler farklı yüzleri yetişkinlerden çok daha kolayca ve ustalıkla ayırtedebiliyor Bilim adamları, bebeklerin farklı yüzleri yetişkinlerden daha kolay ayırt edebildiğini belirledi. Sheffield Üniversitesi ve University College London adlı yüksekokulun bilim adamları tarafından yapılan araştırmaya göre, 6 aylık bebekler, farklı insan yüzlerini, hatta iki farklı maymunu, daha büyük çocuklar ve yetişkinlerden daha kolay ayırt edebiliyor. University College London dan Michelle de Haan, bunun, bebeklerin erken gelişen, ancak zamanla azalan bazı yetenekleri olduğunu ortaya çıkardığını söyledi. Bebeklerin 6 ila 9 ayda algılamalarının en üst düzeyde olduğunu belirten de Haan, bebekler büyüdükçe beyinlerinin bilgileri süzmeye başladığını, algılama güçlerinin azaldığını kaydetti. De Haan, Science dergisinde yayımlanan araştırmalarının, özellikle bir yaşına kadarki gelişmeleri kavramada önemli olduğunu söyledi. Bilim adamları, 6 aylık 16 bebek, aynı sayıda 9 aylık bebek ve yetişkinle yaptıkları araştırmanın, otizm gibi gelişme bozukluğu olan çocuklarda daha erken teşhis ve müdahaleye imkan tanıyabileceğini belirtti. Her gruba önce bir yetişkin ve maymunun renkli fotoğraflarını gösteren bilim adamları, daha sonra bu fotoğraflara bir insan ve hayvan fotoğrafı ekleyerek gruplara yeniden sundular. Grupların yeni fotoğrafa bakma sürelerini videoya kaydeden bilim adamları, yüzlerindeki tanıma ifadesini de incelediler. Tüm gruplar insan fotoğrafları arasındaki ayrımları fark ederken, 6 aylık bebeklerin ayrıca maymun yüzlerini diğer gruplara göre daha kolay ayırt ettiği belirlendi.
BEBEKLER ICIN UYGUN OYUNCAKLAR
Oyuncaklarla dolu bir oda bebekler için bir gereksinim değildir. Bu demek değildir ki, yeni doğan bebeğiniz oyuncağa gereksinim duymaz. Boş bir beşiğe oturtulan bebek sıkıntı duyacaktır. Önemli olan yeni doğmuş bebeğin kısıtlı oranda fiziksel aktivitede bulunabileceği oyuncakları seçmektir. "Oyuncak" sözcüğü, ifade ettiği fiziksel yeterliğe henüz ulaşmamış olan yeni doğmuş bebek için bir anlam ifade etmez. Yeni doğmuş bir bebek çıngırak sallayamaz, oyuncak ayısını okşayamaz ya da beşiğinin yanıbaşındaki oyuncak telefonunun kadranını çeviremez. Her ne kadar yeni doğmuş bir bebeğin fiziksel yetileri kısıtlı ise de, yine de yeni doğmuş bir bebek görebilir, işitebilir, dokunabilir ve tad alabilir. Oyuncak seçerken, bu duyuları harekete geçirebilecek bir oyuncak almaya özen gösterilmelidir. Her ne kadar, yeni doğmuş bir bebek bir çıngırağı sallayamaz ise de salladığınız zaman işiteceği seslerden hoşnut olabilir. Ayrıca, yatağının başucundaki renkli bir oyuncağın rengi ve oyuncak bir ayının, bebeğin yanaklarına teması da bebeğe hoş bir duygu verebilir. Anne babalar çocuklarına ne tür oyuncaklar almalıdırlar? Yeni doğmuş bebeğiniz zamanının çoğunu beşiğinde ya da yatağında geçirdiği için, bu ortamı mümkün olduğunca ilginç ve hoş bir konuma getirmelisiniz. Parlak sert renkler yerine belli şekiller bebekler için daha enteresan olmaktadır. Unutmayınız ki üzerinde belli şekilleri olan yastıklar ya da hayvan resmi vs. olan eşyalar bebeğiniz için çok ilgi çekicidir. Sade renkli bir bebek yatağını hayvan resimleri, renkli balonlar ve geometrik şekillerle süslemek her zaman çok yararlı olacaktır. Çoğu anne babalar, beşiğin ya da yatağın üzerinde sallanan bir oyuncak tutarlar. Bunlar çeşitli şekillerde olabilir. Böyle birşey seçerken bebeğin görüş açısını dikkate almalısınız. Bazı asılı oyuncakların bulunduğu seviye anne ve babaların görüşüne göre hoş dururken, bebeğin görüş mesafesinin dışına taşmış olabilirler. En kullanışlı hareketli oyuncaklar, bebeğin hareketli nesneyi tam ve kolayca görebildiği oyuncaklardır. Bazı asılı oyuncaklar, siz ninni söylerken bir düğmeye basmak suretiyle hareketlendirilebilir. Çok önemlidir: Güvenlik açısından, hareketli bir oyuncak bebeğin ulaşamayacağı bir mesafede olmalıdır. Bebekler müzik dinlemekten hoşlanırlar. Yeni doğmuş bebeğiniz bir müzik kutusunun sesini duymaktan çok hoşlanacaktır. Kimi zaman radyodaki yumuşak bir müzik bile bebeğinizin çok hoşuna gidecektir. Bazı anne babalar, bebeklerinin yatağına içi doldurulmuş oyuncaklar ve oyuncak hayvanlar koyarlar. Bebeğinizin bu oyuncakları kavrayıp oynamasına izin vermelisiniz. Yine enteresan desenli bir oyuncak, sade bir oyuncağa nazaran daha çekici olacaktır. Eğer bebeğinizin yatağına içi doldurulmuş oyuncaklar koyarsanız, bebeğinizin bunlara dokunmasından çekinmeyin. Bebeğin yatağına ya da iskemlesine hatta otomobil içine asılabilen çeşitli oyuncaklar vardır. Bu tip oyuncaklar genellikle ilginç şekillerde ve çekici renklerde imal edilmiştir. Yeni doğmuş bir bebek bunlara ulaşamaz ama bunları seyretmekten büyük bir haz duyar. Oyuncakçı dükkanına ilk girdiklerinde oyuncak seçmek anne ve babalar için çok zordur. Binlerce çeşit oyuncak arasından seçim yapmakta güçlük çekerler. Büyük oyuncak firmaları, oyuncakların etiketlerine hangi yaştaki çocuklar için uygun olduğunu yazarlar. Eğer böyle bir firmanın oyuncaklarını seçmişseniz, yaş sınıflandırmasına güvenebilirsiniz. Bununla beraber, bebeğiniz için güvenli olup olmadığını ve bebeğinizin boğulmasına neden olup olmayacağını kontrol etmelisiniz. Bebeğinizi Asla Yalnız Bırakmayın! Bebeğinizi evde ya da dışarıda yalnız bırakmak tehlikelere davetiye çıkarmaktır. Güvenilir bir bebek bakıcısı bulamıyorsanız, bebeğinizi de birlikte ***ürmelisiniz.
BEBEKLERDE DUYGUSAL BAGLANMA
Ana baba ile çocuk arasındaki bağlanma bebeğin doğmasından uzun bir süre önce başlar. Bir çift, kadının gebe olduğunu farkettiginde, doğacak çocuk için ad bulmak amacıyla kitaplar karıştırılır. Bir çocuk odası hazırlanır. Doğum mütehassısına gidildiğinde bebeğin kalp atışları dinlenir. Planlar ve düşler kurulur, korkular ve umutlar yaşanır. Ve sonunda beklenen gün gelip çatar. Sancılı ve zahmetli bir doğumdan sonra ödüllerin en büyüğü kazanılır. Bağlanma, ana baba ile çocuk arasındaki ilişkiyi karakterize eden ruhsal bağların ve yüklenimlerin karmaşık bir dizisidir. Bir bebek dünyaya gözünü açtığı sırada, ana babanın tarafında zaten güçlü bir ruhsal bağ oluşmuş durumdadır. Bu bağ, bazıları için diğerlerinden daha güçlüdür. Doğumu izleyen birkaç ay içinde bebek, koruma, sevgi ve rehberliği birleştirmeyi öğrenmesinde kendisine yardım eden kişi veya kişilere bir yakınlık geliştirmeye başlar. Eğer bebeğiniz sağlıklı ise bağlanma süreci derhal başlar. Çoğu bebeklerde, doğduktan sonra bir ya da iki saat süren bir uyanıklık dönemi söz konusu olmaktadır. Bu dönem, ana baba ile çocuk arasında birbirini tanımanın başlaması için özellikle uygun bir zamanı oluşturur, insanlar arasındaki bağlanmanın kritik bir döneminin bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Ancak önemli olan nokta bu sürecin "ne zaman" gerçekleştiği değil, "gerçekleşip gerçeleşmediği"dir: Bağlanma erken veya geç ortaya çıkabilir. Ama en önemlisi bunun sonunda gerçekleşmiş olmasıdır. Bir ana baba bebekleri ile bağlanmak için nasıl bir yol izlerler? Bağlanma için hazır bir reçete verilemez; tıpkı birine, nasıl seveceğinin söylenememesi gibi. Bağlanma ana baba ile çocuk arasında her gün gerçekleşen sevgiyle örülmüş davranışlar sırasında gelişir. Bir anne bebeğine şefkatle dokunur. O dokunuş yeni bebeğe zevk veren bir olaydır. Bebeğin yanağına dokunulunca bebek annesinin yüzüne veya göğsüne doğru döner ve memeye burnunu sürtmeye ve emmeye başlar. Bu yalnızca süt üretimini uyarmakla kalmaz. Aynı zamanda güçlü bir ruhsal uyarılma da sağlar. Bebek meme ya da biberonu emerken annesinin gözlerinin içine bakar. Bebek ağlar ve annesi ya da babası onu kucağına alır, yanağını okşar ve onunla yumuşak sakinleştirici bir sesle konuşur. Bağlanmanın önemi hastaneler ve sağlık alanında çalışanlar tarafından iyi bilinir. Bu nedenle çoğu hastane yeni ana baba olanlara zamanlarını bebekleri ile geçirmeleri için sınırsız fırsatlar yaratmaktadır. Ancak, bebeğiniz prematüre ya da ciddi biçimde hasta olarak doğmuşsa durum farklı olacaktır. Böyle doğan bebekler muhtemelen bir kuvöze konulacak ve yaşam işaretlerini izleyen makinelere bağlanacaktır. Ayrıca damariçi (entravenöz) ve besleme tüplerinin de kullanılması gerekebilir. Bebeğinizi kucaklamak ve hatta beslemek olanağınız bile bulunmayabilir. Ancak, yine de onunla olabildiğince bol bir zamanı birlikte geçirmeye teşvik edileceksiniz. Bebeğinizin cildini okşayabilir, minicik elini avucunuza alabilir ve sesinizle ağlamasını dindirebilirsiniz. Bu durum ideal bir bağlanma ortamını oluşturmaz ancak bu sınırlı temas bile hem siz, hem bebeğiniz hem de aranızda kurulacak son ilişki için önemlidir. Bebeğinizi hastaneden eve getirmenizden sonra da bağlanma süreci devam eder. Hastanede, bebek ağladığında cevap veren genellikle bir hemşire olmuştur. Şimdi ise görevi siz devralmış bulunuyorsunuz. Bebeği her 2 ile 4 saatte bir meme vererek ya da biberonla besliyor ve bu sırada onu kucaklıyor, okşuyor, rahatlatıyorsunuz, sizden başkası tarafından yerinden kaldırılması durumunda bebek ağlayabilir. Birkaç hafta sonra bebeğinizin sesinizi tanıdığını ve ona cevap verdiğini fark edebilirsiniz. Karnı ağrıyan bebeğiniz ağladığında siz, saatler sürdüğünü sandığınız bir sürede ona ulaşmaya çabalarken o kendisi ile ilgilenen birinin varolduğunu öğrenir, işte sizinle bebeğiniz arasında yaşam boyu sürecek ve sevgi ile örülmüş normal bir ana-baba-çocuk ilişkisinin temeli niteliğindeki bağların oluşması ilk birkaç aylık dönem içinde bu şekilde gerçekleşmektedir. Ana babalar için henüz gebelik aşamasında iken, yaşamlarına girecek ve onu değiştirecek bu yeni insanı sevip sevemeyeceklerini merak etmeleri pek seyrek rastlanmayan bir olgudur. Doğumdan sonra bile çoğu kez bir anne ya da baba bebeğine bakıp ona karşı içinde bir sevgi selinin aktığını duymayı bekler, ama aksine ya hiçbirşey duymayabilir, ya da daha kötüsü, bir hayal kırıklığı ve hatta hoşnutsuzluk hissine kapılabilir. Bebeğinizi hemen sevmeye başlamamışsanız kendinize fazla kızmayın. Anne veya baba olmak asla kolay bir iş değildir ve bazen büsbütün yorucu olabilir. Bebeğinize olan sevgi, aşama aşama ortaya çıkar. Yine belirtelim, bebeğinizle birbirinize bağlandıkça, her üçünüz de birbirinizi tanıdıkça, odaya girdiğinizde bebeğinizin gözlerinin parladığını gördükçe, ya da bebeğiniz size ilk kez gülümsediğinde, onu sevdiğinizi anlayıvereceksiniz. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:30 pm | |
| BEBEKLERDE OKSURUK
Bebeğinizin bitip tükenmek bilmeyen öksürüğü canınızı mı sıkıyor? Bu yazıyı dikkatlice okuyun..
Uzun süreli öksürüğün farklı nedenleri olabilir
• Bronşlara yabancı bir cismin kaçması. Örneğin bir düğme veya bir fındık olabilir bu. Yanlış yere giden cismin yol açacağı öksürük, çoğunlukla birden bire başlar ve yoğun ile hafif arasında değişir. Bazen balgam ve ateş de yapar. Cisim organik, yani bir besin maddesi ise vücut bunu parçalar, ancak organik değilse doktor müdahalesi şart.
• Alerji. Çocuğunuz, toz veya kuştüyü içeren ev eşyaları gibi, belirli bir şeye karşı alerjisi olabilir. Öksürük sadece ilkbahar ve yaz aylarında ortaya çıkıyorsa, bu polenlere karşı bir alerjiye işaret eder. Alerji testleriyle, etken bulunur bulunmaz, çocuğunuzu alerjen maddelerden mümkün olduğunca uzak tutun.
• Kirli hava. Çocuğunuz sigara içilen bir odada veya sık sık kirli havanın yoğun olduğu dış ortamlar da bulunması da nedenler arasında.
• Gizli boğmaca. Boğmaca her zaman kusma ve boğucu öksürük belirtileri göstermez. Bazı boğmaca türlerinde sadece uzun süreli bir öksürük görülür.
BEBEKLERIN REFLEKSLERI VE TEPKILERI
Yeni doğan bebeğinizin hareketleri reflekslerle yönetilmektedir. Yanağını okşarsanız bebek uyarılacak ve emmeye çalışacaktır. Ayak tabanlarına değerseniz dizleri ve ayakları bükülecektir. Birden bir gürültü çıkarırsanız bebeğinizin başı geriye düşecek, boynu uzayacak ve kollarıyla bacakları dışa doğru sallanıp hızla geri gelecektir. Tüm normal bebekler, istemli motor işlevleri denetimi ele aldıkça önceden bilinen bir sıra içinde kaybolan yine önceden bilinen reflekslerle birlikte doğarlar. Ancak, refleks cevaplarının eksikliği olası bir nörolojik sorunu haber verebilir. Yeni doğan bebeğinizin hastanede yapılan muayenesinin bir kısmı, çeşitli reflekslerin ve yanıtların aydınlığa çıkarılması girişimlerini içerir. Her ne kadar uykusu gelen ya da yeni beslenmiş bir bebekte daha zayıf olarak görülse de, tüm normal bebekler bu tepkileri veriyor olmalıdır. "Mora refleksi" yeni doğan bebeklerde görülen en sık ve en önemli tepkilerden biri olup, bebeğiniz yüksek bir ses işitince, pozisyonu ani bir hareketle değiştirilince ya da sert bir harekete maruz kalınca ortaya çıkmaktadır. Bebek ürker, kendini arkaya doğru gerer ve başını geriye atar. Aynı anda kol ve bacaklarını uzatır ve sonra derhal ani bir hareketle vücuduna doğru çeker. Ağlar, sonra ürkerek sarsılır ve sonra bu sarsılmadan dolayı yeniden ağlar. Bebeğinizi sakinleştirmek için, vücudunun herhangi bir bölgesini sürekli, ama nazik bir şekilde okşayın. Bu arada, kolunu omuzu hizasından bükülmüş şekilde sağlamca tutarsanız bebek sakinleşecektir. Moro refleksi genellikle bebek üç aylık olduğunda kendiliğinden kaybolur. Bebeğiniz okşamalara karşı çok çeşitli tepkiler verir. Avucunun içini veya ayağının tabanını okşarsanız parmağınıza yapışacaktır (palmar veya plantar yapışma). Bebek ne kadar prematüre doğmuşsa bırakmakta da o kadar daha isteksiz olacaktır. Ayağının ya da elinin üstünü okşarsanız kol ve bacaklarını çekecek, vücudunu yuvarlatacak ve yine parmağınıza yapışacaktır. Palmar yapışma çocuk 6 aylık olunca, plantar yapışma da 10 aylık olunca ortadan kalkar. "Arama ve emme", bebeğinizin önemli reflekslerinden ikisini oluşturmaktadır. Bebeğin yanağının okşanması arama refleksinin ortaya çıkmasına neden olur. Bebek kendini okşayan nesneye yönelir ve memeyi aramaya başlar. Bunu, emme refleksi izler ve bebeğin ağzının okşanması ile başlatılabilir. Bebeğin ağzının içi bu reflekse en duyarlı olan bölgedir. Emme ve arama refleksleri genellikle, bebek 4 aylık olunca sona erer. Ancak 7 ay boyunca bebekte uyku sırasında ortaya çıkmaya devam ederler. "Tonik boyun refleksi", bebeğiniz sırtüstü durumda iken ve başı yana çevrilmişken görülür. Bebek, vücudunu yüzünden uzaklaştıracak şekilde gerilir, yüzünün tarafında bulunan kolu uzarken diğer kolu kasılır ve bacakları yukarı çekilir. Her ne kadar yeni doğanlarda bulunmaktaysa da bu refleks 2 aylık bebeklerde daha belirgindir. Genellikle altıncı ayda kaybolur. Yeni doğan bebeğinizin "yönelme tepkisi", çevresindeki değişime gösterdiği bir tepkidir, örneğin, bebek yeni bir şey duyar veya görürse uyanıklığı artar, faaliyeti azalır. Başı uyarının merkezine doğru çevrilebilecek ve kalp atışları değişecektir. Bebek tanıdığı bir uyarana uyum sağlarsa kalp atışı yavaşlar; uyaran alışık olmadığı bir nesne ise kalp atışı hızlanır. Bir bebek kendisini birçok tepki ve refleks nedeniyle koruma yeteneğine sahiptir. Güçlü bir "gag refleksi" nedeniyle, yeni doğan bebeğiniz nefes borusunu açık tutmasına yardımcı olmak amacıyla balgam tükürme yeteneğine sahip olmaktadır. Bebeğin vücudunun bir kısmı soğuk havaya maruz kalacak olursa, tüm vücudunun rengi ve sıcaklığı değişecek, bebek kol ve bacaklarını vücuduna doğru toplayarak soğuğa maruz kalan yüzey alanını azaltmaya çalışacak ve sıcak kalma çabası içinde titremeye ve ağlamaya başlayacaktır. Ayrıca kuvvetli bir "göz kırpma refleksi", bebeğin gözlerinin parlak ışıktan korunmasını sağlamaktadır. Yeni doğan bebeğiniz ağrıyı en az sizin kadar sevmemektedir ve ondan kaçınmak için gereken her şeyi yapmaya hazırdır, örneğin, bebeğin bacağını acıtırsanız bacağını uzağa kaçıracak, bu yetmezse diğer ayağı ile sizi uzaklaştırmaya çalışacaktır. Yeni doğan bebeğinizin refleksleri yok olsalar bile -ki çoğu yaşamın ilk yılı içinde kaybolur- yararlarının pek kısa vadeli olduğu söylenemez. Yapılan araştırmalar, bebeğinizin beyninin bu ilk reflekslerden öğrendiği bilgileri sakladığını göstermektedir, örneğin, bebekler doğrulmaya çalışırken bu hareket, başarısız bile olsa, muhtemelen onların uzak (mekân) kavramının gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Benzer şekilde, güçlü tonik refleks bir bebeğin, vücudun her iki yanını ayn ayrı kullanmayı ve ellerinden içgüdüsel değil istemli olarak yararlanmayı öğrenmesine yardımcı olur.
BEBEKLERİ GÜRÜLTÜDEN UZAK TUTUN
Gürültülü kent yaşamının yeni doğan farelerin beynindeki işitme duyusunun gelişmesini olumsuz etkilediği saptandı. Farelerdeki bu durumun insanlarda da söz konusu olup olmadığı henüz açıklık kazanmadı.
Science dergisinde yer alan araştırma raporunda, gürültülü kent yaşamının bebeklerde işitme duyusu ve konuşma yeteneği üzerinde belli bir dönem için etkili olabileceği belirtildi.
ABD’deki California Üniversitesi’nde denek hayvanları üzerinde yapılan bir araştırmada, gürültülü kent yaşamının yeni doğan farelerde beyindeki işitme duyusunun gelişmesini olumsuz etkileyebildiği saptandı.
Gürültülü ortamın, yeni doğan farelerde iki-üç hafta içinde gelişmesi gereken işitme duyusuyla ilgili sinirlere engel oluşturduğu belirlendi. Gürültülü ortamda bulunmayan yeni doğan farelerde ise beynin işitmeyle ilgili bölgesinde sinirlerin daha işlevsel olduğu ve sese karşı duyarlılığın daha fazla geliştiği gözlendi. İşitme duyusu gürültüden olmusuz etkilenen farelerin, ses tonlarını birbirinden ayırmada zorluk yaşayabildikleri kaydedildi.
Farelerdeki bu durumun insanlarda da söz konusu olup olmadığı henüz açıklık kazanmadı.
Science dergisinde yer alan araştırma raporunda, gürültülü kent yaşamının bebeklerde işitme duyusu ve konuşma yeteneği üzerinde belli bir dönem için etkili olabileceği belirtildi. Gürültülü ortamdan etkilenen denek hayvanlarında, daha sonraları beynin normal olarak gelişebildiği gözlendi | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:30 pm | |
| BELIRSIZ UREME ORGANLARI
Belirsiz üreme organları birçok şekilde kendini gösterebilir. Bazen, rahim içindeyken aşırı miktarda erkek hormonuna maruz kalmış bir dişi bebek, yumurtalıkları (over) mevcut, ancak erkek benzeri üreme organlarına sahip görünerek doğabilir (dişi psödohermafroditizmi). Erkek, teslisleri mevcut ama üreme organları belirsiz ya da tamamen dişi olarak gelişmiş biçimde doğabilmektedir (erkek psödohermafroditizmi). Bazı bebeklerde hem överler, hem de testiküller ve cinsiyeti belirsiz üreme organları bulunabilir (gerçek psödohermafroditizm). Üreme organlarının belirsiz cinsiyette gelişmesinin çok sayıdaki nedenleri arasında tümörler, kromozom anomalileri ve hormonların aşın ya da eksik olması sayılabilir. Tedavi Yeni doğan bir bebeğin cinsiyeti kesin olarak anlaşılamıyorsa, bebek hormonal problemleri alanında uzman bir hekime derhal başvurulmalıdır. Ancak ayrıntılı bir test ve değerlendirmeden sonra doğru bir teşhiste bulunulabilir ve çocuğun gerçek cinsiyeti saptanabilir. Bu durum yeni doğanın gelecekteki yaşamı ve ruhsal sağlığı üzerinde önemli etkileri olacak ciddi bir sorundur. Penis büyüklüğünün artırılması için erkeklere hormon tedavisi uygulanabilir. Ayrıca rekonstrüktif ameliyatlar da yapılabilmektedir.
BEZ PISIGI
Bebeklerin çoğunda bez altında isilik meydana gelebilir; hatta bazıları hastaneden eve geldiklerinde bile bezleri altında hafif bir pişik olabilir. Belirtiler : Bebek bezi ile kapatılan bölge altında isilik oluşması. Her ne kadar iyi bakılmayan bir bebekte büyük bir ihtimale bez pişiği meydana gelirse de, bez altında meydana gelen bu isilikler bebeğin iyi bakılmadığı anl***** gelmez. Bu yalnızca bebeğin hassas bir cildi olduğu anl***** gelir. Bez pişiğinin birbirinden farklı birçok nedeni olabilir. Tipik, bez pişiğinin nedeni, yeni doğmuş bebeğin cildinin idrar ve dışkıyla temasa tepki göstermesidir. Bu tür pişik genellikle hiçbir tedavi gerektirmeden geçer. Bebeklere herhangi bir mantar enfeksiyonu bulaşabilir. Enfeksiyon, bebeğin poposunda ve cinsel organı çevresinde sınırlar oluşturacak şekilde parlak, kırmızı lekeler şeklinde ortaya çıkar, çok rastlanan bu pişik doktor tarafından özel bir merhemle tedavi edilebilir. Bu tür pişikler nüksetmeye eğilimlidir. Tedavi Eğer bebeğinizde bez pişiği varsa, yapılacak ilk şey daha sık bez değiştirmek ve her bez değiştirdiğinizde bu isilikli bölgenin tamamını yıkamak olabilir, bebeğin altını kuru tutmak için plastik külot kullanıyorsanız, pişik tamamiyle ortadan kalkana kadar bu tür plastik külotlar kullanmamaya dikkat edin. Pişik olan bölgeye günde birkaç kez vazelin veya çinko oksit merhemi de sürülebilir. Eğer pişik çok inatçı ve ciddi ise belli bir süre içinde yüzde 0.5 ila 1 oranında hidrokortizon kullanılabilir. İnatçı bir bez pişiği için çoğu doktorlar bebeğin bezinin çıkarılmasını ve pişik olan bölgenin havalandırılmasını önerirler. Bu çok zor bir işlem olabilir ama genellikle işe yarar.
BINGILDAK (FONTANEL)
Her bebek ****sının üst kısmında yumuşak bir bölümle (bıngıldak) doğar. Bu, doğum esnasında bebeğin oldukça dar olan doğum kanalından kolayca geçmesini sağlar. Bu şekilde bebeğin başı bu kanaldan kolayca geçebilir. ****tası kemikleri birbirine iyice yapışık bir bebek başının böyle bir kanaldan geçmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bebeğin ****sının üst tarafında, dört parça ****tası kemiğinin henüz birbirine birleşmediği yumuşak bir kesim (bıngıldak) vardır. Bıngıldak büyüklüğü çok değişiktir. Genellikle en geniş bıngıldak, en geç kapanandır. Bazı bebeklerde ****tası kemikleri doğumdan dokuz ay sonra birleşir. Bazılarında ise bu süreç iki yılda tamamlanır. Ortalama oniki ila onsekiz ay arasındadır. Yeni anne babalar bu yumuşak kesimden çok endişelidirler. Bazı anneler, bebeğin beynine zarar vereceği korkusu ile bu bölgeyi yıkamaktan çekinirler. Aslında, bebeğin beyni normal bir şekilde yıkamaya karşı koruyucu bir zar ile bu bölgede korunma altına alınmıştır. Bu koruyucu zar bir keten kumaş kadar sağlamdır. Bebeğin başına yavaşça dokunmak ya da yıkamak bu yüzden anne babalar için hiç de o kadar korkutucu olmamalıdır. Bazen bu yumuşak bölgede bir nabız atışı hissedebilirsiniz. Bu endişelenecek bir şey değildir. Bununla beraber, eğer bir şişlik ya da çökme farkederseniz, özellikle bebeğinizin normalden farklı davranışları olduğu durumlarda, hemen aile doktorunuzu ya da herhangi bir çocuk doktorunu aramalısınız
BOŞANMANIN COCUKLARA ETKISI
Boşanmış çiftlerin çocukları daha fazla uyuşturucu kullanıyor. Evliliği ve çocuk sahibi olmayı istemiyor. ABD’de yapılan bir araştırma, boşanmanın çocuklarda yarattığı travmanın, çocuğun kendi ailesini kurarken bile etkili olduğunu ortaya koydu. Türkiye’de yapılan araştırmalar ve psikiyatristlere göre bizde de durum farklı değil. Berkley Üniversitesi’nden Judith Wallerstein’in, boşanmış ebeveynlerin çocuklarını, yetişkinliğe kadar inceleyen araştırması, San Fransisco’da 100 çocuk üzerinde yapıldı. 25 yıl süren araştırmada, ebeveyni boşanmış çocukların yanı sıra, bu çocuklarla arkadaşlık eden fakat kendi aile ilişkileri iyi olan 44 çocuk ve aileleri de incelendi. Evlilik oranı düşük Araştırma sonuçlarına göre iyi aile bağlarına sahip olan çocukların yüzde 80’i evlenirken, boşanan ailelerin çocuklarında bu oran yüzde 60’a düşüyor. Birinci guruptakiler yüzde 61 oranında çocuk sahibi olurken, ikinci grupta oran, yüzde 38. Ayrıca ikinci gruptakilerin yüzde 17’si evliliğini devam ettirmeyi başaramıyor. Diğer çarpıcı sonuç ise, boşanmış ailelerin çocuklarının erken evlenmeye eğilimli olması. Buna rağmen, boşanan ailelerin çocuklarının yüzde 57’si bu erken evliliklerini sürdüremiyor. Diğer grupta boşanma oranı yüzde 25. Baba desteği yok Yüksek öğrenim sırasında aileden alınan maddi destek de iki grup arasındaki farklılıkları ortaya koyuyor. Boşanmış ailelerin çocuklarının yüzde 29’u yüksek öğrenim sırasında babalarından maddi destek alıyor; diğer grupta bu oran yüzde 88. Ortaya konan bir başka gerçek ise boşanmış ailelerin çocuklarının yüzde 25’inin 14 yaşından önce içki ve uyuşturucuyla tanışmaları. İyi aile bağlarına sahip çocuklarda bu oran yüzde 9. Wallerstein, boşanmalarda çocuk ne kadar küçük olursa, travmanın da o kadar şiddetli olduğunu vurguluyor. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:31 pm | |
| BUYUK DAMARLARIN TRANSPOZISYONU
Büyük damarların transpozisyonu, kalpten çıkan iki arterin (atardamarın) transpoze olmaları, yani normal yerlerinde bulunmamaları ile karakterize karmaşık bir doğumsal kusurdur. Bu durum mevcutsa vücuttan kalbe dönen kan akciğerlere geçemeden yeniden vücuda pompalanmış olur. Transpozisyonlu bebekler mor renktedir (ciddi siyanotik) ve acil tıbbi müdahale gerektirirler. Bu sorunun çözülmesi için birçok cerrahi yöntem mevcuttur.
BUYUME-GELISME KARTLARI
Bebeklerin ve çocukların büyüme ve gelişmelerinin takip edilmesinde kullanılan büyüme kartları (persentil eğrileri) geniş çaplı araştırmaların sonuçları dikkate alınarak geliştirilmiştir. Bu kartlar yardımı ile bebeklerin gelişimi takip edilerek büyüme - gelişme geriliği olup olmadığı araştırılabilir. Aşağıda 0-3 yaş ve 2-18 yaş arası döneme ait büyüme eğrileri görülmektedir.
0-3 Yaş arası kız bebeklere ait büyüme eğrisi
0-3 Yaş arası erkek bebeklere ait büyüme eğrisi
2-18 Yaş arası kız çocuklara ait büyüme eğrisi
2-18 Yaş arası erkek çocuklara ait büyüme eğrisi
Bu eğrilerin kullanımı:
- size uygun tabloyu açtıktan sonra bebeğinizin yaşına ve kilo veya boyuna uygun gelen yeri seçin.
- her ikisinin kesiştiği nokta işaretlenir,
- eğri sağa doğru takip edilerek işaretlediğiniz noktanın hangi yüzde aralığına ait olduğu bulunur.
- örneğin boy uzunluğunu eğri üzerinde %80 olarak buldunuz, bu değerin anlamı bebeğinizin kendi ile yaşıt 100 bebek arasında ilk 20 de yer alacağı şeklinde yorumlanır.
- bulduğunuz yüzde değeri 25-75 arasında ise normal, 25 den küçük ise büyüme geriliği olarak düşünülebilir, ancak bu düşüncelerin hekim muayenesi ile doğrulanması gerekir.
BİLGİSAYAR VE ÇOCUĞUNUZ
Çocuğunuz evde geçirdiği zamanlarda bilgisayar başından kalkmıyorsa, dışarda arkadaşlarıyla oynamak yerine atari salonlarına gidiyorsa onu azarlamak yerine çocuğunuzla kurduğunuz iletişimi gözden geçirmeniz gerekir.
Günümüzde anne ve babaların çocukları hakkında yaptıkları olumsuz eleştirilerin başında bilgisayar oyunları geliyor. Ebeveynler saatlerce bilgisayar başında kalan çocukları için kaygılanmakta ama onları bu alışkanlıktan nasıl kurtarmaları gerektiğini de bilmemektedirler. Eğer çocuğunuz evde bilgisayar başından kalkmıyor veya dışarı çıktığı zaman atari salonuna gidiyorsa probleme tek taraflı bakmak doğru değil.
Bu durumda anne ve babanın da suçu var demektir. Mesela, çocuğunuzu eve bağlayan onu mutlu edecek bir şey olmadığı için zamanını bilgisayar başında geçiriyor olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden çocuğunuzla diyalog kurmaya çalışın. Onu evden ya da dışardaki ardadaşlarından soğutan sebepleri öğrenmeye çalışın. Çocuğunuzla bilgisayarı nasıl kullanacağı hususunda onunla konuşun, almak istediği CD leri beraber seçerek onun dünyasına yakın olun. Burada ne aldığını, okulda arkadaşlarının hangi CD leri tercih ettiğini bilmeniz önemlidir, unutmayın. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:31 pm | |
| CILTTE PULLANMA (YENIDOGAN)
Halk arasında konak da denilen, pullanma (sebore egzaması) her yaşta ortaya çıkabilecek çok rastlanan bir problemdir, ancak bebeklik ve ergenlik döneminde daha çok rastlanır. Pullanma çoğunlukla bebeğin hayatının ilk ayında başlar ve çocuk ilk yaşına girene kadar problem olarak devam edebilir. Bunun nedeni bilinmemektedir. Eğer bebeğinizde pullanma varsa, ilk dikkatinizi çekecek şey muhtemelen, saçlı deri üzerinde kirli bir görünüm veren kuru ve pul pul lekeler olacaktır. Pulcuklar üzerinde sarı bir kabuk oluşabilir, saç, kaş, kirpik, burun ve kulak çevresinde bazı pul pul lekeler dikkatinizi çekebilir. Bazan döküntüler o kadar ciddidir ki tüm vücudu etkileyebilir. Belirtiler: Saçlı deri üzerinde pul pul kabuklanma. Tedavi Pullanma genellikle diğer birçok pişikten daha az bir süre kapsar ve tedaviye cevap verir. Hafif pullanma için en iyi tedavi pullanmış bölgeyi su ve sabunla yıkamaktır. Pullanmış bölgeleri yağlamak, bebeğin saçını antisebore bir şampuanla yıkamak ve pulcukları yumuşak bir diş fırçasıyla kazımak da yararlı olabilir. Eğer iyileşme olmazse bebeğinizin doktoru pullanmış bölgeyi ortadan kaldırmak için tıbbi bir tedavi tavsiye edebilir. Bebek birkaç aylık olduktan sonra pullanma genellikle bir problem olmaktan çıkar
CINSIYET ORGANI KUSURLARI
Erkekler Yeni doğan erkek bebekte skrotum (testis torbası) nispeten büyüktür. Skrotumun büyüklüğü kalçadan doğum sonucunda artabilir. Ayrıca, yeni doğan bir zenci bebeğin skrotumu genellikle, derisinin diğer kısımlarından daha önce koyu bir renk kazanmaktadır. Yeni doğan bir bebeğin penisinin ereksiyon haline geçmesi seyrek olmayan bir durumdur. Yeni doğan yavrunuzun penisinin sünnet derisini tamamen geri çekemiyorsanız endişe etmeyin. Deri genellikle hâlâ penisin ucuna bağlı durumdadır ve asla geriye doğru zorianmamalıdır. Bu karakteristik niteliklerin hiçbiri bir tehlike işareti değildir. Ancak, erkek genital organlarında anomaliler görülmesi de seyrek bir olay değildir ve bazıları tedavi gerektirir. "Fimozis", sünnet derisinin.sünnetsiz penisi kaplayan deri kıvrımının geri çekilmesini (penis başının dışarı çıkmasını) olanaksız kılacak şekilde dar olmasıdır. Bu kusur ya doğuştan olur, ya da bir enflamasyon sonucunda ortaya çıkar. Giderilmesi için bazen küçük cerrahi müdahaleler gerekebilir. "Parafimoz", sünnet derisinin çok fazla büzülüp kalıcı olarak çekilmiş olarak kalması durumudur. Bu durum ciddi ve ağrı verici bir şişliğin oluşmasına yol açar. Erken belirlenmesi durumunda penisin ucuna nazik ama tok şekilde basınç uygulanarak şişliğin azaltılması ve sünnet derisinin geri getirilmesi yoluyla tedavi edilebilir. Bazen sünnet yapılması gerekli olur. "Teslislerin yerine inmemesi", doğum sırasında testislerin birinin ya da her ikisinin birden skrotum içine inmemiş olması durumudur. Testis karın içinde yanlış biryere yerleşmiş olabileceği gibi tamamen noksan da olabilir. Testisin mevcut olmaması durumuna seyrek rastlanır ve bu durum genellikle, cinsiyet özellikleri belirsiz olarak doğan çocuklarda görülür. Testisler normalde doğumdan iki ay önce, karın kasları içindeki küçük bir delikten geçmek suretiyle böbrek yakınlarındaki bir bölgeden skrotum içindeki normal konumlarına inerler. Zamanında doğan 30 bebekten yaklaşık birinde bu olay gerçekleşmemektedir. Testislerin yerlerine inmemesi durumunun ensidansı (görülme oranı), 2200 gramdan hafif doğan prematüre bebeklerde %17 ye, 900 gramdan hafif bebeklerde ise %100 e kadar yükselmektedir, çünkü testisler gebeliğin yedinci ayına kadar yerlerine inmemektedir. Vakaların %30 una kadar olan kısmında her iki testis de aynı durumda bulunmaktadır. Bazen inmemiş durumdaki testislerin yerine inmesi için hormon verilir. Ancak, söz konusu testis çocuk bir yaşını dolduruncaya kadar yerine inmemişse artık kendiliğinden inmeyecek demektir ve sorunun çocuk 12-15 aylıkken cerrahi müdahale ile giderilmesi gerekli olur. Bu durumdaki erkek çocuk, karın kaslarındaki delik gerektiği gibi kapanmayacağından ayrıca bir fıtık sorunuyla da karşılaşabilir, işte bu nedenle de ameliyat önemli ve gerekli bir girişimdir. Böyle durumlarda barsaklar ya da idrar kesesi kas deliğinden kayarak sıkışabilirler. Ameliyat, çocuk hastaneye yatırılmaksızın yapılabilmektedir. Bazen bir testis büzülmüş ya da erimiş (atrofıye uğramış) olabilir ki, bu durumda o testisin alınması öngörülür. Tedavi edilmeden bırakılırsa, yerine inmemiş teslisler, özellikle her iki testisin de böyle olduğu durumda, yetişkin çağında kısırlığa yol açabilmektedir. Teslisleri yerine inmemiş olarak doğan bir erkek bebekte genellikle 20 ya da 30 yaşlarına geldiğinde testis kanseri gelişmesi riski söz konusudur. Durumun düzeltilmesi bu riski ortadan kaldırmaz, ancak muayeneyi kolaylaştırır ve şayet bir tümör mevcutsa bunun erken teşhis edilmesine olanak sağlar. "Hipospadyas" yaklaşık olarak her 500 doğumdan birinde görülmektedir. Bu konjenital kusurda, uretra deliği penisin ucundaki normal yerinde bulunmaz. En hafif biçimde bu delik hemen penisin alt yüzeyinde, en ileri derecesinde ise skrotuma kadar inmiş olarak bulunabilir. Hipospadyasın derecesi ne kadar ileriyse penis o kadar eğridir. Hipospadyaslı olarak doğan erkek çocukların yüzde onunda teslislerin yerine inmediği de görülmektedir. Hipospadyas cerrahi yolla tedavi edilir. Cerrahi düzeltim için sünnet derisine gereksinim bulunduğundan bu durumdaki çocuklar sünnet edilmemelidir. Şayet sorun hafif derecedeyse ameliyatın başlıca nedeni kozmetik kaygılar olacaktır. Deformite ne denli ileri derecedeyse, ameliyat da, idrar yapmada karşılaşılacak sorunlar -çocuk ayakta durarak idrarını yapamayacaktır- ve ileride cinsel işlevin yerine getirilemeyecek olması nedenleriyle o denli gereklilik kazanır. Cinsel organların kusurlu oluşmasının psikolojik sonuçları da ameliyatın düşünülmesini gerektiren bir diğer etkendir. Ameliyat ne zaman yapılmalıdır? Bugün bunun ne kadar erken yapılırsa o kadar iyi olacağı düşünülmektedir. Birçok pediyatri ürologu ideal ameliyat yaşının birinci yaş olduğunu, ameliyatın yani çocuğun tuvalet eğitimini almasından önce yapılmasının gerektiğini düşünmektedir. "Hidrosel", testisin tunica vaginalis olarak anılan bir alanında sıvı birikmesi durumudur. Bu sorun yeni doğan erkek bebeklerde pek seyrek değildir. Testisler kolayca muayene edilebiliyor ve sıvı miktarı sabit kalıyorsa tedavi gerekli değildir.Ancak, şayet gün içinde torbanın büyüklüğü değişiyorsa bu, karın boşluğu ile doğrudan bir temasın mevcut olduğu anl***** gelebilir. Bu bir fıtıktır ve ameliyat gerektirir. Kızlar Doğum öncesinde annede ortaya çıkan hormonal değişimler genellikle, doğuracağı kız bebeğinin göğüs ve cinsel organlarında değişimlere yol açabilmektedir. Her ne kadar bu değişimler yeni ana baba olanları rahatsız ederlerse de normal ve geçici durumlardır ve herhangi bir tedavi gerektirmezler. "Memelerin büyümesi", göbek kordonundan (bağından) geçerek bebeğe ulaşan çok miktarda hormon nedeniyle hem kız, hem erkek bebeklerde yaşamın ilk 2 haftası içinde bazen görülebilmektedir. Bu durum geçicidir ve herhangi bir tehlikenin habercisi değildir. Bazen göğüs üzerindeki basınç sonucunda bebeğin meme başından göğüs sütü bile geldiği görülebilir. Ancak ana baba tarafından bebeğin memelerinin sıkılmaması gerekir, aksi takdirde tahriş ya da enfeksiyona yol açılabilir. Bir meme iltihabı olan mastit, bir bakteriyel enfeksiyon sonucunda bazen oluşmaktadır. Bu durumda antibiyotikler ve bebeğin meme sütünün tıbbi gözetim altında elle sıkılarak dışarı akıtılması gerekli olabilir. Yeni doğan kız bebeğin "klitoris"i, cinsel bölgeyi etkileyen hormonal değişimlerin sonucu olarak genellikle büyümüştür. Büyüklük doğumdan kısa bir süre sonra azalır. Klitoris aşırı büyük görünüyorsa çocuğun cinsiyetinin doğrulanması için testler yapılması öngörülebilir (aşağıdaki belirsiz cinsiyet konusuna bakınız.) "Vajinal akıntı" yeni doğan bebeklerde bazen görülebilmektedir, ilk 3 hafta içinde birçok anne bebeğin vajinasından koyu kıvamlı, beyaz bir akıntının geldiğini farkeder. Akıntı, doğum öncesinde annede meydana gelen hormonal değişimlerden kaynaklanmaktadır. Tedavi gerekmez. "Vajinal çekilme kanaması" bazen, yeni doğanın, doğum öncesinde dolaşım yoluyla vücuduna ulaşan annenin estrojen hormununun kesilmiş olmasına verdiği bir yanıttır. Hormon tedavisi uygulananlar da ilacın kesilişinden sonra, hormonun kandan çekilmesinin ardından vajinada bu tür bir kanama olur. Bebekte bu durum, vajinadan birkaç damla kan gelmesiyle kendini gösterir. Çocuğun bezinde kan gören büyükler doğal olarak sarsılır. Bu da geçici bir durumdur. Bebekte, bazı kuşkucu ana babaların ilk başta sanabilecekleri gibi herhangi bir hemoraj sorunu ya da regl başlangıcı gibi bir durum söz konusu değildir. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:31 pm | |
| ÇOCUĞUNUZUN BESLENME ALIŞKANLIĞI
Britanya daki University Collage London psikologlarına göre, çocukların yemek alışkanlıklarında en büyük gösterge aileleri.
Gençlerin damak tadının pek çok etkiyle değişebileceğini söyleyen uzmanlar, buna rağmen yeme alışkanlıkları üzerinde en önemli etkinin anne babadan görmek olduğunu açıkladı. Araştırma için 22 anaokulundaki öğrencilerin aileleriyle anket yapıldı.
İki-altı yaşlarındaki bu çocukların üçte birinden fazlasının sağlıksız beslendiği ve bu alışkanlığı da ailesinden aldığı anlaşıldı. Ayrıca anne sütüyle beslenen bebeklerin ileride, mamayla beslenen bebeklere göre daha fazla meyve ve sebze tükettiği bildirildi. Uzmanlar, anne sütünde annenin yediklerinin aroması bulunduğunu ve bebeklerin yeni tatlara daha açık yetiştiğini söyledi. Dünya Sağlık Örgütü, obezite, kanser, kalp ve diyabet gibi hastalıklara karşı günde beş porsiyon meyve ve sebze öneriyor.
******NUZ ICINE KAPANIKSA
Çocuğunuz arkadaşlarının arasında iken durgun ve tutuk olabilir. Kendisini anlatmada zorluk çekebilir. Çekingen ve içe kapanık çocuklara ailesinini desteği gerekli İçe kapanık çocuklar aslında aileleri ve çevreleri tarafından keşfedilmeyi bekleyen cevherler... Her çocuk farklı kişilikle doğuyor ve zihinsel gelişimini zaman içerisinde tamamlıyor. Çocukta, kişilik gelişiminin belirgin olarak başladığı 2 yaşından itibaren farklı davranışlar göstermesi doğal kabul edilmesi gerekiyor. Bazı çocuklar, hareket ve davranışları ile etrafa neşe saçıp, kendinden emin davranışlar sergilerken, bazıları aile, arkadaş ve çevre ile ilişki kurmada zorluk çekebiliyorlar. İçe kapanık çocuklara ailenin yaklaşımının çok önem kazanıyor. Öncelikle aileler bu durumun nedenlerini araştırmalı. Her bireyin başarılı olduğu alanlar vardır. Özellikle içe kapanık çocuğun bu yönü keşfedilmeli ve bu alana teşvik edilmeli, sevgiyle ödüllendirilmeli. Çocuğun başarıları ve olumlu davranışları, sadece aile içinde değil, aile dışında da kendisinin duyacağı şekilde anlatılmalı ve övülmeli. Aile, çocuğa güvendiğini, ona değer verdiğini hem sözel hem de davranışsal olarak ifade etmeli. Olumsuzlukları kesinlikle başkaları ile kıyaslanmamalı. Hangi yaşta olursa olsun, çocuğa sevgi göz teması ya da dokunarak gösterilmeli. Evde ve diğer ortamlarda yalnız kalma süresi en aza indirilmeli. Özellikle grup halinde yapılan folklor, koro, sportif faaliyetler veya yaşıtlarıyla periyodik görüşme etkinliklerine teşvik edilmeli.
******NUZA SEVGINIZI GOSTERIN
Sevgi ortamında büyüyen çocuk sağlıklı oluyor. Çocuğunuza sevginizi gösterin. İşte onun sevildiğini anlaması için bilmeniz gereken kurallar... Uzmanlar, sevgi ortamında büyüyen çocukların sağlıklı olduklarını belirtiyor ve çocuklara sevgiyle yaklaşmanın 5 ana kuralı bulunduğunu anlatıyor. Gerçek gereksinimlerinin bilincinde olmasalar ve kendi tepkilerini anlamasalar bile, çocuklar sevgiye hava, su ve yemek kadar gereksinim duyuyor. Özellikle, 0-6 grubu çocukların fiziksel gelişimini sağlıklı olarak tamamlamaları için sevgiye daha fazla ihtiyaçları var. Aileler, çocuklarına bu sevgiyi mutlaka vermeli ve hissettirmeli. Bu duygunun bilinçli olarak verilmesi önemli. SEVGİYİ GÖSTERMENİN 5 KURALI Çocuklara sevgiyi göstermenin 5 ana kuralı şöyle sıralanıyor: Onay Sözleri: Çocukları eğitirken başarısızlıkları eleştirme eğilimi hakimdir. Bu yaklaşım yetişkinlik yaşamında yıkıcı sonuçlar yaratabilir. Çocuk, yaptığı her doğru şey için övülmeli. Günde en az iki övgü, iyi bir hedeftir. Nitelikli Beraberlik: Çocuğun seviyesine inilmeli. Onun ilgi alanları keşfedilmeli ve hakkında mümkün olduğunca çok şey öğrenilmeli. Çocuğa tüm dikkat verilerek, yanında tümüyle var olunmalı. Çocuğa günde en azında beş dakika, nitelikli beraberlik için ayrılmalı ve bu bir öncelik haline getirilmeli. Armağan Alma: Armağanlar aşırıya kaçarsa anlamsız olabilir ve çocuğa bir dizi yanlış değerler öğretebilir. Düşünülerek seçilmiş ve seni seviyorum, bu yüzden senin için özel bir armağan aldım gibi onaylayıcı ifadelerle verilen periyodik armağanlar bir çocuğun sevgi gereksinimini karşılamaya yardımcı olur. Hizmet Davranışları: Çocuğa sürekli olarak hizmet davranışlarında bulunulmasına rağmen, belirli aralıklarla çocuk için özellikle anlamlı olan bir iş yapılmalı. Büyükler için çekici olmayan, fakat çocuk açısından çok önemli olan bir iş ele alınmalı. Daha çok yönlü bir ebeveyn olmak için akademik veya mekanik alanda yeni bir hüner öğrenilmeli. Fiziksel Temas: Kucaklama, öpme ve dokunma çocuğun sevgi deposu için önemlidir. Her çocuğun yaş, huy, sevgi dili konuları göz önüne alınmalı ve bu konuda eşsiz bir yaklaşım belirlenmeli. Onlar büyüdükçe, onaylama amacı ile dokunma alışkanlığını sürdürme konusunda duyarlı olunmalı. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:32 pm | |
| ******NUZA ZAMAN AYIRIN
Çocuklar, anne babalarının ilgi ve sevgisi sayesinde yaşama daha olumlu ve mutlu bakabiliyorlar. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve çalışma yaşamının temposuna bağlı olarak aile bireylerinin paylaşabildikleri zamanın giderek kısaldığı günümüzde, ebeveynlerin çocuklarına zaman ayırması, sağlıklı bireylerin yetişmesinin ön koşulu sayılıyor. Anne ve babaların çocuklarına ayırdığı zamanın süresinden çok kalitesinin önem taşıdığına işaret ediliyor. Yeterli zaman ayırmamanın ise çocukta başta özgüven olmak üzere bir çok psikolojik soruna neden olduğu belirtiliyor. Çocuğun özellikle ilk beş yaşına kadar olan dönemde anne ve babasından sevgi ve şefkat görmesi, gelişimi açısından büyük önem taşıyor. Uzmanlar, anne ve babanın çocuğu ile geçireceği zamanın onun stresle daha kolay baş etmesini ve karşısına çıkacak zorlukları daha kolay yenmesini sağlayacağını belirtiyorlar. Çocukluğunda ailesiyle yakın bağları olan ve daha fazla zaman geçiren kişilerin, karşılaştıkları stres durumuyla daha kolay mücadele ettikleri ve depresyon gibi durumlarda daha kolay iyileştiklerine dikkat çekiliyor. Çocuğa ayrılan zamanın kalitesi Çocuğa ayrılan zamanın kalitesinin, süresinden daha önemli olduğuna işaret eden uzmanlar, çocukların anne babalarından aldıkları sevgi ve mutlulukla yaşama daha olumlu ve mutlu bakabildikleri, zarar verici davranışlarda daha az bulundukları, insanlara karşı daha sevgi dolu ve arkadaşlarıyla daha uyumlu olduklarını vurguluyor. Anne ve babanın çocuğuyla daha çok zaman geçirmesinin çocuğun kendisini daha rahat ifade etmesi ve ailesiyle yakınlaşmasını sağlayacağını belirten uzmanlar, aksi durumda uzak, duygularını ifade etmeyen, içe dönük, bir çok sorunu olduğu halde ailesiyle paylaşamayan çocuk tipinin ortaya çıkacağı konusunda uyarıyorlar. Uzmanlar, "Çocuğunuz size ne kadar yakın olursa kötülüklere o kadar uzak olacak, sizinle birlikte ne kadar mutlu olursa hayatın diğer alanlarında da o kadar mutlu olacak, sizinle ve ailesi ile bağları ne kadar sağlam olursa onun tüm hayatı boyunca problemleri daha az olacaktır" uyarısında bulunuyor.
******NUZU CILT KANSERINDEN KORUYUN
Yeni doğmuş bebekler ve çocuklar güneş ışığına karşı oldukça hassastır. Yaz tatiline bu ay, küçük çocuğuyla çıkmayı planlayanlara, güneşten korunmayla ilgili bir kaç önerimiz var. Çocuklar zamanlarının hemen hemen yarısını, sokaklarda, bahçelerde güneşe altında oynayarak geçirirler. Bu yüzden anne ve babaların çocuğun gereğinden fazla güneş altında kalmasının ne kadar tehlikeli olabileceği konusunda bilinçlenmesi gerekir. Araştırmalar, çocuklukta oluşan ciddi güneş yanıklarının, ileride cilt kanserine yakalanma riskini arttırdığını gösteriyor. Çocuklar Risk Altında Çocuğunuzu, cildi yakan ve yaşlandıran ultraviyole ışınlardan koruyarak, ileride cilt kanseri olma riskini de azaltmış oluyorsunuz. Bundan fazlası, cilt yanıklarıyla oluşan sızılardan, deri lekelerinden de korunmayı sağlıyorsunuz. • UVA ışınları cildin elastikiyetini azaltarak erken yaşlanmasına neden olur. Çocuğun cildi, yetişkinlere oranla daha incedir ve dolayısıyla güneşten daha özenle korunmayı gerektirir. • UVA ışınları cilt yanıkları, çiller ve deri lekelerinden birinci derecede sorumludur. UVA ışınlarının yanısıra UVB ışınları da cilt kanserini tehdit eden faktörlerdendir. Güneşin altında fazla kalan cilt, terleyerek tepki verir. Ancak 3 aylıktan küçük bebekler terleyemezler ve fazla sıcağa maruz kaldıkları taktirde, havale gibi ciddi rahatsızlıklar geçirirler. Güneşin Azı Yarar, Çoğu Zarar Güneş altında fazla kalmak ne kadar zararlıysa, bir miktar güneş ışığıda kendimizi zinde ve güçlü hissetmemiz için şart. Güneşli bir günde dışarı çıktığınızda güneş ışınları deri hücrelerine ulaşarak onları canlandırır, bu da kendimizi daha dinç hissetmemizi sağlar. Ayrıca aydınlık ve güneşli bir havada, göz bebeklerimize ulaşan güneş ışınları, beynimize iyimserlik, canlılık, zindelik komutları verir. Kapalı ve yağmurlu havalarda nedensizce içimizin sıkılması, moralimizin bozulması bundandır. Güneşe çıktığınız saatler ve güneş altında ne kadar kaldığınız, cildinizin zarar görmesi bakımından önemlidir. Anne babaların çocuklarını, Nisan ortasından Eylül sonuna kadar güneşten dikkatle korumaları gerekiyor. Eğer çocuğunuz güneşte 5 dakikadan fazla kalacaksa, 15 -25 arası koruma faktörlü bir krem sürün. Yüksek koruma faktörü, cildin üzerine koruyucu bir tabaka şeklinde yayılarak, güneşin zararlı etkilerini en aza indirir. Telikeli Saatler Nisan ve Eylül ayları arası, çocukların en fazla dışarıda vakit geçirip oyun oynadıkları ve güneşin en yakıcı olduğu zamanlardır. Kışın kapalı mekanlarda kalmaya alışkın olan cilt, bir alışma devresi geçirmeden ansızın güneşe maruz kalır. Açık ten rengi olan çocuklar, güneşten çok çabuk etkilenirler. Koyu tenli çocuklar ise, güneşe karşı daha dayanıklı olmasına karşın, aynı şekilde yanarlar. Saat 11.00 ile 15.00 arası, güneşin en tepede ve en yakıcı olduğu saatlerdir. Rüzgarlı veya bulutlu havalarda dahi güneş tehlikeli etkisini gösterebilir, bu yüzden güneş kremsiz çocuğunuzu dışarı çıkarmamaya gayret edin. Risk Faktörleri Farklı ortamlar ve havadaki ani değişimler, çocuğunuzun güneş ışılarına karşı hassasiyetini arttırabilir. Güneş ve Kum : Her ikisi de güneş ışılarının daha fazla yansımasına ve dolayısıyla plajda güneşlenirken daha fazla yanmamıza neden olurlar. Ayrıca UV ışılarının suda iletkenlik özelliği vardır ve suda yüzerken de yanmaya devam edersiniz. Kar : Kar güneş ışılarının %85 oranında iletilerek cildimize yansımasına neden olur. Kışın kayak için dağa çocuğunuzu da yanınızda ***ürmek, spor yapması, temiz hava alması açısından oldukça yararlı. Ancak güneşten korumak için çok dikkatli davranmanız gerekiyor. Gün ortası : Güneş öğlen saatlerinde tam tepeye çıkar ve güneş ışınları yeryüzüne herzamankinden 10 kat daha dik ulaşmaya başlarlar. Tatil Yöresi : Yazın tatile çıkacağınız yöreyi belirlemeden önce, deniz seviyesine yakınlığını tesbit edin. Rakımı düşük bölgelerde, güneşin zararlı etkilerini en az hissedersiniz.
DOWN SENDROMU
Tahminen her 600 ile 800 çocuktan biri, fazladan bir kromozomun bulunmasından kaynaklanan doğum anomalisi olan Down sendromu ile doğmaktadır.
Bir kadının Down sendromu olan bir çocuk doğurma olasılığı, yaşıyla birlikte artar, örneğin, 25 yaşındaki bir kadında bu olasılık 1205 te 1 iken, 35 yaşındaki bir kadında 365 te 1 e yükselmektedir.
Down sendromlu olarak doğan bir bebeğin yüzü normalden küçük ve yuvarlak olur.
Kulaklar alçaktadır ve oval biçimlidir.
Gözler hafifçe yukarıya eğiktir.
Ağız köşelerden aşağıya doğru sarkar ve açık kalır.
Dil genellikle geniştir ve dışarı çıkar.
Gözün iris tabakasında genellikle gri-beyaz lekeler görülür.
Down sendromlu bebekler ortalama büyüklükte doğabilirler, ancak tipik olarak yavaş büyürler ve küçük kalırlar.
Hafiften ileriye kadar değişen düzeylerde zekâ gecikmesi görülür.
Bunlarda konjenital kalp kusurları gastrointestinal oluşum bozuklukları da oldukça yaygındır.
İki yıl içinde mortalite (ölüm oranı) yüksektir. Bu çocukların birçoğu solunum enfeksiyonlarına, kalp sorunlarına veya lösemiye yenilirler.
Down sendromunun tedavisi yoktur.
Kalp veya diğer yan kusurlar genellikle ameliyat yoluyla başarılı şekilde giderilebilmektedir.
Gelişme gecikmesinin düzeyi çocuğun yaşamında önemli bir rol oynar.
Down sendromlu birçok çocuk sevecen bir aile ortamında yaşamlarını sürdürmekte, okula gitmekte, öğrenmekte ve hatta özel koruma donanımına sahip atölyelerde veya diğer alt düzey işlerde çalışma yaş***** bile katılmaktadır.
Bir grup Down Sendromlu çocuk ise oldukça az gelişmiş olup yaşamlarını ancak başkalarının bakım ve gözetimi altında sürdürebilmektedir. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:32 pm | |
| DUDAK YARIKLARI VE DAMAK YARIKLARI
Dudak ve damak yarıkları birlikte ya da tek başına görülebilen birbirinden ayrı birer doğumsal (konjenital) kusurdur. Dudak yarığının damak yarığı ile birlikte veya tek başına görülme sıklığı 1000 doğumda 1; damak yarığının tek başına görülme sıklıkğı ise 2500 doğumda 1 dir. Damak yarığı ile birlikte ya da tek başına görülen dudak yarığında genetik özelliklerin, tek başına damak yarığı vakalarından daha büyük bir rol oynadığı sanılmaktadır. Yarıklık kusuruyla doğan bir bebekte, özellikle söz konusu olan tek başına damak yarığı durumu ise işitme bozukluğu dahil olmak üzere diğer kusurların da bulunma sıklığı artar. Damak yarığı ile doğan bir bebekte, üst dudağın birleşememiş bulunduğu bir fisür (çatlak) ya da uzun bir delik mevcuttur. Bu yarık, dudağın üst kısmındaki ufak bir çentikten, buruna kadar ulaşan komple bir açıklığa dek değişebilir. Damak da yarık durumdaysa, bebeğin ağzının üst duvarı kapanmamış olarak kalır. Doğan bebeğinizde bu kusurlardan biri ya da her ikisi bulunuyorsa en acil nitelik taşıyan sorun beslenmedir. Doğumdan kısa süre sonra damak üzerine özel olarak tasarlanmış bir tıkaç (protez) yerleştirilerek bebeğin beslenebilmesi sağlanır. Ancak, bebek hızla büyüyeceğinden bu tıkacın birkaç haftada bir değiştirilmesi gerekecektir. Dudak yarığı olan bir bebekte bu yarığın kapatılması ameliyatı tipik olarak 1. ve 2. ayda yapılır. Sıklıkla, dudak yarığı deformitelerinde burun genişlemesi de söz konusudur. Damak yarığının kapatılması, burun tabanının daralmasına yardımcı olur. Ancak kesin bir burun ameliyatı, çocuk erişkin çağa ulaşana kadar geciktirilir. Estetik başarı deformitenin ciddiyet derecesine, enfeksiyon bulunmamasına ve cerrahın beceri düzeyine bağlıdır. Bir damak yarığı, normal konuşma gelişiminin sağlanması için genellikle yaşamın ilk yılı içinde kapatılır. Ameliyat amaçları çocuğun normal bir sesle konuşmasını ve nazal regürjitasyonun (gıdaların buruna gelmesi) azalmasını sağlamaktır. Bir çocuk 3 yaşına kadar ameliyat edilmediği takdirde, anlaşılır konuşma yeteneğini geliştirebilmesi için bir protes kullanılabilir. Dudak ya da damak yarığı komplikasyonları arasında, nükseden kulak enfeksiyonları, işitme kaybı, aşırı bir diş boşluğu alanı ve ortodontik düzeltim gerektiren dişlerin yerinden oynaması bulunur. Bazı çocuklarda damakdaki kas problemleri nedeniyle ameliyattan sonra bile konuşma kusurları sürebilir. Genellikle konuşma terapisi gerekli olur.
EGZAMA (COCUKTA)
Çocuk egzaması (atopik cilt iltihabı) genellikle aşırı derecede cilt kuruluğu ile kendini belli eden pürüzlü kırmızı ve lekeli bir pişik olarak ortaya çıkar. Belirti olarak kuru deride pürüzlü ve kırmızı lekeler gözlenir. Çeşitli gıdalar, giysiler, bebek pudraları ya da idrar gibi tahriş edici maddelere bebeğin vücudunun tepkisi olarak ortaya çıkan egzama, alerjik akrabaları olan bebeklerde daha çok görülür. Bu tip bebekler daha sonraki yaşamlarında, astım ve saman nezlesi olmaya daha eğilimlidirler. Eğer bebeğinizin egzaması varsa, ilk dikkatinizi çekecek belirti sert ve pul pul olmuş bir deri üzerinde açık kırmızı ya da açık kahverengi lekeler olacaktır. Bu lekeler daha sonra kırmızıya dönecektir. Tipik bir gelişme olarak, bebeğiniz, dayanılmaz kaşınma hissinden kurtulmak için bu lekeleri kaşımaya çalışacaktır. Sonuçta ciltte, sızıntı ve kabuklanma nedenli travma oluşacaktır. Bunun ardından da enfeksiyon gelebilir. Egzamanın en çok yayıldığı yerler yanaklar ve alın bölgesidir. Hastalık kulaklar ve boyuna da yayılabilir. Tedavi Eğer bebeğinizin egzaması olduğundan kuşkulanıyorsanız, bebeğinizin doktoruna başvurunuz. Bazı bebeklerde egzama pişiklerinin nedeni diyetle ortaya çıkarılmakta ya da kullanılan mama değiştirilmektedir. Bazan hastalık nedeni kullanılmakta olan deterjan, yün vb. gibi bir kumaş ya da sıcak hava dolayısıyla aşırı terleme olabilmektedir. Egzamanın nedeni nadiren ciddi bir hastalık olabilir. Hastalığın nedenini belirlemek çok güçtür. Egzamanın asıl komplikasyonu, yaraların bir virüs ya da bakteri tarafından enfeksiyondur. Egzamalı bebekler, dudak uçuğu (herpes simplex) olan kişilerle temas ettirilmemelidir. Açık deriye daha fazla mikrop bulaşması şansını azaltmak için bebeğinizin tırnaklarını, eğer tahammül edebiliyorsa, mümkün olduğunca kısa keserek temiz tutunuz; bir çift tek parmaklı pamuk eldiven de tüm temizlik yapıldıktan sonra özellikle gece yatarken ellerine takılırsa enfeksiyonla yaraların daha da azmasını önlemekte yardımcı olabilir. Tedaviye, eğer belirli bir neden bulunmuş ise, egzamanın bulaşma kaynağını ortadan kaldırarak devam edilir. Bebeğinizin aşırı sıcağa maruz kalmamasına dikkat ediniz. Terlemek egzama pişiklerini azdırma eğiliminde olduğundan, ılık bir iklimde ılımlı nemlilikte bir ortamda bulunan çoğu bebek iyileşme kaydetmemektedir. Bebeğin giysileri de pamuk olmalıdır. Bebeğinize yün giysi giydirmekten sakınınız; egzama olmuş bebeğin battaniyesi bile yün olmamalıdır. Bebeğinizi banyoda mümkün olduğunca az tutun ve kurumuş cildini yumuşatmak için bebek yağı kullanınız. Eğer çok ciddi bir egzama vakasıyla karşı karşıya iseniz, doktorunuz size, kırmızılık ve kaşınmayı hafifleten özel bir solüsyon içine daldırılmış giysiler giydirmenizi önerebilir. Giysiler çıkarıldıktan sonra, kortikosteroid losyonları ve kremleri sürülebilir. Diphenhydramine ve hyropyzine gibi antihistaminler hastalığı kontrol altına almakta çoğunlukla etkili olmaktadır. Eğer bebeğinizin yarası mikrop kapmışsa, antibiyotik kullanmak da gerekecektir. Ağır ve inatçı bir egzama, yeni doğmuş bir bebek için çok eziyet vericidir. Çocuk eg-xxx-zaması, çoğu çocukta 3 ila 5 yaşları arasında ortadan kalkar. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:32 pm | |
| EL VE AYAK ANOMALILERI
ELLER Üst ekstremitelerin bir kısmının ya da tamamının doğumdan (konjenital olarak) eksik olması, alt ekstremitelerin kısmen eksik olmasından daha yaygın bir sorundur. Doğan bir çocuğun yalnızca bir parmağının bir kısmı eksik olabileceği gibi tüm bir kolu da gelişmemiş olabilir. Tek elli olarak doğan bir bebek olabildiğince çabuk özel bir uzmanlık biriminde kontrolden geçirilmelidir. Bebek oturabilmeye başladıktan sonra uygun bir protez takılmak suretiyle çocuğun, iki eli varmış gibi yaşamasına olanak sağlanabilir. Protez takılmasında gecikilirse çocuk yeniden değiştirilmesi olanaksız olan tek elle yaşama modeli geliştirecektir. Tıp terminolojisinde "polidaktili" olarak anılan olgu, çoğunlukla elde fazladan bir küçük parmak ya da başparmak varlığı şeklinde ortaya çıkan çok parmaklılık durumudur. Bu kusur siyahi bebeklerde daha yaygın görülmektedir. Genellikle altıncı parmak deri ve yumuşak dokudan oluşur ve kolayca kesilir atılabilir. Ancak, fazla parmak kemik ya da kıkırdak içeriyorsa, komşu yapılar üzerinde bir ameliyat gerekli olabilir ki bu işlemin bebek birkaç aylık olduktan sonra gerçekleştirilmesi uygun olur. El parmaklarında görülen "sindaktili", yani parmakların birbirine yapışık olması durumunda en iyi çözüm, ayak parmaklarındaki sindaktiliden farklı olarak cerrahi müdahaledir. El parmaklarındaki kemikler çeşitli uzunluklarda olduğundan, birleşmiş durumdaki parmakların eklemleri aynı hizada bulunmazlar ve bu nedenle parmakların kullanılması daha güç olur. Ameliyat yapılmazsa çocuk parmaklarını hiçbir zaman rahatça kullanmayı başaramayacaktır. "Kumptodaktili", bir ya da daha çok parmağın kalıcı ve giderilemez şekilde fleksiyon (içeri bükülme) durumunda bulunmasıdır. Bu olgu genellikle doğuştan gelir ve en yaygın olarak küçük parmağı etkiler. "Yumru el" olarak anılan kusur, radyusun (ön kolun, başparmak tarafında bulunan kemiği) ya da ulnanın (ön kolun karşı tarafında bulunan kemiklerden uzun olanı; dirsek kemiği) bulunmaması durumudur ve seyrek olarak görülür. Bu kusurun tedavisine, bebeklik döneminde yumuşak dokuların gerdirilmesi yoluyla başlanır. Sonra kemiğin yerine yerleştirilmesi için ameliyat gerekli olur. Ancak, yeni konumun korunması bir sorun olarak ortaya çıkar. Çocukluk dönemi boyunca çok sayıda ameliyat yapılması gerekebilir. Bu kusur daha yüksek bir kalp hastalığı ve kalp sorunları ensidansı (görülme oranı) ile ilişkilidir. AYAKLAR
Yeni doğan bebeğin ayakları, daha ileri yaştaki çocuklara oranla daha uzun ve daha ince olup, bilek ve ayak eklemleri de son derece esnektir. Ayaklar genellikle anormal biçimli gibi görünebilse de bu ufak sorunlar zamanla kendiliğinden ortadan kalkacağı için pek endişelenmeye gerek yoktur. Ayak ya da bacağın "içe" ya da "dışa dönük" olması yaygın olarak karşılaşılan sorunlardır, özellikle bebek yüzükoyun uyurken durum daha da belirginleşir. Bunlar genellikle konumla veya duruşla bağıntılı şekil bozuklukları (deformiteler) olup yaş ilerledikçe kendiliğinden kaybolurlar. Tedavi gerektirmeleri nadiren söz konusu olur. Ayak parmaklarında sindaktili (ördekparmaklılık) genellikle yalnızca kozmetik bir sorun olarak kalır. Ameliyattan kalacak yara izleri ve kasılmış bölgeler, yapışık parmaklardan daha belirgin olarak göze çarpacaktır. El sindaktilisinden farklı olarak, yapışık ayak parmakları genellikle işlevlerini normal olarak görürler. Her 1000 doğumdan birinde görülen "yumru ayak" olgusu, ayağın olağan biçim ya da konuma sahip bulunmadığı birçok konjential anomaliyi anlatan bir terimdir. Vakaların yaklaşık yüzde 95 inde ön ayak aşağıya ve içe doğru bükülmüş, taban kavsi (arcus plantaris) yükselmiş ve topuk içe dönmüş durumdadır. Bu, genellikle kendiliğinden düzelmeyen, hatta ısrarlı germe egzersizlerinin bile çözüm sağlamaya yetmediği bir kusurdur. Erken tedavi elzemdir ve doğumdan sonra zaman kaybetmeden başlatılmaldır. Ayaklar el ile normal konumlarına getirilerek sonra kalıp veya yapışkan bantlarla o durumda tutulur. Bu işlemler tedavinin ilk 2 haftası boyunca birkaç günde bir, sonra da 1 ile 2 haftalık aralıklarla yinelenir. Bu yöntem başanlı sonuç verirse daha sonra ortopedik düzeltici ayakkabılar yardımıyla bu konum korunabilir, şayet bu yöntemle sorun çözülemezse, genellikle bebek 23 aylık olduğunda bir ameliyat yapılması gerekebilir. Düzeltilmiş bir yumru ayağın pozisyonu her ne kadar nisbeten normal görünse de ayak hiçbir zaman tümüyle normal hatlara sahip olamayacak ve kusurun bulunduğu bacağın baldır kısmı, normal bacağın baldırından daha ince kalacaktır. Yumru ayak problemi ile doğan çocuklar için tüm çocukluk dönemini kapsayacak bir ortopedik bakım gereklidir. "Ayakta fazla parmaklılık", uygun ayakkabı bulmayı güçleştirebilecek bir sorun olup genellikle cerrahi müdahale ile düzeltilebilmektedir. Ancak, yapılar kolayca ameliyat edilebilecek kadar olgunlaşmadan ameliyat uygulanmamalı, bununla birlikte ameliyat, çocuğun yürümeye ve ayakkabı giymeye başlamasından sonraya da kalmamalıdır
EMZIK ANI BEBEK OLUMUNDEN KORUYOR
Kimi anneler, bebeklerini emzikten uzak tutmaya çalışır. Oysa bilim adamları emziğe karşı çıkmıyor. Hatta emziğin faydaları üzerinde duruyor... Bilim adamları, bebeklerin emzik emmesinin, onları ani bebek ölümlerinden koruduğunu açıkladı. Alman Rheinische Post gazetesinin Alman Yeşilhaç örgütüne (DGK) dayanarak verdiği bilgiye göre, düzenli olarak emzik emmek, ani bebek ölümü riskini yüzde 50 oranında düşürüyor. DGK da görevli bilim adamları, emziğin ölüm riskini neden düşürdüğünü tam olarak bilmediklerini, fakat ağzında emzik olan bir bebeğin kolay kolay yüzünün üstüne yatmadığı ve battaniyeyi yüzüne çekmediği için ölmediğini tahmin ediyorlar. DGK, emziğin yumuşak ve bebeğin ağız yapısına uygun olması gerektiğini belirterek, 2 yaşına gelen bebeklerin emzik kullanmalarının, dişlerinde sorunlara neden olacağı için uygun olmadığını kaydetti. Finli bilim adamları daha önce, emziği bırakamayan küçük çocukların orta kulaklarının daha sık iltihaplandığını açıklamıştı. Bilim adamları, 6 aylıkken emziği bırakan bebeklerin bir yaşına gelene kadar, emziği bırakamayan bebeklere göre, üçte bir oranında daha az orta kulak iltihabı olduğunu kaydetmişti | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:32 pm | |
| EMZIK ZARARLI MI ?
Yapılan çeşitli araştırmalara göre bebeklerin yaklaşık olarak %85 inin birinci aydan başlayarak emzik kullandığı gösterilmiştir. Annelerde emzik kullanımı ile ilgili yapılan anketlerde, emzik kullanımının genellikle normal bir davranış olarak kabul gördüğü ve bebeklerin emziğe kuvvetle bağlandıkları saptanmıştır. Anne sütünü kısa süre alan bebeklerde emzik kullanma sıklığının daha fazla olduğu bilinmektedir. 450 anne-bebek ikilisinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre; - Erken dönemde emzik kullanan bebeklerde, kullanmayanlara göre 4 kez daha erken anne sütü bırakıldığı görülmüştür. - Emzik kullanan annelerden bazıları ya anne sütünü kesmiş ya da emzirme arası süreyi uzatmışlardır. - Bu annelerin emzirmekten utandığı ve ağlama sesinden rahatsız olduklarını da belirtmişlerdir. - Bu bebeklerde büyüme geriliği de saptanmıştır. - Emzirmekten rahatsız olan annelerde emziğin anne sütünün kesilmesinde etkili olduğu ancak emzirmekten rahatsız olmayan annelerde emzirme süresine etki etmediği görülmüştür. Diğer açılardan incelendiğinde de bebeklik döneminde sıklıkla kullanılan emziğin en geç 2 yaşın sonunda çocuk tarafından bırakılması gerektiği görülmektedir. Aksi halde yukarıda sayılanların dışında da bazı sorunlarla karşılaşılabilir. Uzun süreli bir emzik alışkanlığı sonucunda karşılaşılabilecek problemler: - 2 yaşından sonra devam eden emme alışkanlığı dişlerin yer değiştirmesine ve üst dişlerin öne, alt dişlerin arkaya çekilerek aralarında açıklıklar meydana gelmesine neden olur. Bu dönemde bıraktırılabilirse bu açıklıklar kapanır. Ancak 3,5 yaşından sonra meydana gelen açıklıklar kalıcı hale gelebilir. - 3-4 yaşlarına kadar emzik emen çocuklarda v tipi üst çene (üst çene darlığı) ve dolayısı ile yüz yapısında bozulma meydana gelebilir. - 4 yaş civarına kadar emzik emmeye devam eden çocuklarda kulak ve burun hastalıkları daha sık gözlenir. Emziğin Faydaları - Emzik bebeğin doğal emme içgüdüsünü tatmin eder ve ona güven hissi verir. - Emme hareketi bebek için başlı başına bir memnuniyet kaynağıdır. Çünkü doğumu izleyen haftalarda bebeğin en güçlü refleksi emmektir. - Emzik sayesinde üzerindeki gerilimi atar, sakinleşir ve uykuya daha kolay dalar. - Emzik kullandırılmayan bebek, bir süre sonra parmak emmeye başlayabiliyor. Ancak çocuğunuzu emzikten vazgeçirmek parmak emmekten vazgeçirmekten daha kolay oluyor. - Bazı uzmanlar, emziklerin, bebeğin elleriyle bazı beceriler geliştirmesine de yardımcı olduğunu ileri sürmektedirler. Ağızlarından düşürdüklerinde bulmak için beşik ya da yataklarının çevresini yoklamalarına ve emziği yeniden ağızlarına sokmaya çalışmalarına yol açar. Emziğin Seçiminde ve Kullanımında Dikkat Edilmesi Gerekenler - Emzik tabanı bebeğin emziği yutmasını engeller. Bu plastik kısım burun deliklerini kapatmayacak şekilde yapılır ve hava geçmesini sağlamak için delikleri içerir. Geceleri yumuşak malzemeden yapılanları tercih etmemelisiniz. - Emzikler kauçuk ve silikon olmak üzere iki maddeden yapılırlar. Kauçuk doğal bir maddedir, elastik ve dayanıklıdır. Özellikle diş çıkartan bebeklerde kauçuk emzik kullanmak uygun olur. Ancak kauçuk emzikler, suyu içlerine emdikleri için çabuk bozulur. Silikon da silisyumdan üretilir. Silikon emzikler kolay bozulmaz, ancak diş darbelerine karşı dayanıklı değillerdir. Bu yüzden silikon emzikler henüz diş çıkarmamış bebekler için daha uygundur. - Damaksız emzikler anne memesini andırdığı için bebekler tarafından tercih edilir. Ancak bu tür emzikler özellikle bir yaşından sonra damağa baskı yaparak damak yapısını ve üst ön dişlerin sıralanışını bozabilirler. Bu tür emziklerin bir yaşından sonra kullanılması önerilmiyor. Damaklı emzik ise daha elips ve yukarı doğru kıvrıktır. Bu anatomik şeklinden dolayı 2-3 yaş arasında bile rahatlıkla kullanılabilir. Damağa tamamen adapte olduğundan, herhangi bir bozukluğa neden olmaz. - Doğrusu bebekleri geceleri emziksiz uyutmak daha zor olur. Bebek emziksiz uykuya dalamıyorsa, damaklı emzik tercih etmelisiniz. Bebek uykuya daldıktan sonra ise onu uyandırmadan emziği ağzından almalısınız. - Emziği bebeğe vermeden önce şekere veya bala batırmak hatalı bir alışkanlıktır. Bu hareket bebeğin diş minelerini zedeler ve diş çürüklerine neden olur. Ayrıca buna alışan bebek, ağzında sürekli tatlı bir tat almak isteyebilir. Bebeklerin kalıcı olmayan süt dişlerinin de bakımı çok önemlidir. Eğer bunlara iyi bakılmazsa hemen altlarında bulunan kalıcı dişler de zarar görebilir. - Emziğin temizliği üretildiği malzemeye göre değişir. Kauçuk olanlar özel bir dezenfektan madde yardımı ile soğuk sterilize edilmelidirler. Silikon olanlar ise sıcak yöntemle de steril hale getirilebilirler. Emziklerin devamlı temiz durmasını istiyorsanız, emniyetli bir çengelli iğne ile çocuğun kıyafetine tutturun ve böylece sürekli yere düşmesini engelleyin. - Yeni doğan bebeğinizin burnunu tıkamaması için, emziğin arkasındaki plastik ağızlık bölümünün küçük olması gerekir. Ama bebeklik dönemini aşmış çocuğunuz için emzik alacaksanız, arkasındaki ağızlık bölümünün, olduğu gibi ağzına sokamayacağı, dolayısıyla da boğulmasına yol açamayacağı kadar büyük olmasına dikkat edin. - "Ortodontik" diye nitelendirilen emziklerin meme başları yassıdır; buna karşılık daha alışılmış çeşitlerin, başları yuvarlaktır. Ortodontik çeşitlerin dişetleri ve dişler için daha iyi olduğu ileri sürülmekle birlikte, bebeğinizin hangisini seçeceğini görmek için her ikisini de denemeniz daha doğru olur. plastik ağızlığın biçimi, bebeğinizin değil, sizin seçiminize bağlıdır; bununla birlikte, hangisini seçerseniz seçin, havasızlıktan boğulmaya yol açmaması için, üstünde havalandırma delikleri bulunmasına dikkat edin. - Bütün emzikler onaylanmış güvenlik standartlarına uygun olmalıdır. - Etiketinde standartları açıkça belirtilmeyen emzikleri sakın almayın. - Emziğin ağızlığında havalandırma delikleri bulunması, bebeğin burnunun tıkalı olması ya da daha büyük bir çocuğun bütünüyle ağzına alması durumunda son derece önemlidir. - Emzikleri biraz olsun yıpranmaları durumunda bile, atın. - Emzikler, çok küçük bebeklerin boyunlarına asılmamalıdır: Boğazlarına dolanarak boğulmalarına yol açabilirler. - Yeni doğmuş bebeğinizin emziğinin, tıpkı biberon memeleri gibi, mikroptan arındırılması gerekir. - Biberonların mikroptan arındırılmasında yararlanmış olduğunuz yöntemleri, emziklerde de izleyin. - Bebeğiniz parmaklarını -ve başka nesneleri- sık sık ağzına soktuğu yaşa geldiğinde, artık emzikleri mikroptan arındırmaya gerek kalmaz. - Ama kuşkusuz, emziği yere düşünce, mutlaka iyice yıkadıktan sonra yeniden verin. - Kullanılmayan emzikleri hep aynı kabın içinde tutmak, hem temiz kalmalarını sağlar, hem de bebeğiniz yaygarayı bastığında, "emziğini nereye koşmuştum?" diye dört bir yana koşuşturmaktan sizi kurtarır. Eğer bebeğiniz emziği bırakmak istemiyorsa bir takım önlemler almak gerekir: - Öncelikle emzik emme süresi mümkün olduğunca kısıtlanmalı, emzik kesinlikle şeker, reçel vs gibi şeylere batırılmamalıdır. - Emzik emmek istediğinde sevdiği bir sebze meyve verilerek onunla oyalanması sağlanmalıdır. Bu tür şeyleri de yerken tek başına bırakılmamalı, emmesi önlenmelidir. - Ayrıca emziği emmediği durumlarda mü****tlandırılarak (sözle veya hediye ile veya bak büyüdün işte gibi sözlerle...) teşvik edilmelidir. - Anne ve babanın en çok dikkat etmesi gereken nokta; bebekleri gergin, sinirli ve huysuzken emziği onu susturmak için tek çare olarak görmemektir. Ağlayan bebeği susturmak için önce tatlılıkla yaklaşarak sakinleştirmeye çalışmak gerekir. - Daha büyükçe çocuğunuza, bazı karşılaştırmalar yaparak, yuvada başka hiç kimsede emzik olmadığını anlatabilirsiniz: Ama sakın onu utandırmayın; yuvaya emziksiz gitmeyi bir oyunmuş, yeni bir deneymiş gibi görmesine gayret edin. - Böylece çocuğunuzun gün geçtikçe emziğe yalnızca yatma saatlerinde gereksinme duyacağı, daha sonra da hiç duymayacağı bir noktaya erişirsiniz | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:33 pm | |
| EPSTEIN KABARCIKLARI (INCILERI)
Yeni doğan bebeklerin yüzde sekseninde, damakta küçük kistler halinde görülen Epstein Kabarcıkları (Epstein Pears) olgusu bulunur. Bu kistler, damağın oluşumu sırasında orada tutulmuş olan hücrelerdir. Benzer kistler ayrıca diş etleri üzerinde de oluşabilir ve çocuğun dişli doğduğunun sanılmasına yol açabilir. Epstein kabarcıkları ağrısızdır, tedavi gerektirmezler ve birkaç hafta içinde kaybolurlar.
ERKEK BEBEKLER NEDEN DAHA İRİ DOĞAR ?
Harvard Toplum Sağlığı Okulu ve İsveç’teki Karolinska Enstitüsü uzmanları tarafından yapılan araştırmada, erkek bebeğe hamile kadınların daha fazla enerjiye ihtiyaç duydukları için daha fazla yedikleri belirlendi.
Araştırmaya göre, erkek bebeğe hamile bu kadınlar, kız bebeğe hamile kadınlara göre, yüzde 10 oranında daha fazla kalori, yüzde 8 oranında daha fazla protein yakıyor, daha yüksek oranda karbonhidrat ile yağlı hayvansal ve bitkisel besinler tüketiyor.
Harvard’da görevli salgın hastalıklar uzmanı Rulla Tamimi, normalde bir erkek bebeğin kız bebekten daha ağır doğduğunu, elde ettikleri bulguların bunun nedenini daha iyi anlamalarını sağladığını belirtti.
ABD’de, hamileliklerinin 3 ile 6 ayı arasında olan 244 kadının yedikleri üzerinde çalışan araştırmacılar, erkek bebek bekleyen kadınların, muhtemelen cenin testislerinin salgıladığı erkeklik hormonundan dolayı daha fazla enerjiye ihtiyaç ihtiyaç duyuyor, bu da kadını daha çok yemeğe teşvik ediyor.
Bununla birlikte, erkek bebeğe hamile kadınların, bebeğin cinsinin annenin kilosunu etkilememesi nedeniyle, diğer hamile kadınlardan daha fazla kilo almadıkları belirtildi.
ÇOCUKLARDA ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI Nezle, anjin, sinüzit, farenjit, larenjit.... Özellikle okul çağındaki çocuklarımızda sıkça görülen hastalıklar konusunda bilmemiz gerekenler...
Okulların açılıp havaların soğumaya başlamasıyla beraber çocuklarda görülen üst solunum yolları enfeksiyonları artar. Bu hastalıkları sırasıyla tanıyalım, nasıl korunabiliriz, ne gibi önlemler alabiliriz bir göz atalım...
NEZLE
Nezle ve buna bağlı burun tıkanıklığı, çocuklarda en sık gördüğümüz belirtilerdendir. Burun havanın vücuda giriş kapısıdır, burada hava ısıtılır, tozlarından arındırılır ve nemlendirilerek akciğerin sevdiği hale getirilir. Havanın burun içinden rahat geçebilmesi için üç koşul vardır. Birincisi burun yapısının düzgün, burun etlerinin normal büyüklükte olması gerekir. İkincisi, burun mukozası denilen, burnu döşeyen tabakanın sağlıklı, üçüncüsü de burun salgılarının akışkan olması gerekir. Burun mukozasından eğer rhinovirus ailesinden bir virüs girerse o zaman nezle oluruz. Burun akar, tıkanır hapşırıklar artar, hafif ateş ve halsizlik hissedilir. Basit önlemlerle atlatılabilecek bu durumda, korktuğumuz, çocukta komplikasyon gelişmesidir. Nezle iyi tedavi edilmediği zaman orta kulak iltihabına, sinüzite veya bronşite yol açabilir. Halbuki yapılacak şey basittir. Burun açıcı ilaçlar şurup veya damla olarak 2-3 gün kullanılmalıdır. Antibiyotiğe hemen başlanmamalı, ateş düşürücü ağrı kesici ilaçlar kullanılmalıdır.
ORTA KULAK İLTİHAPLARI
Orta kulak iltihapları çocukluk çağında en sık görülen hastalıklardandır. İlerde kalıcı işitme kayıplarına neden olabilirler. Orta kulak iltihapları doğumdan sonra ne kadar çabuk ortaya çıkarsa o kadar tehlikeli seyrederler.
En çok ekim ve nisan aylarında görülürler, bu aylar viral üst solunum yolları enfeksiyonlarının sık görüldüğü aylardır. Viral hastalık sırasında gelişen orta kulaktaki iltihabi olaylar orta kulakta sıvı birikmesine ve mukozalarda ödeme neden olur. Östaki borusu denilen, genizden orta kulağa giden borunun da ödem nedeniyle tıkanması, orta kulak iltihaplarını kolaylaştırır. Bebeklerde iltihabı kolaylaştıran geniz eti, östaki borusunun yatay seyretmesi ve bebeklerin sırt üstü biberonla beslenmesi gibi olumsuz başka faktörler de vardır. Orta kulak iltihapları en çok Hemofilus İnfuenza ve Streptokokus Pnömonia denilen mikroplarla oluşur. Daha az olarak da Stafilokokus Aureus, Brahmanella Kataralis gibi mikroplar işin içine karışılar ki; bu mikropların çoğu günümüzde penisilin grubu antibiyotiklere direnç kazanmışlardır. Bu nedenle tedavide yeni geliştirilen antibiyotikler seçilmektedir.
Ağrı şiddetli ve zonklayıcı tarzdadır ve çocuk, fısıltıları, o taraf kulağından duymakta güçlük çeker. Ateş 38-38,5 civarındadır. Kulak zarının kızarık olması veya bombe olması tanıyı koydurur. Ancak unutulmaması gereken bir nokta, her kulak ağrısının, kulak iltihabından kaynaklanmadığıdır. Bazen dış kulak yolundaki bir sivilce, sıkışmış kulak kiri, çürük bir diş veya boğazdaki bademcik iltihabının yansıyan ağrısı da orta kulak iltihabını taklit edebilir.
TEDAVİ EDİLMEZSE KRONİKLEŞİR
Tedavisinde çeşitli yaklaşımlar vardır. Bazıları hemen parasentez denilen kulak çizmeyi tercih ederlerken bazıları önce antibiyotik verip ileri derecedeki orta kulak iltihaplarında kulak zarını çizmektedirler. Gelişmiş ülkelerde % 80 hastanın kendiliğinden hiçbir komplikasyon olmaksızın düzeldiğini öne sürerek, antibiyotik bile vermeyen doktorlar vardır. Biz Türkiye’de antibiyotikle tedavi edilmesi gerektiğine inananlardanız. Antibiyotiği de daha önce yapılmış hangi mikropların en çok görülüp, hangi antibiyotiklerin en etkili olduğunu gösteren bilimsel araştırmaları göz önünde tutarak seçmekteyiz. Antibiyotik verilmediğinde hastalık kronikleşmekte, daha uzun süre çocuğu rahatsız etmektedir.
Orta kulak iltihapları iyi tedavi edilmezlerse de kronikleşir ve işitme kaybı gibi kalıcı arazlar bırakırlar. Bazen de iltihap, komşu dokulara yayılarak iç kulak iltihabı, yüz felci ve beyin zarı iltihapları gibi çok daha ciddi hastalıklara yol açabilir. Orta kulak iltihabından sonra, mikroplar ortadan kalksa bile, orta kulak boşluğunda sıvı birikintisi kalacaktır ve bazen bu sıvı hiç bir tedaviye cevap vermeyecektir. ***ürdüğünüz doktor da “Artık tüp takılması gerekiyor” diyecektir. Yoksa, okulda öğretmeni çocuğunuzda fark ettiği anlama ve dikkat sorunlarıyla karşınıza gelecektir.
Seröz Otit, Efüzyonlu Otit veya zamk kulak gibi çeşitli adlar takılan bu hastalıkta başlıca belirti, sinsi gelişen işitme kaybıdır. Bazen de çok kısa, bir veya iki saniye süren ağrılardan bahseder bu çocuklar. Kulak zarına bakıldığında zar çökmüş ve amber rengini almıştır. Bazen hava sıvı seviyesi de görülebilir. Bu hastalığın tedavisi başlangıçta beklemektir. Çoğu kendiliğinden iyileşir. İyileşmeyenlerde uzun süre antibiyotik tedavisi düşünülebilir. Antibiyotiğe rağmen düzelme olmazsa, östaki borusunun görevini yapacak kulak tüpü zara yerleştirilerek, orta kulağın havalanması sağlanır. Orta kulaktaki sıvı dağılır, zar çökmesi ortadan kalkar. Bu tüp kendi kendine 3-8 ay arasında kulak tarafından atılır ve çıkar.
Her şey normale dönmüştür. Bu durum çoğu kez kalıcı olur ve hastalık tekrar etmez. Ama bazen hastalık tekrar eder ve yeniden tüp takmak gerekebilir. Defalarca tüp takılıp düzelmeyen ve kulak zarı orta kulaktaki kemikçiklere yapışan hastalar da az da olsa vardır. Bu durumda işitme kaybı kalıcı olur. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:33 pm | |
| ÇOCUKLARDA ŞİŞMANLIK
Şişmanlığın toplumsal bir sorun halini aldığı günümüzde aşırı kilolar yalnız yetişkinleri değil, çocukları da tehdit ediyor. Giderek daha çok çocuk şişmanlar arasında yerini alıyor.
Her yedi çocuktan birinin obez olduğunu dile getiren İtalyan Yetişme Bozuklukları Enstitüsü Profesör Alessandro Sartorio, ideal kilonun üzerinde olan bütün çocuklar düşünüldüğünde bu oranın yüzde 20 lere fırladığını vurguluyor. Bu çocukların yarısının, ilerde obez yetişkinler olacağı düşünüldüğünde tehlikenin boyutları daha iyi anlaşılıyor.
İDEAL DİYET
Zayıflaması gereken çocuklara uygun günlük bir liste... Yemeklerin miktarı, çocuğun yaşına ve kilo fazlasına göre
- Kahvaltı: Bir fican süt veya bir ufak yoğurtla hazırlanmış tahıl gevreği, bir bardak portakal suyu...
- Kuşluk: Bir meyve veya bir paket kraker ya da bir parça salamlı yarım sandviç ekmeği... - Öğle: Bir tabak makarna, bir parça tavuk/hindi, üzerine az yağ gezdirilmiş limonlu salata ve bir meyve...
- İkindi: Bir parça meyve veya çayın yanında bisküvi ya da bir bardak süt...
- Akşam: Bir tabak sebze püresi veya pilav, bir parça buharda pişmiş balık, bir tabak sebze yemeği, bir meyve...
YAĞ YASAĞI
Daha ciddi durumlar söz konusu olduğunda kurallar da değişiyor. Bu hallerde her türlü katı yağın kullanımı yasaklanırken, sıvı yağlar günde 1 yemek kaşığıyla sınırlanıyor. Kızarmış yiyeceklere ve yağlı tencere yemeklerine de izin yok. Bunun yerine buharda ve ızgarada pişirilmiş yemekler yenebiliyor. Egzersiz daha da önem kazanıyor. Zayıflamak için fiziksel aktivite şart... çocuklara en uygun egzersizlerin başında yüzme geliyor. Ayrıca her tür spor tavsiye ediliyor, ancak çocuğun yaptığı sporu sevmesi ve haftada birkaç defa yapması çok önemli. Hepsi bu kadar da değil... Çocuğun gün boyu hareketli olması gerekiyor. Bunun için örneğin, çocuğunuzu okula ***ürüp getirirken yürütmeyi deneyebilirsiniz. Her gün 20 dakikalık bir yürüyüş, çok iyi bir egzersiz olacaktır.
ÇOCUKLARINIZA MÜZİK ALETİ ÇALMAYI ÖĞRETİN Müzik aleti çalan çocukların sadece ince motor hareketlerini geliştirip, nota okumayı pekiştirmediği, hafıza testlerinden de daha iyi sonuç aldığı belirtildi.
Neuropsychology dergisinde yayımlanan habere göre, Hong Kong Üniversitesi nde görevli psikolog Agnes Chan ve ekibi, bir orkestrada görevli 6 ila 15 yaşlarında 45 erkek çocuğun kelime hafızasını, müzikle uğraşmayan çocuklarla karşılaştırdı.
Araştırma sonucunda, orkestraya mensup çocukların, verilen kelime listelerini, diğerlerine göre belirgin şekilde daha iyi akıllarında tutabildikleri ortaya çıktı.
Bilim adamları, başarının, orkestraya üyelik süresiyle doğru orantılı olarak arttığını kaydettiler.
Deneyi bir yıl sonra tekrarlayan bilim adamları, bu süre içinde orkestraya üye olan çocukların önceki sonuçtan daha başarılı olduğunu, orkestradan ayrılan çocukların başarısının ise artmadığını tespit ettiler.
ÇOCUKLARINIZI BİR SAAT FAZLA UYUTUN
Child Development dergisinde yayımlanan makaleye göre, Tel Aviv Üniversitesi’nde görevli bilim adamı Avi Sadeh ve ekibi, 77 çocuk üzerinde araştırma yaptı. Bilim adamları, 5 gün süren araştırma çerçevesinde, çocukları 2 gün alıştıkları saatte, kalan 3 gün de ya bir saat daha geç ya da bir saat daha erken yatırdı. Çocukların hepsinin bileğine, yapılan hareketleri kaydeden bir cihaz takan bilim adamları, cihaz sayesinde uyku süresini ve kalitesini tespit ettiklerini söylediler.
Bilim adamları, araştırmadan önce ve sonra bilgisayar yardımıyla çocukların yeteneklerini ölçtüler. Tuşlara basma hızını, tepki verme hızını ve belirli rakamların sırasını hatırlama yeteneğini ölçen bilim adamları, bir saat az uyuyan çocukların tepki verme hızının düştüğünü, diğer testlerde ise belirgin fark olmadığını kaydettiler. Bir saat fazla uyuyan çocukların ise bütün testlerde çok daha iyi sonuç elde ettiği ortaya çıktı.
ÇİNKO BEBEKLERİN ZEKASINI GELİŞTİRİYOR
Hamile kadınların yeterli düzeyde çinko almalarının, bebeğin zeka gelişimini olumlu yönde etkilediği saptandı.
İngiltere ve Bangladeşteki iki sağlık merkezinde yapılan ve tıp dergisi Lancette sonuçları yayımlanan araştırmalarda bu sonuca ulaşıldı. Araştırmalar sırasında, 13 aylık bebekler üzerinde, annelerin hamilelikleri sırasında aldıkları çinkonun etkisi incelendi. Anneleri hamilelik sırasında günde 30 miligram çinko alan bebeklerin, kontrol grubuna göre daha üstün zekalı ve hastalıklara karşı daha dirençli oldukları belirlendi.
Çinkonun düşük ağırlıkta doğan çocuklarda da, hastalıklara karşı direnci artırabildiği belirtildi. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:33 pm | |
| DIS FAZLALIGI (YENIDOGAN)
Bebekler çoğunlukla dişsiz doğar. Ancak bazen yeni doğan bebeğin ağzında, genellikle alt ön diş etinin üzerinde bir dişin mevcut olduğu görülebilir. Bu diş genellikle bebeğin normal dişleri çıkmaya başlamadan düşecektir. Dişin fazladan bir diş mi yoksa, prematüre olarak dışarı çıkmış bir primer diş mi (bebek dişi) olduğunun anlaşılması için röntgen çekilmesi gerekir. Normal dışı fazla dişler komşu dişlerin konum ve çıkma özelliklerini etkileyebilir.
DISLEKSI (OZEL OGRENME BOZUKLUGU)
Çocuklardaki öğrenme bozuklukları ,çoğu zaman öğretmenler ve veliler tarafından zeka geriliğiyle karıştırılıyor. Çocuğunuz okumayı yazmayı öğrenemiyorsa,sağıyla solunu ayırt edemiyorsa , hemen geri zekalı diye damgayı basmayın.Belkide bu durum "disleksi" ,ya da öbür tanımıyla özel öğrenme bozukluğundan kaynaklanıyordur.Türkiye de yanlızca ilkokul çağında sayıları 1 milyon civarında olduğu tahmin edilen dislektik çocukların büyük çoğunluğu normal veya normalin üzerindeki düzeyde zekaya sahip. Disleksinin nedeni henüz tam olarak bilinemiyor, ancak beyne ait duygusal veya davranışsal bozukluktan kaynaklanan akademik becerilerde gerilik olarak tanımlanıyor. Erkek çocuklarda kızlara nazaran 4 kat daha fazla görülüyor.Türkiye de ise bu tür çocuklar genellikle hiperaktif (dikkat dağınıklığı olan) çocuklarla karıştırılıyor.
Metin 5 yaşında konuşmaya başlayabilmiş , okul çağının gelmesiyle de bazı sorunlarının olduğu ortaya çıkmış.Bütün arkadaşları okumaya başladığı halde o hala okumayı çözemiyordu.Harfleri ters yazıyor,ders dinlemiyor ve de "arkadaşlarıyla iyi geçinemiyordu.Çevresindeki herkez, annesi de dahil olmak üzere,onun geri zekalı olduğunu düşünüyordu.Metin bütün çabalara rağmen yanlış yazmaya ,sağını solunu karıştırmaya devam etti.Sınıf öğretmenin tavsiyesi üzerine özel öğretmen tutuldu.Ancak özel öğretmen de birkaç ders sonra artık gelemeyeceğini ,aksi taktirde cinnet geçireceğini söyleyerek ailesini daha da telaşlandırdı.Bunun üzerine annesi Metin i zeka testi uygulatmak üzere Cerrahpaşa Çocuk Psikiyatrisi bölümüne ***ürmüş. Sonuçta Metin in zeka seviyesinin normalin çok üstünde olduğu ortaya çıkmış ve buradaki uzmanlar Metin e doğru teşhisi koymuş : Dislektik.
Çoğunlukla normal ya da üstün zekalı çocukların "geri zekalı" damgasını yemesine neden olan disleksi genellikle okul çağında farkedilebiliyor.Ülkemizde de yeni yeni tanınan bu hastalığın, öğretmenler ve veliler tarafından yeterince bilinmemesi bu durumu daha da zorlaştırıyor.
9 yaşındaki Oğuz televizyondaki bütün açıkoturum ve belgeselleri başından sonuna kadar izliyor, araştırmacı,boş zamanlarını bilim ve teknik ansiklopedilerini okuyarak geçiriyor.Zeka düzeyi ise normalin çok üstünde. Ancak Oğuz okula başladığı ilk yıl, diğer dislektik çocuklar gibi ne okuyabilmiş ne de yazabilmiş. Annesi okuldan almayı düşünmüş,öğretmeni ise sabredin açılacaktır demiş. Oğuz şu anda okuma-yazma biliyor,ancak bazen ters yazıyor veya okurken satır atlıyor,yön bulma problemleri de halen geçmemiş.
Öğrenme bozukluğu olan çocukların sorunlarının derecesi farklı olmasına rağmen hepsinin ortak yanı ,normal veya normalin üzerinde zekaya sahip olmaları. Ancak okumayı-yazmayı öğrenmede ,harfleri ve sembolleri hatırlamada zorluk çekerler. Harfleri ters çevirirler 8 bal yerine dal, pasta yerine basta gibi ) veya kelimedeki haflerin sırasını değiştirirler (için yerine çini gibi) .
Heceleme hatası yaparlar, el yazılarının okunması çok güçtür. Ayrıca çok unutkandırlar. Okulda defterlerini ,kalemlerini , ödevlerini unuturlar. Sakar ve dalgın olabilirler. Matematik problemini siz sorarsanız çözer de ,kendisine verirseniz çözemez. Çarpım tablosunu öğrenmede zorlanır, ona 6->9 ,7->4 ,15->51 gibi görünür. Toplama yerine çarpma yaptığı ,toplamaya soldan başladığı görülür. Bazen yazıların aynada aksetmesi gibi ters yazarlar.
Türkiye de 5 yıldır bilinen disleksinin tedavisi mümkün. Zekaları normal veya normalin üzerinde olduğu halde akademik beceri kazanamayan bu çocuklar , uzman bir pedagogun katılımıyla uygulanan, grup veya bireysel terapilere katılarak tedavi ediliyorlar. Ama öncelikle teşhisi doğru koymak gerekiyor. Oysa disleksi Türkiye de öğretmen ve veliler tarafından yeterince tanınmıyor ,bu da işleri zorlaştırıyor. Milli Eğitim Bakanlığı , bu konuda ,1992 yılında rehber öğretmen ve diğer ilgili öğretmenlere,okullarda hizmet içi eğitim verilmesini kararlaştırdı. Bu konuda Davranış Bilimleri Merkezi çocuk psikoloğu Şeniz Pamuk şunları söylüyor: "Disleksinin ülkemizde tedavisi için çok az sayıda yer mevcut,ancak bazı hastanelerin psikiyatri bölümlerinde ve davranış bilimleri merkezlerinde bu konudaki uzman kişiler bu tedaviyi sağlıyabiliyorlar. Örneğin İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri bölümünde ,haftada bir gün ,birer saatten bireysel veya grup terapileri uygulanıyor.Çocuğun probleminin yoğunluğuna ve de motivasyonuna bağlı olarak, bazılarında 6 aylık bir tedavi yeterli olabilirken , bazılarında tedavi 3-4 yıl sürebiliyor. Genellikle bireysel olarak çocuk ve psikiyatristin ikili yürüttüğü tedaviye daha sonraları diğer çocuklar da eklenerek grup halinde sosyalleşme sürecine geçiliyor".
Çevrenize baktığınız zaman her çocuğun farklı yapıda olduğunu görürsünüz. Kimisi hızlı koşabilir, kimisi yavaş, kimisi en güç problemleri kısa sürede çözer, kimisi daha geç. Boyları, saç rekleri, ağırlıkları hep farklıdır. Disleksili çocuklar da bu farklılıklara sahiptir. Bu çocukların da diğerlerinden farklılıkları öğrenme-algılama bozukluklarının olmasıdır.
İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Pedagogu Ümran korkmazlar, disleksinin ailelere ve öğretmenlere anlatılarak aydınlatılması gerektiğini söylüyor: "Beyin ilginç bir organımızdır ve yaş küçük olduğu oranda da elastikdir. Bu çocuklar okumayı yazmayı zorlukla öğrenirler ama öncelikle ailenin, öğretmenin ve arkadaşlarının anlayış ve desteğine ihtiyaç duyarlar. İyi kullandıkları yeteneklerini ön plana çıkarmak, atılacak ilk adımlardandır. Özel öğrenme bozukluğu Türkiye de ortalama % 5-10 civarında ,yani 40 kişilik bir sınıfta 2 çocukta disleksi var demektir. Bu çocuklara özel psiko-pedagojik yaklaşımla yardım edilmeli , disleksi bir hastalık değil de çözülmesi gereken bir yumak olarak görülmelidir."
Dislektik çocuk;
• Harfleri ya da rakamları ters algılar.Örneğin 3 rakamını E harfi gibi,veya 6 rakamını 9 olarak görür,
• Okurken ve yazarken satırları veya sözcükleri atlar,
• Uzaklık ve derinlik algılamasında sorunları vardır.Bu nedenle eşyalara çarpabilir,sandalyelerden düşebilirler,
• Yön tayin edemez,sürekli saği solu karıştırırlar,
• Benzer sesleri birbirine karıştırır,örneğin soba yerine sopa ,kova yerine kofa der,
• Günleri ard arda sayamaz,
• Ödevlerini yapmayı unutur,sürekli hatırlatmak gerekir,
• Kendisini çok zor ifade eder,kelimeleri sıralayıp,cümle oluşturmakta güçlük çeker,
• Önce-sonra ,dün-bugün gibi kavramları karıştırır,
• Arkadaşları ile olan ilişkileri genellikle bozuktur,
• Değişikliklere uyum sağlayamaz. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:34 pm | |
| DIYABETIK ANNELERIN BEBEKLERI
İnsulinin kullanılmaya başlanmasından önce çoğu şeker hastası kadın için gebelik sorundu. Oysa bugün, geliştirilmiş, annelik ve doğum öncesi bakım sayesinde birçok şeker hastası anne eskisinden daha rahat bebek dünyaya getirebilmektedir.
Buna rağmen, eğer şeker hastası bir anne adayı iseniz, bebeğiniz, anneleri şeker hastası olmayan bebeklere nazaran daha çok risk altındadır. Anneleri gerek gebelik öncesinde şeker hastası olan, gerekse şekeri gebeliğin etkisiyle geçici olarak (hamilelik şekeri) yükselen çocukların ölüm oranı, anneleri şeker hastası olmayan çocuklardan daha yüksektir. Buna ilaveten, bu bebekler, solunum güçlüğü gibi problemler ve düşük kan şekeri değeri (hipoglisemi) gibi metabolizma anormallikleri ile doğmaya eğilimlidirler.
Eğer şeker hastası iseniz, bir uzmanın bakımına gereksiniminiz vardır. En verimli bakım, hamile kalmadan önce başlar. Doğum bozuklukları ya da bebeklerde başka problemler meydana gelmesi riskini en aza indirgemek için gerek doğumdan önce, gerekse hamilelik esnasında düzenli kontrol şeker hastası anneler için çok önemlidir.
Annenin şekerinin hangi dereceye kadar kontrol altında tutulduğu, bebeğin görünümü ile yakından ilintilidir. Şeker hastası annelerin sıkı kontrol altına alınması dolayısıyla, şeker hastası annelerin büyük ****lı bebek dünyaya getirmeleri bugün geçmişe nazaran daha azalmıştır.
Kilosuna bakılmaksızın, şeker hastası olan tüm annelerin bebekleri öncelikle bir yoğun bakım biriminde gözetim altında tutulmalıdır. Doğumdan sonraki 1 saat içinde şeker testleri yapılmalı ve bundan sonra sık sık tekrarlanmalıdır.
Bazı çocuklarda, eğer kan şekeri doğum sonrasında çok düşükse, damardan glikoz verilmesi gerekebilir. Bu değişiklikler geçicidir ve normal düzenlemeye birkaç gün sonra geçilir.
DOGUM LEKELERI
Yeni doğmuş bebeklerde doğum lekelerine sıkça rastlanır. Genellikle endişe edilecek şeyler değildirler ve hiçbir tedavi gerektirmezler. Aşağıda, yeni doğmuş bebeklerde en çok rastlanan doğum lekelerinin bazıları verilmiştir. Milia, yeni doğmuş bebeğin yüzünde bulunan, sivilceye benzeyen küçük beyaz yumru ya da kistlere denir. Zararsızdırlar ve tedavi gerektirmeden kendiliğinden yok olurlar. Salmon lekeleri, yeni doğmuş normal bebeklerin yüzde 30 ila 50 sinde görülen küçük, açık pembe ve düz beneklerdir. Bunlar, kandamarlarının (kılcaldamarlar) toplanmasından meydana gelmiştir. Daha çok gözkapaklarında, üst dudakta, kaşlar arasındaki alanda ve boynun arka tarafında ortaya çıkan salmon lekeleri, ağlama nöbetleri ve ısı değişikliği zamanlarında daha belirgin olur. Yüzdeki salmon lekeleri zamanla geçer, fakat boynun arka tarafındakiler kalmaya devam eder, fakat bebeğin saçları uzadıkça görünmez olur. Hemangioma (hemanjiyom), iyi huylu (kanserojen olmayan) ve yeni oluşmuş kan damarlarının meydana getirdiği tümörlerdir. Karakteristik olarak, hemangiomas, kırmızı, çıkıntılı, keskin sınırlı ve vücudun her tarafında meydana gelebilecek lekelerdir. Çilek hemanjiyomu genellikle yüzde, saçlı **** derisinde, sırtta ya da göğüste oluşmakla birlikte vücudun her yerinde ortaya çıkabilir. Kızlarda daha çok rastlanır; doğumda nadiren vardır, daha çok bebek iki aylık olana kadar ortaya çıkar. Çoğu çilek hemanjiyomu hızla büyür, belli bir büyüklükte kalır ve daha sonra yok olur. Genellikle hiçbir tedavi gerekmez. Vakaların yüzde 60 ında çocuk 5 yaşına geldikten sonra, yüzde 90-95 inde ise 9 yaşına girdiğinde hiçbir yara kalmaz. Bu doğum lekeleri olan çocukların yaklaşık yüzde 10 unda, leke ortadan kalktıktan sonra deride hafif bir kırışıklık ya da solgunluk kalır. Süngersi hemanjiyom, çilek hemanjiyomundan daha derin oluşur. Bunlar, içi kanla dolu kırmızı mavi renkli süngerimsi yumrulardır. Bu lezyonların görünüşünü kestirmek zordur. Bazı lezyonlar kendiliğinden yok olur. Bazan yaraları tedavi etmek için koıtikosteroid tedavisi uygulamak gerekebilir. Şarap lekeleri, genişlemiş kılcal damarlardan meydana gelir; en çok yüzde rastlanır. Lekelerin boyutu değişiktir; batan vücut yüzeyinin yarısı etkilenebilir. Bu geçici bir bozukluktur. Laser tedavisi tercih edilmesine karşın, bu tedavi ergen ve yetişkinlerde daha başarılıdır.
DOGUM YARALANMALARI
Her 1.000 çocuktan 2 ila 7 tanesi doğum esnasında zarar görmektedir. Doğum yaralanması, bebeğin doğumu esnasında ana rahminden dışarı çıkarken ya da alınırken meydana gelen incinme ya da travmalar olarak tanımlanmaktadır. Doğum yaralanmaları, en mükemmel doğum bakımı uygulanan durumlarda bile ortaya çıkabilmektedir. Belli koşullar doğum yaralanmaları olasılığını daha da artırmaktadır. Prematürelik, makat gelişi, uzun süren gebelik dönemi, normalden büyük cenin, ceninin rahim içinde anormal konumda oluşu ve annenin leğen kemiğinin dar oluşu doğacak bebeğin doğum travmasına maruz kalmasına neden olan özel durumlardan birkaçıdır. Forseps de kimi zaman doğum yaralanmasına neden olabilmektedir. Forseps, rahimden dışarı normal olarak ilerlemeyen çocuğu çekip çıkarmaya yarayan ve uçları kaşık biçiminde olan bir doğum aygıtıdır. Forceps yaralan genellikle yüzde ve **** derisi üzerinde öten hafif yaralardır. Forceps vasıtasıyla bebeğin çıkarılması, anne ya da çocuğun yaşamının ya da sağlığının tehlikede olduğu zamanlarda en uygun doğum şeklidir. Başka bir yararlı teknik de vakum ile bebeğin çekilmesidir. Bu yöntemde, bebek henüz ana rahmindeyken ****sına metal ya da silikon bir başlık yapıştırılır. Bu başlık emme oluşturur ve doğum sürecinin hızlandırılması için uygulanacak çekme işlemini mümkün kılar. Gereğinden fazla emme yapılmasını önleyen yeni yöntemler sayesinde bebeğin doğum esnasında yara alması önlenebilmektedir. Çok rastlanan doğum yaralanmalarından bazıları şunlardır: Baş şişmesi (caput suc-cedaneum), **** derisi dokularının şişmesidir, bebeğin ****sının sert vajinal kanal içinden geçerken maruz kaldığı basınç nedeniyle oluşur. Aynca bebeğin yüzü de şişebilir ve renk değiştirebilir ya da eğrilebilir. Bu şişlik genellikle birkaç gün sonra kaybolur ve **** normal seklini alır. ****tasında kan birikmesi (cephal-haematoma), ****tası derisi altında kan toplanmasıdır. Yavaş bir kanama nedeniyle ortaya çıkar ve şişlik doğumdan sonra birkaç saat geçene kadar fark edilmez. Bazen bu kanamayla birlikte ****tası kemiği kırığı da var olabilir. ****tasında kan birikmesi olayı çoğunlukla 2 hafta ila 3 ay arasında geçer. Tedavi nadiren gerekebilir. Köprücük kemiği (clavicle) kırılması, annenin bebeği ana rahminden itmesi ve bebeğin dışarı çıkması esnasında, özellikle makat gelişi doğumlarda bebeğin omuzunu kavrayabilmenin mümkün olmadığı durumlarda en çok rastlanan kemik zedelenmelerinden birisidir. Bu çeşit bir incinmeye maruz kalmış bir bebek, zedeli taraftaki kolunu oynatamaz. Yaralı tarafta Moro refleksi (ani bir temas ya da sese tepki olarak boyun arkaya bükülür, ayaklar ve eller dışarı doğru açılır) anormaldir. Kırık köprücük kemikli bebekler tamamıyla iyileşirler. Kimi zaman, burun kemiğinde bir yaralanma meydana gelebilir. Bu genellikle kıkırdağın septum (orta bölme) içinde yanlış yerleşimiyle sonuçlanır. Bebek emzirme esnasında güçlük çıkarır ve burnundan solumakta zorluk çeker. Burnun görünümü asimetriktir ve düzdür. Herhangi bir girişimde bulunmak için cerrahi yardım gerekebilir. Yüz siniri felci genellikle rahimde iken, ana rahminden güçlükle itilirken ya da forsepsle doğum esnasında yüz siniri üzerine uygulanan basınç nedeniyle oluşur. Bozukluk yüzün bir tarafını tamamen kaplayabilir. Çocuk ağladığında yüzün felç tarafı hareket etmez ve ağız bir tarafa çekilmiş durumdadır. Felçli taraftaki göz kapanmaz ve ağız köşesi aşağıya sarkıktır. Uzun vadeli sonuç, sinirin basınç nedeniyle zedelenmiş olup olmadığı ya da sinir liflerinin ezilmiş olup olmadığına bağlı olarak değişir. Eğer neden basınç ise iyileşme kısa sürede olur ve hiçbir iz kalmaz. Eğer felç devam ederse, sinir liflerinin mikrocerrahi müdahalesiyle onarılması gereklidir. Vajinal kanal boyunca ilerleyen bebek, yumuşak dokularda bazen doğumdan sonra ****tası derisinin şişmesi gibi bir sonuç veren küçük yaralanmalara maruz kalabilir. Caput succedaneum (**** derisi dokularının şişmesi) olarak adlandırılan bu durum, zararlı değildir ve bu şişlik genellikle birkaç gün sonra kaybolur ve **** normal şeklini alır. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:34 pm | |
| ÇOCUK BÜYÜTMENİN STRESİ
Çocuklarınızı yetiştirmenin heyecanlı, keyifli ve eğlenceli taraflarının yanı sıra, ciddi kararlar almanızı gerektirecek, sizi ağır sorumlulukların altına sokacak durumlar da vardır. Bunun sonucunda kendinizi stres altında hissetmeniz doğaldır. Bu, iyi, ya da kötü ebeveyn olmanızla ilgili değildir, ancak anne olmaktan aldığınız keyfi bir nebze de olsa kaçırabilir.
Stres nedir?
Stres, çocuklarınıza, aileniza, işinize ve günlük işlerinize dair sorumluluklarınız, başedebileceğinizden fazla gelmeye başladıysa, hissedebileceğiniz baskı duygusudur. Stresliyseniz, kaslarınız gerilir, kendinizi yorgun ve sinirli hissedebilirsiniz ve normalde uğraştığınız küçük şeyler bile sizi çileden çıkarabilir.
Çoğu zaman stres yaratabilecek pek çok şey karşısında sakinliğinizi korursunuz: Oraya buraya saçılmış yemek artıklarını sakince temizler, yere atılmış giysileri söylenmeden toparlar ve etmeniz gereken telefonu etmeden önce, bluğ çağındaki kızınızın kırk saatlik telefon konuşmasını bitirmesini sabırla beklersiniz. Bunlar, aile yaşantısının olumlu ve sevgi dolu yanlarıyla birlikte gelen günlük şeylerdir. Ancak bazı günler, pek çok küçük, ya da aslında çok da küçük olmayan şey birbirini takip eder ve belki uykunuzu da iyi almamışsınızdır veya eşinizle tartışmışsınızdır ve sonuçta sabrınızı yitirmeye başlarsınız ve sinirler gerilir. Stresi, kendinize dikkat ederek ve basit stresle başetme yöntemleri uygulayarak azaltabilirsiniz.
Stresi azaltmanın yolları
Ağırdan alın.
Günlük olarak yaptığınız işlerin çoğu, çocuğunuz varken daha uzun zaman alır. Acele ve telaştan kaçınmak için kendinize fazladan zaman tanıyın. Zaman kısıtlaması ortadan kalktığında, çocuklarının tepkisi de daha iyi olacaktır.
Pozitif düşünün.
****nız içinde sık sık ne yapacağınızı planlamak, kendinizin ve başkalarının yaptıkları hakkında yorum yapmak gibi konuşmaları yaparsınız. Bu konuşmalar olumlu olduğunda, kendinizi de daha rahat ve sakin hissedersiniz. Örneğin; eğer kendinize "Bunu yapabilirim" ya da "Karar almakta iyiyimdir" derseniz, kendinizi cesaretlendirmiş olursunuz ve bunun sonucunda da kendinizi daha az stres altında hissedersiniz. Kendinize söyleyeceğiniz "Bu berbat" ve "Ben ümitsiz vakayım" gibi sözler, ters etki yaratır ve kendinize olan güveninizi azaltır. Kendinizle yaptığınız konuşmalara dikkat edin ve bunların olumlu olmasına çalışın. Çocuklarınızı cesaretlendirebiliyorsunuz, kendinizi niye cesaretlendirmeyesiniz?
Günlük rutininize rahatlatıcı aktiviteleri de dahil edin.
Mesela sakin bir müzik dinleyebilir veya bir kitap okuyabilirsiniz. Evde sakince geçirilecek bir zaman diliminden hem siz, hem de çocuklarınız yararlanabilirsiniz.
Şu basit rahatlama egzersizlerini deneyin.
Gerildiğinizi hissetmeye başladığınızda,
• yavaş, derin bir nefes alın ve yavaşça verin ve sonra tekrar edin.
• omuzlarınızı gevşek tutup ellerinizi de iki yanınıza serbestçe bırakın.
• alnınızı sıkmayın ve çenenizi de kasmayın.
• vücudunuz gevşedikçe, zihninizin de gevşediğini hissedin.
Sakin kalabilmek
Bazen üzerinizde biriken baskıyı kontrol altında tutabilmek için çabucak bir şeyler bulmanız gerekebilir. Aşağıdaki öneriler bu noktada işinize yarayabilir:
• Bir arkadaşınıza telefon edin.
• Temiz hava alın.
• 10 a kadar sayıp kendinize sorun: "Sakin miyim?" Cevap "hayır"sa, "evet" olana dek saymaya devam edin.
• Yüksek sesle gülün. Kahkaha stres atılmasına yardımcı olur.
• Sevdiğiniz bir müziği koyup dinleyin.
• Evde büyük bir temizlik yaparak enerjinizi oraya kanalize edin.
• Bir bardak su için, ya da kendinize çay yapın.
• Çocuğunuzla geçirdiğiniz, onu yatırırken size sarılması gibi hoş bir anı düşünün.
• Çocuğunuza sarılın.
• Kendinize sakin olup, pozitif düşünmenizi söyleyin.
• Çocuğunuzla ilgili ilk anılarınızın yer aldığı, fotoğraf albümü, eski oyuncakları gibi eşyalara bakın. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:35 pm | |
| COCUK FELCI (POLIOMYELIT, POLIO)
Çocuk felci, poliomyelit (poliomyelitis) veya polio isimleri ile bilinen hastalık; poliovirus adı verilen bir virüs tarafından meydana getirilir ve sinirler ve kaslar da dahil olmak üzere tüm vücudu etkileyebilir. Şiddetli hastalık durumunda sürekli felç veya ölüm meydana gelebilir. Polio bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık etkeni virüsün bulaşması hastalıklı kişiye doğrudan temasla, hastanın ağız ve burnundan çıkan sıvılarla veya hastalıklı kişinin virüs içeren dışkısı ile temasla olabilir. Virüs ağız veya burun yolu ile sağlam kişinin vücuduna girer, boğazda veya sindirim sisteminde yerleşerek çoğalır ve kan ve lenf (damarları) aracılığı ile vücuda yayılır. Hastalığın kuluçka süresi ortalama 7-14 gündür (5-35 gün arası). Riskli Durumlar - polio aşısının yapılmaması - polio salgını olan bölgeye yolculuk yapmak - hamilelik - çok yaşlı veya bebek olmak - ağız, burun veya boğazda yaralanma meydana gelmesi (diş tedavisi, bademciklerin alınması) - virüsü aldıktan sonra bağışıklık sistemimizi bozacak anormal bir stres meydana gelmesi (duygusal veya fiziksel) Çocuk felci dünya çapında görülen bir hastalıktır. Ancak aşılamaya yeterli özen gösteren ülkelerde nadiren gözlenir. Yaz ve sonbahar aylarında daha sık gözlenir. Kızlarda daha sık gibi görülmekle birlikte felçler erkek çocuklarda daha sık gözlenir. Salgınlar aşılamanın yapılmadığı bölgelerde gözlenir. 1840 ile 1950 li yıllar arasında poliomyelit dünya çapında salgınlara neden olmakta idi. Korunma Polio aşısı, yapıldığı insanların hemen hepsini hastalıktan korumaktadır. Koruma oranı %90 ın üzerindedir. Ülkemizde bebeklerde 2, 3, 4 üncü aylarla 16-24 ay arasında ve ilkokul 1.inci sınıfta (yani toplam 5 defa) oral polio aşısı yapımaktadır (Aşı Takvimine bakınız). Belirtiler Polio mikrobu alındıktan sonra gelişebilecek hastalıklar 3 temel grupta incelenebilir: polio belirtileri oluşmayan hastalık, felce neden olmayan hastalık ve felç gelişen hastalık. Hastaların %95 inde polio belirtileri gelişmeyen hastalık meydana gelir ve fark edilmeden atlatılır. Diğer iki grupta merkezi sinir sistemini etkilenir. Polio belirtileri gelişmeyen hastalık atlatıldıktan sonra diğer grup hastalıklar ortaya çıkabilir. (1) Polio belirtileri oluşmayan hastalık: - aşağıdaki belirti olmayabilir veya belirtiler 72 saat ve altında ortadan kaybolur. - hafif ateş - başağrısı - genel bir rahatsızlık hissi - boğazda yanma - boğazda kızarıklık - kusma (2) Felce Neden Olmayan Polio - aşağıdaki şikayetler 1-2 hafta sürebilir - orta dereceli ateş - başağrısı - boyun sertliği (ense sertliği) - kusma - ishal - aşırı yorgunluk, halsizlik - huzursuzluk - sırt, kol, bacak, boyun ve karında ağrı ve sertleşme - herhangi bir bölgede kas spzmları ve hassasiyet - ense ağrısı (boyun ağrısı) - ciltte kızarıklıklar (3) Felç Gelişen Polio - diğer belirtilerden 5-7 gün önce ateş görülür - başağrısı - sırt ve ense sertliği - kas zayıflığı (simetrik değildir) gelişir ve felce doğru ilerler - felç, omuriliğin tutulduğu yere göre değişiklik gösterir. - bazı bölgelerde dokunma hissinde değişiklik - dokunmakla bazı yerler ağrır/acır - idrar yapma zorluğu - kabızlık - karında şişlik hissi - yutma zorluğu - kas ağrıları - özellikle sırt ve boyunda kas spzmları ve kasılmaları - ağızdan salya (sıvı) gelmesi - solunum güçlüğü - duygusal kontrol güçleşir - Babinski refleksi pozitif hale geçer Testler Muayene ile beyin zarlarının etkilendiğine dair bulgular saptanabilir. Boğaz çalkantı sularında, dışkıda ve beyin omurilik sıvısında (BOS) yapılacak analizlerle virüsün varlığı saptanabilir. BOS analizi normal olabilir veya basıncında, protein ve beyaz küre miktarında hafif artış saptanabilir. Tedavi Enfeksiyon geçirilirken, tedavinin amacı şikayetleri kontrol altında tutabilmektir. Şiddetli hastalarda özel uygulamalar gerekebilir (solunum desteği gibi). Şikayetlere ve şikayetlerin şiddetine göre tedavi yöntemi değişir, ancak amaç şikayetleirn giderilmesidir. Aktivite sadece kas zayıflığı döneminde ve geçici olarak kısıtlanır. Kas ağrıları için ısı uygulanabilir. Kasların güçlendirilmesi amacı ile destek uygulamaları ve tedaviler denenebilir. Sonuç Beyin ve omuriliğin tutulmadığı durumlarda hastalıın tamamen düzelme olasılığı %90 ın üzerindedir. Beyin veya omuriliğin tutulması acil bir durumdur ve felç veya ölümle sonuçlanabilir. Ölümler genelde solunum güçlüğünden meydana gelir. Felç, ölümden daha sık olarak gözlenir. Polio sonucunda; akciğer ödemi, şok, felç, aspirasyon pnömonisi (yutmaya bağlı gelişen zatüre ?) hipertansiyon, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları, paralitik ileus (barsak hareketlerinin ortadan kalkması), kalp kası iltihabı (myokardit) gelişebilir | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:35 pm | |
| Futbol topu çocukları sakatlıyor Hangi erkek çocuk futbol topunun peşinden koşmaktan hoşlanmaz ki. Hepsi anne babalarından bir futbol topu almasını ister. Oysa yetişkinler için üretilen top çocuklar için ciddi tehlikeler taşıyor. Araştırmacılar, yetişkinlerin oynadığı 450 gramlık futbol toplarının, 11 yaş grubu ve altındaki çocuklarda sakatlıklara yol açtığını saptadı. Dünyada 200 milyon kişinin futbol oynadığını belirten İngiliz araştırmacılar, sadece İngiltere de 2 milyon 200 bin lisanslı futbolcu bulunduğunu ve bunların 750 binini çocukların oluşturduğunu kaydetti. Yaklaşık 17 ay süren araştırmalarda, yetişkinler için uygunluğu kabul edilen 5 numara futbol topuyla oynayan çocuklarda, el ve ayak kırıkları meydana geldiği saptandı. Kliniklere başvuran 1920 çocuk futbolcu üzerinde araştırma yapan uzmanlar, bunların 29 unun kaleye giren golü kurtarmak isterken bileklerini kırdığını, birinde de iki bilekte birden kırılma meydana geldiğini belirledi. Futbol kazaları nedeniyle kliniklere başvuran çocuklarla söyleşi yapan araştırmacılar, çocukların dörtte üçünün, 5 numara futbol topuyla çalıştığını tespit etti. İngiliz Futbol Federasyonu nun 11 yaş grubu çocuk futbolcular için saptadığı 4 numara futbol topunun ise kazaların yüzde 14 üne neden olduğu gözlendi. 450 gramlık futbol topuna, saniyede 40 kilometre hızla vurulabildiğini belirten araştırmacılar, topun yaş olduğu anda, üzerindeki dikişlerin futbolcuya veya kaleciye büyük darbe indirdiğini ve daha tehlikeli kazalara yol açtığını kaydetti. Araştırmacılar, yetişkinler için yapılan futbol topunun çocuk kaleciler için daha büyük tehlike oluşturduğunu belirterek, 8-11 yaş grubu için 4 numara, daha küçük çocuk futbolcular için de 3 numara futbol topunu salık veriyor. Araştırmacılara göre, daha önce bu konuda yapılan tavsiyeler, çocuk futbolcuların büyük bir çoğunluğu tarafından dikkate alınmıyor. Kirli havada top koşturmasın... Bilim adamları, kirli havalarda top oynayan ve koşarak yorulan çocukların astım riskiyle karşı karşıya olduklarını saptadı. Daha önceki araştırmalarda, kirli havanın astımlı hastalarda nefes almayı zorlaştırdığı ve astım krizine yol açtığı belirlenmişti. California nın Güney kesiminde, 8-14 yaş grubuna dahil ve hiç nefes sorunu olmayan 3 bin 500 çocuk 4 yıl boyunca gözlendi. Bu sürede çocukların yaşam koşulları, ailelerinin eğitim düzeyi ve yaşadıkları bölgedeki hava kirliliği, ozon oranı incelendi. Ayrıca çocukların evlerinin dışında yaptıkları spor oyunları hakkında bilgi toplandı. Araştırma süresince 265 çocukta astım ortaya çıktığı gözlendi. Araştırmacılar, bölgelerinde ozon oranı yüksek olan ve açık havada futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi takım sporu yapan çocukların, spor yapmayan çocuklara göre 3 kez daha fazla astım riski içinde olduklarını saptadı. Araştırmacılar, hava kirliliğinin fazla olduğu zamanlarda çocukların egzersiz ve sporu kapalı sahalarda yapmalarını salık veriyor. | |
| | | _CaNSu_ S.Moderatör
Mesaj Sayısı : 1162
Rep Gücü : 2063 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 19/06/09 Doğum tarihi : 06/08/90 Yaş : 34 Nerden : özgür olduğum heryerden =) İş/Hobiler : öğrenci,gezmek Lakap : janjan
| Konu: Geri: Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer Cuma Haz. 19, 2009 8:35 pm | |
| COCUKLARDA KANSIZLIK VE ZEKA GELISIMI Demir eksikliğine bağlı kansızlık çocukların hem zeka düzeyini hem de bedensel gelişimini olumsuz etkiliyor. Çocukları demir eksikliğinden korumak için altı ay anne sütüyle beslenmesi ve ek besinlere zamanında başlanması öneriliyor. Bebeklik döneminde normalmiş gibi görünen bazı problemler bebekte demir eksikliğine bağlı kansızlık sorunu bulunduğunun habercisi olabiliyor. Anne sütüyle beslenmeme, demirden eksik gıdalarla beslenme gibi faktörlerle ortaya çıkan demir eksikliğine bağlı kansızlık problemi hem fiziksel hem de zeka gelişimini olumsuz etkiliyor. Bu nedenle ailelerin bebeklerde ve çocuklarda sık görülen demir eksikliğine bağlı kansızlığının belirtilerini iyi bilmesi ve zamanında hekime başvurması gerekiyor. BELİRTİLER NELER? Acıbadem Hastanesi Pediatrik Hematoloji ve Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat, Demir eksikliği bulunan bebek; huzursuz, iştahsız, bazen çok uyuklayan, bazen de uykusuzluk çeken bir bebek durumundadır diyor. Demir eksikliği söz konusu olduğunda çocuğun çoğu zaman büyümesinin ve gelişmesinin duraklama gösterdiğine işaret eden Prof. Dr. Cengiz Canpolat, sözlerini şöyle sürdürüyor: Hemoglobini çok düşerse cilt rengi de solar. Bu solukluk en çok göz kapaklarının içine, ağız mukozasına, avuç içlerine ve tırnak yataklarına bakılarak anlaşılabilir. Demir eksikliği olan çocuk garip şeylere karşı bir iştah duyar. Toprak yeme, kum yeme, buz yeme gibi durumlar görülür. Demir eksikliğinin ayrıca ciddi zeka geriliğine ve davranış bozukluğuna yol açtığına dair literatürde giderek çoğalan bilgiler mevcuttur. Demir eksikliğine erken tanı konup tedavi edilmesi durumunda bu bozuklukların büyük bir kısmı düzelmektedir. KANSIZLIĞIN OLUŞUM MEKANİZMASI Tıbbi adı anemi olan kansızlık; kırmızı kan hücrelerinin yani alyuvarların sayısının ve hemoglobinin beraber veya ayrı olarak o yaşa uygun normal değerlerin altına düşmesi sonucu oluşan bir klinik tablodur. Bu azalma sonucu, kanın oksijen taşıma kapasitesi ve dokulara giden oksijen miktarı azalıyor. Prof. Dr. Cengiz Canpolat, Bununla birlikte hemoglobin düzeyi 7-8 gr/dlnin altına inmedikçe önemli fizyolojik değişiklikler ortaya çıkmaz. Deri ve mukozaların solukluğu ancak bu değerin altına inince belli olur. Kansızlık çocuklarda kendini çok değişik biçimde gösterir. Bu klinik tablo hiçbir bulgu olmamasından, hasta bir çocuğa kadar geniş bir yelpaze içerir diyor. ÇOCUKLARDA KANSIZLIK OLUŞUM NEDENLERİ Çocukluk çağında kansızlık nedenleri üç büyük grupta toplanıyor. Eritrositlerin ve hemoglobinin yetersiz yapımına bağlı kansızlıklar; eritrositlerin aşırı yıkımına bağlı kansızlıklar ve kan kaybına bağlı kansızlıklar. Kansızlık çocuklarda çoğu zaman bu mekanizmalardan birisinin eksik veya bozuk olması sonucu oluşursa da bazı durumlarda birden fazla neden bir arada bulunabiliyor. Prof. Dr. Cengiz Canpolat özellikle diyetin taşıdığı önemin altını çiziyor: Diyetin en önemli olduğu yaş grupları 6 ay ile 2 yaş arası, ve bir de ergenlik dönemidir. Büyümenin çok hızlı olduğu bu iki dönemde demirden fakir yiyeceklerle beslenilmesi sonucunda demir eksikliği anemisi meydana gelebilir. Ergenlik dönemindeki kızlarda adet kanamalarının düzensiz ve fazla olması da demir eksikliğine katkıda bulunan bir faktördür. Kan yapımında önemli rol oynayan B12 vit***** eksikliği daha çok vejetaryen diyetle beslenen kişilerde olurken folik asit eksikliği ise yeşil yapraklı sebzelerden fakir bir diyetle beslenen kişilerde ortaya çıkar. Ancak bu iki besinin eksikliğine bağlı anemiler, çocuklarda demir eksikliğine bağlı kansızlık kadar sık görülmezler. Bazı ilaçların çocuklarda anemiye neden olabileceği unutulmamalıdır. İlaçlar ya alyuvarların yıkımına katkıda bulunarak veya kemik iliğine doğrudan toksik etki göstererek alyuvar yapımını baskılamak suretiyle kansızlık meydana getirirler. Bazı ilaçların ise bazı besin maddelerinin ince bağırsaktan emilmesini engelleyerek kansızlık yaptığı bilinmektedir. Bu tür ilaçlar arasında epilepsi için kullanılan ilaçların bir kısmı sayılabilir. Kullanım alanı sınırlı olmasına rağmen en sık kullanılan ilaçlar arasında olan aspirin ise mide ve bağırsaklarda kanamaya neden olarak kansızlık meydana getirir. Bu kanama çoğu zaman mikroskobik düzeyde olup gözle görülemez. KRONİK HASTALIKLARIN KANSIZLIKTAKİ ROLÜ Kan yapımındaki bozukluklar ve diyetin yanı sıra, sık geçirilen enfeksiyonlar ve kronik hastalıklar da kansızlık problemini tetikleyebiliyor. Prof. Dr. Cengiz Canpolatın verdiği bilgiye göre,kansızlıkta etnik kökenin ve ırkın da büyük önemi bulunuyor. Siyah ırkta ve Arap ülkelerinde orak hücreli kansızlık fazla görülürken, Akdeniz bölgesinde daha çok Akdeniz anemisi olarak bilinen talasemi ön planda görülüyor. Talasemi bir hemoglobin yapım bozukluğunu ifade ediyor. Erişkin hemoglobininin en önemli kısmını olan Hb A1 i oluşturan alfa veya beta zincirlerinden herhangi birinin yapımında kısmi bir eksiklik olması durumunda taşıyıcılık, tam yapılamaması durumunda ise hastalık oluşuyor.Taşıyıcılık durumunda tedavi gerekmiyor. Ancak hastaya ve ailesine genetik danışmanlık verilmesi şart sayılıyor. Genellikle bebek 4-6 aylıkken ortaya çıkan hastalık, yoğun tedavi gerektiriyor. Bu bebeklerde derin kansızlık oluşuyor. Karaciğer ve dalakları büyüyor. Yüz ve **** kemiklerinde genişleme oluşuyor. Tekrarlayan kan transfüzyonları yapılması gerekiyor.. Kemik iliği nakli de tedavi seçenekleri arasında yer alıyor. ÇOCUKLARDA EN SIK GÖRÜLEN ANEMİ Demir eksikliği anemisi çocuklarda en sık görülen kansızlık tipini oluşturuyor. Anne sütü ile beslenen bebeklerde ilk 6 ay demir eksikliği görülmüyor. Prof. Dr. Cengiz Canpolat, Anne sütündeki demir çok kolay emilebildiği için büyüyen süt çocuğuna miktar olarak yeterlidir. Altı aydan sonra ek gıdalar ile yetersiz demir alan bebek demir eksikliği için adaydır. Demir en çok kırmızı ette, yumurta sarısında, yeşil sebzelerde ve hububatta bulunur. Beyaz ette demir kırmızı etteki kadar yüksek değildir. Demir eksikliğinin gelişmemesi için etten ve sebzelerden gelen demirin dengeli alınması gerekir diye konuşuyor. Demir eksikliği anemisi saptanan çocukta dışkı ve idrar ile kan kaybı olup olmadığı araştırılması büyük önem taşıyor. Dışkı ile kan kaybı meydana getiren en önemli durumlar arasında peptik ülserler ve inek sütü alerjisi sayılabiliyor. Prof. Dr. Canpolat, Ayrıca bağırsakta bulunan polipler ve anüste mukoza çatlakları da kan kaybına neden olabilirler. Dışkıda gizli kan testi birkaç kez tekrarlanmalıdır, zira kanama aralıklı olarak meydana geliyor olabilir. İdrarla kan kaybının en sık nedeni ise idrar yollarına ait enfeksiyonlardır uyarısında bulunuyor. KANSIZLIK ÖNLENEBİLİR Yol açtığı sorunlar dikkate alındığında, çocukların kansızlıktan korunmalarının önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu yüzden bebeklerin altı ay anne sütüyle beslenmesi gerekiyor. Demir eksikliğine bağlı kansızlığın engellenmesi için diyete önem verilmesi, demirden zengin ek gıdaların verilmesine zamanında ve uygun şekilde başlanması gerekiyor. Erken ve düşük tartılı doğan bebeklere koruyucu demir preparatları verilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Cengiz Canpolat, Zira anneden bebeğe demir transferi hamileliğin sonlarında yoğunluk kazandığı için bu bebekler demir depoları tam dolmadan doğarlar ve çoğu zaman yoğun bakımda kaldıklarından tetkikler için bebeklerden fazla kan alınmak zorunda kalınır diye ekliyor. Demir eksikliğinin tedavisi çoğunlukla ağızdan verilen demir preparatları ile yapılıyor.Tedavi ortalama 3 ay kadar devam ediyor. İlk 2 ay hemoglobinin yükseltilmesi, 3. ay ise demir depolarının doldurulması amaçlanıyor. | |
| | | | Çocuk Sağlığı iLe iLgiLi ÖnemLi BiLgiLer | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|