İnternet televizyonunda yeni bir çığır açmayı hedefleyen Kudüs TV dün ilk canlı yayınını gerçekleşti…
Tehlikenin kol gezdiği Çin ne istiyor?
Katliamın yaşandığı gün gerçekte neler oldu?
Uygur Türkleri yaşanan katliamlar ile ilgili neler anlatıyor?
Vahşetin arkasına gizlenen, asıl gerçek ne?
DUYDUKLARINIZ KANINIZI DONDURACAK
İnternet televizyonunda yeni bir çığır açmayı hedefleyen Kudüs TV dün ilk canlı yayınını gerçekleşti…
Deneyimli Haber Spikeri, Gazeteci Arzu Erdoğral’ın yönetimindeki Net Gündem programı ilk canlı yayınını Doğu Türkistan’a ayırdı.
Net Gündem Programına katılan Doğu Türkistan Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
Abdullah Çalışkan ve Çin zulmünden kaçarak kısa bir süre önce
Türkiye’ye gelen Meryem Türkistanlı çarpıcı açıklamalarda bulundu.
MERYEM’İN GÖZYAŞLARI…
Program esnasında, Doğu Türkistan’da ki ailesinin hayatından ve
Türkiye’de, Çin istihbaratının kendisini bulmasından endişe eden Meryem
Türkistanlı’nın yüzü tamamen gizlenmişti. Vahşeti anlatırken ise
Türkistalı’nın gözyaşları hiç dinmedi…
Abdullah Çalışkan ise yıllar önce Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmış. Akrabaları halen Doğu Türkistan’da…
GENÇ KIZLARIMIZA ZORLA FUHUŞ YAPTIRIYORLAR
Doğu Türkistan’da ki günlük yaşamı anlatan Türkistanlı neler söyledi?
Bu zulüm ilk değil. Biz Doğu Türkistan halkı olarak hep zor şeyler
yaşadık. İşgal altında olan ülkemiz de günlük hayatta her ne kadar
bizlere normal davranılıyormuş gibi gözükse de gerçek böyle değildi.
Kızlarımız, zorla fabrikalarda çalışmak üzere götürülüyor. Ailelerimiz
karşı koyduğunda hapse atılıyor. Kızlarımızın bir kısmı ancak kaçmayı
başarabilirse kurtuluyor. Maalesef büyük çoğunluğu fuhuşa zorlanıyor,
tecavüzü uğruyor.
Fabrikaların içerisine başörtüleri ile girmeleri yasak. Yemekhanelerde
ise bizlerin dinen yiyemeyeceği yemekler dışında hiçbir şey
vermiyorlar. Türk dili üniversitelerde yasakken, şimdi ilkokula kadar
yasaklandı. Sokaklarda istediğin gibi dolaşamıyorsun. Tarlalarını
Türkistan halkına geri verdik deseler de, bizleri o tarlalarda
çalıştırıp, karşılığında çok az ücretlere ürünlerimizi alıyorlar.
İBADET YASAĞI
“Camilerde namaz kılmak serbest gidin” diyorlar, ama camiye saldırı ya
da patlama olursa biz karışmayız açıklamasında bulunuyorlar. Üstelik
üst başımız aranıyor. Vaaz verme, uzun dua okuma, Kurandan ayet
okunmasına da kısıtlamalar getirildi. Zaten memurların, işçilerin
ibadet yerlerine gitmeleri, ibadet yapmaları yasak... İbadet yapanlar
tespit edilirse gözaltına alınıyor, işten atılıyor ya da para cezasına
çarptırılıyor.
İĞNE İLE ZEHİRLEME
Evimizde din kitabı bulundurmak da suç teşkil ediyor. Hacca gitmek
istediğimizde pasaportlarımıza el koyuyorlar. Üç beş kişi bir araya
gelsek hemen tutukluyorlar. Çocuklara dini eğitim veren aileleri ve
hocalarını tespit ederler ise çok sert cezalandırıyorlar. Hapishanelere
atılanların çoğu idam ediliyor, işkence ile öldürülüyor, ömür boyu
hapse mahkum ediliyor, iğneler ile zehirleyerek bıraktıkları oluyor, o
kişi ya bir hafta ya da bir ay sonra ölüyor. Belki çok azı sakat olarak
çıkartılıyor. Oruç tutmamızdan tutunda çocuklarımızın sayısına kadar
her konuda inanılmaz baskılar var.
BUNA HANGİ VİCDAN DAYANIR
Son olaylara gelince, her millet özgürlüğü ister. Ama bu bir özgürlük
arayışı değildi. Düşünsenize kızlarımızın zorla götürülerek fuhuşa
zorlanıyor sonra bu yetmezmiş
gibi çeşitli oyunlar kurgulanıyor. Soruyorum size hangi vicdan buna dayanır.
Gösteride, her şey normaldi. Fakat daha sonra Hun askerleri tarafından
üzerlerine ateş açıldı. İlk gün 200’den fazla insanımızı kaybettik.
Şimdi ise hapishanelerde tutulan kardeşlerimizi idam edeceklerini
söylüyorlar. Kimse evlerinden dışarı çıkamıyor. Hunlular tüm sokaklarda
ellerinde sopalar ile dolaşıyor. Polis ise bunlara göz yumuyor…
Biz halk olarak çok acılar çektik, çekmeye de devam ediyoruz. Tüm dünya
insanları ve Müslümanları bu vahşetin karşısında susmasın. Çünkü bir
gün bu katliamlar kendilerinin de başına gelebilir. Biz halk olarak bu
acıları kimsenin yaşamasını istemiyoruz.
BABAMA ZORLA ÇİM YEDİRMEYE ÇALIŞTILAR…
Doğu Türkistanlı Abdullah Çalışkan yaşadıklarını biran olsun
unutamıyor. Sokaklarda küçücük çocukların kendisine ve ailesine
küfürler ettiğini, küçümsediğini, namaz kılan babasını gören
Çinlilerin, kendisini zorla yere yatırarak çim yedirmeye çalıştığını
anlatıyor.
GÜNEŞ VERGİSİ
Çin’in kendilerine uyguladığı vergilerden bir kaçını anlatan Çalışkan “
Allah’ın güneşi ama bizler güneşten yararlanma vergisi, ağaç diktin
ağaç vergisi yani kısacası her şeye vergi veriyorduk. Hayatımızı
çekilmez hale getiriyorlardı. Birçoğumuz bu zulümden kaçmak için
mülteci durumuna düşürüldü. Bu son olaylar da biraz olsun yaşadığımız
katliam gün yüzüne çıktı. Zaten son zamanlarda zulümler artmıştı. Orada
ki yakınlarımızdan çok zor haber alıyorduk.
KÜLTÜREL BOZGUNCULUK VE ASİMİLASYON
Yolların dört köşesine yerleşen güvenlik güçleri örtülü bayanları
çevirerek zorla, zorbalıkla başlarını açtırıyorlar. Kültürel
bozgunculuk ve asimilasyon had safhada… Zorbalıkla Çin’e götürülen genç
kızlarımız fuhuş merkezlerinde, otellerde, kumarhanelerde
çalıştırılıyor. Aileler sürekli tehdit ediliyor.
TRAKTÖRE BAĞLANARAK, ÇOCUK DÜŞÜRMESİ YAPILIYOR
Soykırım amaçlı doğum politikası ve zorunlu kürtaj ile halkımız 60
senedir yok ediliyor. Hamile kadınları zorla evlerinden götürüyorlar.
İlkel yöntemler ile kürtaj ediyorlar. Çoğu zaman bu kürtajlar annenin
ölümü ile sonuçlanıyor. Bazen köylerde tespit ettikleri kadınları
toplayıp traktörün arkasına ellerinden bağlayıp sürükleyerek gayri
insani şekilde çocuk düşürmesi yapılıyor.
KATLİAMIN GERÇEK YÜZÜ
RABİA’YA ÖLÜM, DÜNYA UYGUR KURULTAYINA ÖLÜM!!!
16.06.2009 tarihinde Çinin Gungdong shaoguan şehrinde ZHU(daha sonra
yakalandı) isimli bir Çinli zorla memleketinden getirildi. Bu kişi
Uygurlu işçilerin 2 Çinli kıza tecavüz ettiğine dair söylentiyi
internet ortamında yaydı ve bu söylentiden sonra 10 gün boyunca Çin
güvenlik kuvvetleri hiç bir müdahalede bulunmadı. Bu sürede Çinliler
durmadan Uygurlara sataşmaya ve saldırmaya başladı, ta ki 25 Haziran
tarihine kadar.
25.06.2009 aksamı yerel saat 10 civarında yaklaşık 600 Çinli, Uygur
işçilerin bulunduğu lojmanlara bıçak, sopa, demir çubuk vs(her ne
hikmetse bu saldırı araçları hep ayni ebatta olup, (profesyonellerin
işi olduğu izlenimi veriyor) bu Çinlilerin saldırısını Uygurlar
lojmanda bulunan sandalye, tencere gibi mutfak gereçleri ile püskürttü.
Çinliler geri çekildikten sonra ikinci bir saldırıya geçti ve günahsız
milletimizin kanları dökülmeye başladı. Aksam saat 12’de (24.00)
Çinlilerin sayısı 5-6 bin kişiyi buldu (bunların içinde yerel karakol
görevlileri ile yerel polisler de vardı). Olay bölgesinde bulunan bir
Çinlinin ifadesine göre, bu 5-6 bin kişinin çoğu yerel Çinli olmayıp
konuşmalarından anlaşıyor ki başka bölgeden gelen Çinliler ve hepsinin
de tıraşlı olmaları daha çok askerleri andırıyor idi. İlk etapta 20-30
Uygur olay yerinde can verdi. ve bu saldırı (katliam demek geliyor
içimden) 26 Haziranın sabah 03.00’e kadar sürdü. bu 6 saat boyunca Çin
gibi sıkı yönetilen ülkede hiçbir polis veya başka güvenlik
kuvvetlerinin müdahale etmemesi hayret vericidir(tabii zaten
saldıranlar sivil kıyafetli güvenlik güçleri olduğuna göre niye
müdahale etsin ki?) daha sonra hastanede ilk duyuma göre 50-60 kişi
daha hayatını kaybetti. Geri kalan Uygur işçileri de koruma altına
alacağız diye bilinmeyen yerlere götürüldü.
Ve bugüne kadar hala akıbetleri hakkında bilgi yoktur. Neden Çin
hükümeti bu geri kalan Uygurların akıbetleri hakkında bilgi
vermiyorlar? Hayret vericidir.
Bunun üzerine 5 Temmuz tarihinde Ürümçi’de Uygurlar haklı olarak (çoğu
öğrenci ve öğretim üyesi ve Gunagdongda katledilenlerin yakınlarından
oluşuyor) sorumlular hakkında hesap sormak ve Uygur kardeşlerinin
akıbetini sormak amacıyla Çin bayrakları ile demokratik haklarını
aramak amacıyla sükunet içinde Ürümçi vilayet binasına yürüyüş
düzenledi. Daha sonra o dünyayı ağlatan kanlı, insanlık dışı,
katliamlar başladı. Bunu fazla yazmayacağım, çünkü dünya biliyor artık.
6 temmuzda yine Ürümçi’de bu sefer Çinliler sopalarla, kesici aletlerle
sokağa döküldü(dikkat ederseniz hepsi genç insanlardır, sanki ayni
taburun askerleri gibiler!) Bunları yatıştırma görevi olan Komünist
Partinin Ürümçi’deki Eyalet Başkanı LIZHI tam tersini yaptı ve arabanın
üstüne çıkarak bir militan edasıyla yumruğunu sallayarak: Rabia’ya
Ölüm, Dünya Uygur Kurultayına ölüm!!! diye saçma sapan slogan atmaya
başladı. Bu kışkırtma ile Uygur halkının unutamayacağı bir KANLI SALI
yaşandı; camiler yakıldı, evler tarandı.Bu da yetmiyormuş gibi komünist
partinin bölge sorumlusu Wanglequan: yakalanan ve gözaltına alınanlar
(yani Uygurlar sorgusuzca) idam edilecektir açıklamasını yaptı.O günden
sonra da katliamlar devam etti ve hala da ediyor.
SİNCAN DEĞİL DOĞU TÜRKİSTAN
Bizim isteğimiz İslam dünyasının biran önce Doğu Türkistan için bir
araya gelmesi… Ne yazık ki Arabistan’da ki basın bu katliamı yeni duydu…
Birde bilinmesi gereken Doğu Türkistan Çin’in toprak parçası değildir.
Çin bizim topraklarımıza Sincan diyerek, dolayısı ile yaşananları bir
iç mesele gibi göstermeyi ve bizim varlığımızı unutturmayı hedefliyor…
CANLI YAYINDA OKUNAN MEKTUP YÜREKLERİ YAKTI
12 YAŞINDA BİR UYGUR KIZININ ÇİN CUMHURBAŞKANINA YAZDIĞI MEKTUP
KENDİ ANLATIMI İLE
Hojintaw amca! İyi misiniz? Günleriniz nasıl geçiyor?
Siz 26 Haziran 2009 tarihinde Guangdungluların Uygurlara etnik bir grup
muamelesi yaparak bir çok uyguru öldürdüğünü duydunuz mu?
Guangdungluların öldürdükleri ben değilim, ama onlar Uygurlar!
Uygurlar o şehre giderken sevinçliydiler. Ya şimdi? Onlar dünyanın
neden bu kadar sessiz kaldığını hissedemedi. Çünkü onlar ebediyete
kadar uykuya daldılar.
Şuan yüzlerce, binlerce çocukların, anne – babalarının, nice dede ve
ninelerin de oğul – kızları ve torunlarının yuvasına dönmelerini dört
gözle beklediklerini bilen var mı?
14 Mart günü Tibet’in başkenti Lasa’da, Çinlilerin ev – barkları ve
dükkanları Tibetliler tarafından ateşe verildiğinde bizim nasıl bir
duyguda olduğumuzu bilir misiniz? Yüreğimiz yanmış ve Lasa halkına kin
duymuştuk. Ya şimdi? Bizim Çinlilere yönelik hiç sevgimiz kalmadı.
Her insanda bir sevgi vardır. Guangdung halkının yüreğinde hiç sevgi
yok mu? Eğer onların yüreğinde sevgi diye bir şey olsaydı, günahsız
Uygurları vahşice döverek katletmezlerdi…
Hojintaw amca! Siz üç bölünmezlikten bahsederdiniz ya! Bahsettiğiniz üç bölünmezlik bu mudur?
Bir çok web sitesinde neleri gördüğümü bilir misiniz?
Guangdungluların biz Uygurlara “Japon Cinleri”, “köpekler” diye
sövdüklerini gördüm, bir çok abla ve ağabeylerimin kan damlayan
vücutlarının Fotoğrafları ile Çinliler tarafından vahşice öldürülen
ablalarımın cesetlerinin fotoğraflarını gördüm. Yine bir uyguru
öldürdükten sonra ellerini havaya kaldırıp zafer işaretleri yaparak:
“çok iyi iş çıkardık, daha da arayalım, o tarafta bir uygur kızı
duruyor!” dediklerini gördüm. Ayrıca adil olmayan dünyayı, adil olmayan
Çin’i, Sorumsuz polisleri ve güvenlik güçlerini gördüm…
Ben bu sene 12 yaşındayım. Gördüklerim benim yüreğimi yaktı. Ben bugüne
kadar, bu sefer gördüklerimden daha üzücü olaylara şahit olmamıştım.
Şayet beni yaşım küçük olduğundan dikkate almayacaksanız, ben size
adaletten bahsetmeyeceğim. Ben okuyacağım, kendimi geliştireceğim ve
ünlü, yetenekli bir insan olarak yetişeceğim. Size de Uygurların şanlı
geleceğini ispatlayacağım. Yine size Uygurların o kadar kolay yem
olmadığını bir kez daha göstereceğim…
12 yaşlık bir uygur kızı
isra haber