| ...Forum PayLasım... | SanaL aLemin SessizLiğinde Ses Getiren Forum:) |
|
| UnutuLmayanLar! | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:26 pm | |
| AĞLARI YIRTAN GOL Metin Oktay'ın ağları yırtan golü, Türk futbol tarihinin en ilginç olaylarından biridir. 1959 yılında iki grup halinde yapılan Türkiye Ligi maçlarının finalinde Galatasaray-Fenerbahçe karşı karşıya gelir. 10 Haziran 1959 günü İnönü Stadı'nda oynanan maçın 39.dakikasında soldan dalan Metin Oktay, Fenerbahçe'nin santrhafı Naci Erdem'i geçtikten sonra ceza alanına girdiği anda müthiş bir sol vuruş yapar. Özcan Arkoç'un bakışları arasında ağlara giden top oradan da dışarı çıkar. "Ağları yırtan gol" olarak tarihe geçen bu olay herkesi şaşkına çevirir. Golden sonra Fenerbahçeli futbolcular ağları kontrol etmekten kendilerini alamazlar. Sarı Kırmızılı takım bu maçı Metin Oktay'ın tek golüyle 1-0 kazanır. Ancak 3 gün sonra yapılan ikinci maçı 4-0 kazanan Fenerbahçe Şampiyon olur.
YIL 1911,YER FENERBAHÇE Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinin en unutulmaz olaylarından birisi 1910-1911 sezonunda yaşanmıştır. 12 Şubat günü Kadıköy'deki Union Club sahasında yapılacak maça, aşırı lodos nedeniyle bazı Galatasaray'lı futbolcular karşıya geçemez. 11 kişilik takımı tamamlayamayan Galatasaray, Fenerbahçe sahasındaki maça ancak 7 kişi çıkabildi. İnanılmaz bir inançla mücadele veren 7 kişi Fenerbahçe'yi kendi sahasında 7-0 yendi. Sarı Lacivertli takım da bu maçta kalecisi Ali Said'in sakatlanıp çıkması sonucu 10 kişi ve kalecisiz oynamak zorunda kalmış ve gol yiyenin kaleyi bir diger arkadaşına devretmesi şeklinde öteki futbolcularda bir bir kaleye geçmiştir. Bu inanılmaz zaferi kazanarak ezeli rekabetin en parlak sonuçlarından birini elde eden Galatasaray takımının o maçı hangi kadrosuyla oynadığını saptamak ne yazık ki mümkün olmamıştır. Bu konuda, kaynaklar arasındaki çelişkiler içinden çıkılabilecek gibi değildir. Yanlışı göze alarak verebileceğimiz kadro şöyledir: Ali Sami - Ali, Bekir Bircan, Horace Armitage, Celal İbrahim, İdris, Emin Bülent. (Cem Atabeyoğlu, bu maçta kalede Ahmet Robenson'un oynadığını belirtiyor. Ayrıca, onun verdiği kadroda Horace Armitage ve Bekir Bircan yok. Emin Bülent de iki ayrı kişi olarak verilmiş... Ancak, bütün bu isimlerin anılmış olması nedeniyle yine de belli bir sonuca varmış oluyoruz.)
Eşfak Aykaç ve Gustav Sebes'in 28 yıl önceki anıları... 1956 yılının 19 Şubat günü Türk futbolunun en büyük mucizesi gerçekleşti... Türkiye-Macaristan'ın İnönü Stadı'nda 3-1 yendi... Hürriyet, bu tarihi olayın "iki önemli adamı" Türk Milli Takım Tek Seçicisi Eşfak Aykaç ile Macar mucizesini yaratan ünlü futbol adamı Gustav Sebes'in anılarına el koydu. Eşref Aykaç, yarattığı mucizeden sonra soyunma odasının şaşkınlığını şöyle anlatıyor: "Bir ara kendimi bayılacakmış gibi hissettim. Macar soyunma odasına girdiğimde başta kaptan Puskaş, milletvekili Bozsik ve Hidegkuti olmak üzere bütün takım ayağa kalktı... Çoğu ağlıyordu... Şaşırdım gözlerim doldu... " Eşfak Aykaç, o tarihi anı bugüne kadar hiç neşredilmemiş yönlerini Türkiye-Macaristan maçı öncesi Hürriyet'e yazdı... # SEBES, 28 yıl önceki Puşkaş, Kocsis, Hidegkuti, milletvekili Bozsik gibi dev isimlerle yarattığı Macar harika takımını anlatan hatıratında şunları yazıyor: "Macar harika takımını mayınlayanlar ne Almanlardır, ne de İngilizler. Bizi Türkler dize getirdi..." # "Macar Milli Takımı'nda, Türklerden iki kişinin oynayacağı kanısındayım: İsfendiyar ve Lefter..." # "Türkler bize oynadıkları futbolu dünya kupasında tekrarlasalardı ne olurdu sorusunu zaman zaman sordum. Herhalde ilk dört içinde yer alırlardı..."
Yurt dışına çıkan ilk takım GALATASARAY Türk futbolu yurt dışına ilk kez 1911 yılı Eylül ayında çıktı. Ve bir Türk takımı, Avrupa sahalarında ilk maçını 11 Eylül 1911 günü, Macaristan'ın Kolojvar kentinde, bu kentin adını taşıyan Kolojvar takımıyla yaptı. Bu Türk takımı Galatasaray idi. Ahmet Robenson- Neşet İsmet-Cevat, Hasan, Bekir Bircan-Dalaklı Hüseyin, İdiris, Celal (Şehit) Galip Kulaksızoğlu, Emin Bülent Serdaroğlu'ndan kurulu Galatasaray, Türk futbolunun yurt dışındaki bu ilk maçında Macar Kolojvar'a 5-1 yenildi. Yine aynı kentte, aynı takımla 13 Eylül 1911 günü oynayan rövanş maçını 4-1 kaybeden Galatasaray, 15 Eylül 1911 günü Budapeşte'de ünlü F.T.C. (Ferençvaroş) takımıyla karşılaştı, bu maçı da 7-1 kaybetti. Bu ilk yurt dışı seyahatin son durağı olan Bükreş'te 20 Eylül 1911 günü Bükreş Karması ile oynayan Galatasaray, bu maçı 11-1 gibi çok açık bir farkla kazanarak yurt dışında ilk galibiyeti elde eden Türk takımı olmak onurunu da kazandı.
METİN OKTAY
2 Şubat 1936'da İzmir'de (Karşıyaka-Çiftefırınlar) doğdu. Karşıyaka Soğukkuyu İlkokulu, Alsancak İlkokulu, İnönü Lisesi ve Mithatpaşa Erkek Sanat Enstitüsü'nde (Mobilya bölümü) okudu. 15 yaşında Damlacık Kulübünde 8 numaralaı formayı ( 8 numaraları forma çok sevdiği Sait Altınordu'un forma numarasıydı) giyerek futbola başladı. Adnan Suvari'nin futbolcu-antrenör olarak görev yaptığı Yün Mensucat'a transfer oldu ve yeni forması altında 14 gol attı ve Genç Milli Takım aday kadrosuna çağrıldı. 11 Nisan 1954' te Belçika maçında ilk kez milli oldu ve 4-0 kazanılan maçın 2 golünü o attı. Aynı yıl İzmirspor'a transfer oldu ve bu forma altında 17 gol atarak gol kralı oldu. İzmirspor da Mahalli Lig'i şampiyon bitirdi.
1955'te 19 yaşında Galatasaray' a transfer oldu. Galatasaray formasıyla ilk kez (28 Ağustos 1955) Beyoğluspor'a karşı oynadı ve ilk golünü attı. 1956 yılının Şubat ayında Millilerimiz macarları 3-1 yenerken, 2 golü Lefter 1 golü Metin attı. 29 Ocak 1959'da İzmir'de Oya Sarı ile evlendi. 10 Haziran 1959'da Fenerbahçe ile oynananTürkiye ligi finalinin ilk maçının 37. dakikasında rakip kaleye ünlü ağları yırtan gol" ünü attı. 22 Haziran 1959' da babasını yitirdi. Transfer döneminde İzmirspor'un o gün için büyük bir tutar olan 30.000 TL'lik transfer teklifini reddederek çok sevdiği kulübünde kaldı ve bu nedenle eşinden ayrıldı. 14 Eylül 196'ta eksik askerlik yaptı savıyla tutuklandı ve toplam 45 gün Paşakapısı ve Toptaşı Cezaevlerinde kaldı.
18 Aralık 1960'ta İnönü Stadı'nda oynanan maçta Galatasaray-Fenerbahçeyi 5-0 yendi ve Metin 4 golün sahibi oldu. Temmuz 1961'de italyanın Palermo Kulübü'ne transfer oldu. Haziran 1962'de yeniden Galatasaray'a döndü. 12 Mayıs 1965'te İstanbul'da Servet Kardıçalı ile evlendi. Aynı yıl "Taçız Kral" filminde başrol oynadı. 9 Şubat 1966'da Zeynep adını verdikleri bir kız çocuğu oldu ama Servet Metin Oktay çiftinin "prenses"i ancak 6 saat yaşadı. 1969'da Galatasaray şampiyon, kendiside gol kralı olduktan sonra, İstanbul ve İzmir'de yapılan jübilelerle futbolu bıraktı. 13 Eylül 1991 'de bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı.
Futbol yaşamı boyunca rakip fileleri tam 608 kez havalandırdı. 1 kez İzmirspor'da, 10 kez Galatasaray'da şampiyonluk gördü. 10 kez gol kralı oldu ( Biri İzmir Profesyonel liginde...) 1956-57 İstanbul Profesyonel Ligi 17 gol 1957-58 İstanbul Profesyonel Ligi 19 gol 1958-59 İstanbul Profesyonel Ligi 22 gol 1959 Türkiye Ligi 11 gol 1959-60 Türkiye Ligi 33 gol 1960-61 Türkiye Ligi 36 gol 1962-63 Türkiye Ligi 38 gol 1964-65 Türkiye Ligi 17 gol 1968-69 Türkiye Ligi 17 gol
Maç başına 1.6'lık gol ortalaması kırılamadı. 40 Kez milli oldu (4'ü Genç Milli Takım). 7 kez kaptanlık yaptı ve toplam 17 gol attı. Tüm futbol yaşamında 1 kez oyundan ihraç edildi(Bir Fenerbahçe maçında) Kaynak : GS Dergisi 3.Sayı
GEORGE HAGİ
Hayatı
Gica, Hagi ailesinin (Sultana ve Elena adında iki ablası ile birlikte) 3 çocuğundan biridir. 5 Şubat 1965 tarihinde Köstence'nin Sacele köyünde dünyaya geldi. 6 yaşındayken hiç unutamadığı bir hediye alır: bir top. Bu top onun ilk topudur ve böylece efsanenin yaratılmasındaki ilk tuğlayı koyan annesi Chirata'dır.
İkinci tuğla da hiç kuşkusuz onu keşfeden ve Farul Köstence genç takımında ilk hocalığını yapan Josif Bukossi tarafından koyulmuştur. Hagi futbolculuk yaşantısındaki en büyük katkıyı Bukossi’den aldığını sık sık dile getirir. Bukossi onun için hocaların hocasıdır.
Balint Belodedici ve Popescu en sevdiği arkadaşlarıdır. Hatta Popescu ile arkadaşlıklarını bir adım ileri ***ürmüşler ve bacanak olmuşlardır. İki kız çocuk babası olan Gica iyi bir ev erkeği görüntüsü vermektedir.
Klüp Kariyeri:
Gheorghe Hagi futbola Farul Köstence'nin gençler takımında başladı. İlk resmi maçına 11 yaşında çıktı. 1979-80 sezonunda lisanslı olarak Farul Köstence takımını oyuncusu oldu. 1983 yılına gelindiğinde sınava girmeden üniversiteye gidebilmek için Universitatea Craiova takımıyla sözleşme yapar. Bu haber Çavuşevsku'nun oğlu Nicu'nun kulağına gider. Hemen Hagi'yi Bükreş'te bir üniversiteye yazdırır ve Onursal Başkanı olduğu Sportul Studentesc'e transfer eder. Hagi 1986 yılına kadar oynadığı Sportul'da 108 maç oynar ve 78 gol atar. Bu dikkat çekici başarı Çavuşesku'nun en büyük oğlu Valentin'in gözünden kaçmaz. Kardeşi ile arası hiç de iyi olmayan Valentin, Hagi'yi ordu takımı olan Steaua Bükreş'e transfer eder
1986 yılı Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonu Steaua, Avrupa Süper Kupası Finali'ne çıkarken Hagi de kadrodadır. Üstelik maç Hagi'nin serbest vuruştan attığı golle 1-0 biter. Ayrıca ilk senesinde Romanya Kupası ve Romanya Lig Şampiyonluğu'nu kucaklayan Hagi, daha sonra da Steaua ile 1 Romanya Kupası ve 2 şampiyonluk kazandı. Ayrıca 1989 ylında Şampiyon Kulüpler Kupası'nda final oynama başarısını göstermiştir.
1990 yılında rekor bir ücretle olan 4 milyon $ karşılığı Real Madrid'e transfer oldu. Burada Toschack ve Antiç ile çalışan Hagi şampiyonluk yaşayamaz. İkinci senesinde şampiyonluğa çok yakınken ligin son maçında Tenerife’ye yenilir ve şampiyonluğu kaçırırlar; Hagi bu maçı oyunculuk kariyerindeki en kötü maç olarak niteler. Takım içi guruplaşmaların da iyice arttığı bu dönemde, iyice rahatsız olan Hagi, Lucescu’nun çalıştırdığı Brescia kulübüyle anlaşır. İlk senesinde Brescia ile küme düşen Hagi, transfer tekliflerine rağmen kendisi için “kaçtı” denmesini istemediğinden takımdan ayrılmak istemez.
Fakat 1994 Amerika Dünya Kupası’da öylesine başarılı olmuştur ki yine 4 milyon $ bonservis bedeliyle bu sefer bir başka İspanyol devi olan Barcelona’ya transfer olur.
Gerçek patlamayı ise 1996 İngiltere Avrupa Kupası’ndan sonra transfer olduğu Galatasaray'da yapmıştır. 5 sezon kaldığı Galatasaray'da 1 Avrupa Süper Kupası, 1 UEFA Kupası, 4 Lig Şampiyonluğu, 2 Türkiye Kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası kazamıştır. Bunun ötesinde Galatasaray'da bir mit olmuştur. Galatasaray tarihinde en sevilen yabancı futbolcu olduğu hiç kuşku ***ürmez.
Milli Takım Kariyeri
17 yaşında Lucescu tarafından ilk defa A Milli Takıma çağrılan Hagi, o ana dek 16, 17 ve 18 yaş-altı takımlarında 49 kez, olimpik Milli Takımda ise 4 kez milli olmuştu. İlk A Milli maçı ise 10 Ağustos 1983 tarihinde Norveç ile yapılan dostluk maçıdır. 1985 yılında ilk defa kaptan olan Hagi, 1990 yılından emekli olduğu 2001 yılına kadar çıktığı her maçta kaptandı. Toplam sayı 65’tir.
Toplam 125 kere milli takım forması gitmiş ve bu forma altında 35 gol atmış olan Hagi, 24 Nisan 2001 yılında 80.000 kişinin katıldığı bir jübile ile emekliye ayrılmıştır. Maç Romanya Milli Takımı ile Dünya Karması arasında oynanmış ve 2-2 bitmiştir. | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:26 pm | |
| Teknik Direktörlük Kariyeri
2001 yılında oyunculuğu bıraktıktan hemen sonra Romanya Milli Takımı'nın başına geçti. Fakat Milli Takım 2002 Dünya Kupası'na gitmeyi başaramayınca ayrıldı. 2003 yılında Bursaspor'un başına geçti. Yönetimle ters düşünce sezon ortasında buradan da ayrıldı.
2004 yılının ilk aylarında Fatih Terim'den boşalan Galatasaray Teknik Direktörlüğü koltuğuna oturdu. Göreve geldiği Avrupa Kupaları'na katılma hakkını elde edemedi. Fakat ertesi yıl, yani 2004-2005 sezonu Galatasaray'ın 100. kuruluş yılı olduğu için pek üzerinde durulmadı. Bütün Galatasaray camiası 100. yılda şampiyonluk istiyordu. Bu yüzden de Avrupa Kupalarında olmamayı bir avantaj olarak görenler bile vardı. Bu şampiyonluk için gerekli transferler yapılacak, yönetim elinden geleni yapacaktı. Fakat Hagi'nin iddiası istediği futbolcuların alınmadığı yönündeydi. Yönetim bu iddiayı kabul etmese de pek inandırıcı olamadı. Bu gergin şartlar altında Galatasaray 100. yılında şampiyonluğa ulaşamadı. Bunun yanında Ligi 3. sırada bitirip Şampiyonlar Ligi şansını da kaçırdı. Maddi problemlerden bunalmış yönetim için bu kötü bir haberdi. Yıldızları zaten hiç bir zaman barışmamış olan Hagi - yönetim ikilisinin arası daha da açıldı. Bu şartlar yüzünden Hagi, 30 Mayıs 2005 tarihinde istifa etti.
Hagi yönetimi memnun edememişti ama taraftarları çok çok memnun ederek ayrıldı Galatasaray'dan. 2004-2005 sezonu Federasyon Kupası'nı almış, bunu bir de ezeli rakibi Fenerbahçe'yi yenerek yapmıştı. En önemlisi de final maçının neticesiydi: 5-1. Bir sene önce Fenerbahçe'ye 6-0 yenilen Galatasaray, 2004-2005 sezonu Federasyon Kupası Finali'nde rakibini 5-1 ile yenmişti. Yaklaşık 40 yıllık bir rekordu bu Galatasaray açısından.
Öznitelikleri
Hagi’yi büyük bir futbolcudur ve her büyük futbolcu gibi bunu tek bir özelliğe değil, bir çok üstün özelliğin bir araya gelmesine borçludur. Hagi çok üst düzey bir futbol zekasına ve uyanıklığına sahiptir, teknik yetenekleri üst düzeydedir, top sürme, çalım atma, uzaktan şut ve serbest vuruşlarda muhteşemdir. Yeşil sahalar bu özelliklerin bir kaç tanesine sahip olup şimdi esamisi okunmayan bir çok futbolcunun şahididir. Ama Hagi aynı zamanda çalışma ahlakına sahip güçlü bir karakterdi. Yeteneklerini saha dışına da genişletebildiği için bir efsane olarak futbol tarihindeki yerini almıştır.
Küçük ayakları arasında topu mıknatıs gibi toplaması istemedikçe kimsenin topla arasına kolay kolay girememesi . Topa bilardo topu tarzında garip vuruş teknikleri ile çözülmemiş bir çok tekniği . Topa bakarken sahanın her yerini radarları ile okuması . Kalecinin açıklığını dahi okuyp birden kaleciyi orta sahadan bile gol tehlikesine sokabilmesi. Çok iyi top çevirmesi , yönlendirmesi , oyun kurması ve diğer herşeyi ile Hagi bir teknik ekoldür.
Hagi, bir 10 numaraydı, klasik ileriye dönük orta saha oyuncusuydu. Hem gol atan hem de oyun kuran, asist veren bir oyuncuydu. Serbest oynamayı sevmesine rağmen oyun disiplininden kopmazdı
Hagi deyince ceza sahasının etrafından attığı goller akla gelir hemen. Tam bir serbest vuruş ustasıydı. Orta çizgi ile kale çizgisi arasındaki hemen hemen her noktadan gol atmıştır. Yalnızca serbest vuruştan değil, oyun içinde de mesafe tanımaksızın vurduğu şutlar her zaman çok tehlikeli olmuştur. Bu tip şutları hem isabetli hem de beklenmedik zamanlarda attığı için çok tehlikeliydi. Kalecinin bir anlık dikkatsizliğini fark eder ve bazen 30 – 35 metreden şut çekerdi. FIFA’nın Yüzyılın En Güzel Yüz Golü listesinde 5. gol Hagi’nin attığı 1994 Dünya Kupası’nda Kolombiya’ya attığı goldür.
Uzak şutlarının dışında top sürüşü ve çalımları da Hagi efsanesinin önemli tapı taşlarındandır. Ceza sahası dışında topu ele geçirdiği zaman ne yapacağı belli olmazdı. Şut birinci seçenekti ama rakip defansta boşluklar fark edip topla içeri girmesi de az rastlanır bir şey değildi.
Teknik olarak olağanüstü yetenekli olmasına rağmen çok çalışkan ve disiplinli bir futbolcuydu. Antrenmanları kaçırmayan, en erken gelen, en geç çıkan tipteki oyunculardandı. Çok düzgün bir aile hayatı vardı. Bu yüzden de ileri yaşlarında dahi istikrarlı bir oyun tutturabilmiştir.
Onun bu kadar sevilmesinde oyun içindeki liderlik yönü büyük rol oynar. Bir teknik direktör gibi oyunu yönlendirir, arkadaşlarıyla konuşur, direktifler verirdi. Bu yönüyle oyunu, bütün sıcaklığıyla yaşayan bir futbolcuydu. Bu yüzden de kendini tutamayıp hırçınlaşması alışıldık bir şeydi. Fakat oyun içinde, ortalamanın üstünde bir hırçınlığa ve kart görme eğilimine sahip olsa da oyun dışında akıllı, terbiyeli ve seviyeli bir insandır.
Romanya'da Yüzyılın Futbolcusu,6 kere de Yılın Futbolcusu seçilmiştir. Pele'nin Yaşayan En Büyük 125 Futbolcu listesinde de yer almaktadır.
* Şu iyi bilinmelidirki HAGİ eğer ingiliz olsaydı şimdi dunyanın en iyi futbolcusu ünvanını allmıştı.*****
Başarıları
* Kulüp o Avrupa Süper Kupa (1987, 2000) o UEFA Kupası (2000) o Romanya Ligi Şampiyonluğu (1987, 1988, 1990) o Romanya Kupası (1987, 1989) o Türkiye Süper Ligi Şampiyonluğu (1997, 1998, 1999, 2000) o Türkiye Kupası (1999, 2000) o Türkiye Cumhurbaşkanlığı Kupası (1997) * Milli o 1984 Avrupa Şampiyonası (Fransa) o 1990 Dünya Kupası (İtalya ) o 1994 Dünya Kupası (ABD) o 1996 Avrupa Şampiyonası (İngiltere) o 1998 Dünya Kupası (Fransa) o 2000 Avrupa Şampiyonası (Hollanda-Belçika) * Bireysel o 1985 Romanya'da Yılın Futbolcusu o 1986 Romanya Ligi Gol Kralı o 2000 Romanya'da Yılın Futbolcusu
Kulüpleri
* Futbolcu olarak o 1982 - 1983 Farul Köstence (18 maç 17 gol) o 1983 - 1986 Sportul Studentesc (108 maç 58 gol) o 1986 - 1990 Steaua Bükreş (97 maç 76 gol) o 1990 - 1992 Real Madrid (64 maç 19 gol) o 1992 - 1994 Brescia (60 maç 14 gol) o 1994 - 1996 Barcelona (36 maç 7 gol) o 1996 - 2001 Galatasaray Spor Kulübü (167 maç 78 gol) * Teknik Direktör olarak o 2001 Romanya Milli Takımı o 2003 Bursaspor Futbol Kulübü o 2004 - 2005 Galatasaray Spor Kulübü
BÜLENT KORKMAZ
Özgeçmiş
24 Kasım 1968 tarihinde İstanbul'da doğdum. Aslen Malatya Doğanyol Gevheruşağı köyündeniz.. Üç erkek kardeşiz. Abim Recep Korkmaz, kardeşim Mert Korkmaz.. Mert memleketimizin takımı Malatyaspor'un oyuncusu.. Gerçekten başarılı ve çok iyi bir futbolcu.. Annem Nevin Korkmaz, babam Osman Korkmaz doğduğumda adımı CESUR olarak koymuşlar ancak nüfusa yazılırken Bülent olarak değiştirmiş memur.. Çocukluğum Fatih Edirnekapı'da geçti. İlkokulu bugünkü Vefa Stadı'nın arkasında bulunan Hattat Rakım İlkokulunu bitirdim. İlkokul sıralarında okul bahçesinde ve semtimizdeki arsalarda top oynuyorduk.. Edirnekapı'dan Florya'ya taşındık. Evimiz Galatasaray'ın bugünkü tesislerinin karşısındaydı. ancak o zaman böylesine modern değildi. Hayatımın her dakikasında "Çocukluğumun aşkı" Galatasaray takımı tam karşımdaydı. "Galatasaray formasını bir gün giyeceğim" diyordum. Ama daha 11 yaşında giyeceğimi rüyamda görsem inanamazdım. Bir gün yine her zamanki gibi evimizin önündeki arsada top oynarken, Galatasaray altyapısından Allah rahmet eylesin Salih Bulgurlu ve Ahmet Keskinkılıç hocalarımız beni izlemişler beğenmişler, bana "Gel seni Galatasaray'a alalım, gelir misin" dediler.. İşte o an Galatasaray maceram başladı O gece sabaha kadar uyuyamadım.. 11-12 yaşımda renklerine gönül verdiğim takımın futbolcusu olacaktım. Ertesi günü iple çektim. Tuttuğum takımın, her gün uzaktan baktığım Galatasaray kulübünün içindeydim artık. Altyapıda oynarken Şenlikköy orta okulunu bitirdim. Ahmet Keskinkılıç hocamızla beraber Yıldızlar İstanbul şampiyonu olduk. 14-16 yaş seçildim 14-16 da oynarken Bülent Ünder hocamız, beni genç takıma davet etti. "Artık genç takımla idmanlara çıkacaksın" dedi. Oynadığım her kategoride aynı hırs ve heyecanımla basamakları teker teker çıkmaya başlamıştım. Genç takımla antrenmanlara çıkmaya başladım. Gençler Türkiye şampiyonluğunu yaşadım. Bülent Ünder Hoca'mdan çok şey öğrendim. Sonra U21 Türkiye şampiyonu olduk. O sırada ben hem genç takım, u21 yani PAF takım, amatör ligde, 3.ligde her takımda oynuyordum devamlı maç yapıyordum haftanın üç günü değişik kategorilerde Galatasaray forması altında oynuyordum. Bülent Ünder hocamla genç takımlar Türkiye şampiyonu olunca, Bülent Ünder Hocam beni, ihsan, Hüseyin ve Tugay'ı A takıma teklif etti. Bu mutlulukların en büyüğüydü. Basamakların en üstüydü. Derwall ve Mustafa Denizli hocalarımız döneminde A takımla idmanlara çıkmaya başladık. İnanılmaz bir duyguydu A takım idmanlarına çıkmak.. Mustafa Denizli Hocam bana güvenerek, lig maçlarından ziyade Avrupa kupalarında görevler verdi. Sanıyorum verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmek için verdiğim mücadele takdir gördü ki A takım formasını daha sık giymeye başladım..
A takımın çiçeği burnunda futbolcusuyken bir aile ortamında eşim Banu ile tanıştım. Yıldırım aşkı bu olsa gerekti.. Bir yanda futbol aşkı ve bir yanda ömür boyu sürecek bir evliliğin kıvılcımlarının atıldığı bir aşk. Profesyonel olarak mukavele imzaladıktan 2 sene sonra kadar 22 yaşında evlendim.. Galatasaray'ıma olan 34 yıllık eşime olan 13 yıllık (11 yılı evlilik) aşk devam ediyor. 9 Yaşında Selen Korkmaz, 4 yaşında Ezgi Korkmaz adında iki kızım var. İnşallah Haziran'ın 15 inde 11. evlilik yıl dönümümüzü kutlayacağız.. A takım.. Evlilik ve bu arada ihmal ettiğim tahsil yaşantımı devam ettirmek istiyordum. Pertevniyal Lisesi gece bölümüne devam ettim. 2. sınıfa geçtim ancak idmanlar, maçlar, deplasmanlar zor olduğundan liseyi dışardan bitirmek zorunda kaldım ve Bakırköy Lisesinden diplomamı aldım. Çok büyük futbolcularla, çok büyük teknik adamlarla, çok büyük başarılar, heyecanlar yaşadım. Galatasaray benim yaşam sebebimdi.. Hala da öyle.. Bugün düşündüğümde Edirnekapı'dan Florya'ya taşınmamızın benim Galatasaray maceramın başlaması noktasında tam bir "Kader" olduğunu, bunun Allah'ın bir lütfu olduğunu düşünüyorum. 12 yaşında kapısından girdiğim, formasını giydiğim Galatasaray'da 22 yılımı 34 yaşımı geride bıraktım..
Yani yolun yarısı.. Türkiye'de hiç bir futbolcuya nasip olmayan büyük sevinçleri başarıları yaşadım.. Yurt içinden ve dışından bir çok transfer teklifi almama rağmen asla ve asla Galatasaray'dan ayrılmayı düşünmedim. Sonuçta 21 yıllık bir serüvende Türkiye'den Dünyaya açılan UEFA Kupası Şampiyonu Dünya Devi Galatasaray'a uzanan bir süreç.. Kapısından içeri girdiğimde Avrupa'da adı pek bilinmeyen ama şimdi futbolcuları Avrupa'nın en büyük kulüpleri tarafından paylaşılamayan bir Galatasaray.. Avrupa ve Dünya futbolunda Marka olmuş bir takım..
Ve böylesine büyük bir kulübün kaptanı olmak gururların en büyüğü olsa gerek.. Dünya markası olmamızda elbette yönetimlerin, teknik heyetlerin, kulüp içindeki bütün görevlilerin ve bizlerin payı var, ancak Galatasaray'ı Galatasaray yapan en büyük faktörlerden bir tanesi muhteşem taraftarımız.. Ali Sami Yen'i cehenneme çeviren Avrupa takımlarının yüreğine "Ali Sami Yen Hell" ateşini düşüren, en büyük desteğimiz, sevinçleri ve üzüntüleri birlikte yaşadığımız o büyük taraftarımız alkışların en büyüğünü hak ediyor.. İnşallah Galatasaray'ımızın tek hedefi kaldı o da şampiyonlar ligi şampiyonluğu bu zafer de "Belki yarın, belki yarından da yakın".. | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:26 pm | |
| kariyer:
Lig 432maç 8 lig şampiyonluğu 5 cumhurbaşkanlığı kupası 6 türkiye kupası 2 başbakanlık kupası 6 TSYD kupası 1 UEFA kupası 1 Süper kupa
Milli 101maç(15yıl) 25 kaptanlık 2 gol 1 dünya 3lüğü
iLKLERi İlk Takımı : Galatasaray İlk Hocası : Salih Bulgurlu - Ahmet Keskinkılıç İlk Forma No'su : 3 İlk Arabası : Renault 11 İlk Golü : Adanaspor İlk Avrupa Kupası Maçı : Rapid Wien İlk Kırmızı Kartı : Antalya Maçı (Mustafa Çulcu) İlk A Takım Şampiyonluğu : Denizli-Derwall 1987-88 İlk Profesyonel Sözleşmesi : 1987
EN'LERi İyi Huyu : Yardımsever oluşu Kötü Huyu : Sahadaki sinirli oluşu Büyük Başarısı : UEFA Kupasının kazanılması Heyecanlandığı an : Arsenal maçının son anları Korktuğu şey : Sevdiklerine zarar gelmesi Önemli icat(tarihteki) : Ampulün bulunması Tarihte sevdiği kişi : Mustafa Kemal Atatürk Beğendiği siyasetçi : Atatürk, Turgut Özal Beğendiği şarkıcılar : Tarkan, Nilüfer, Sertap Erener Hoşlandığı müzik türü : Her tür müzik Son okuduğu kitap : Kızılnehir Son seyrettiği film : Yüzüklerin efendisi Beğendiği kaleci : Taffarel, Mondragon Kendi mevkisinde beğendiği futbolcu : Emre Aşık ve De Zoly (Chelsea) Beğendiği hakem : Metin Tokat, Kuddusi Özdemir Beğendiği yabancı hakem : Collina (İtalyan) Sevdiği yemek : Eşinin yaptığı her yemek Yapmak istediği : Yurt dışında oynamak - ihtiyacı olan herkese yardım edebilmek Beğendiği komedyen : Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Beyaz Son seyahati : Maldiv adaları Beğendiği dış ülke : İsviçre Futbol dışı sevdiği spor : Formula1 Korktuğu şey : İftira
KiMLiK Adı : Bülent Soyadı : KORKMAZ Doğum Tarihi : 24.11.1968 Doğum Yeri : İstanbul Burcu : Yay Medeni Hali : Evli (Banu KORKMAZ) Evlilik Tarihi : 15 Haziran Kızları : Selen (9), Ezgi (4) Boy : 1.81 Kilo: 80 Otomobil : Mercedes Jeep İdeali : Sürekli futbolun içinde olmak Uğuru yada inancı : Dua etmek
HAKAN SÜKÜR
Hiç şüphe yok ki Hakan modern futbol çağının en verimli golcülerinden biri ve gelmiş geçmiş en iyi Türk futbolcusu...
Kariyerine Sakaryaspor'da başlayan Hakan bir süre sonra Bursaspora transfer oldu ve burda büyük takımların ilgisini çekmeye başladı.Bursaspor'da iki başarılı sezondan sonra onun için daha büyük takımlarda oynama zamanı gelmişti ve o çocukluğundan beri taraftarı olduğu Galatasaray'a transfer oldu..Burda çok başarılı oldu ve 3 sezonda 50'den fazla gol attıktan sonra Galatasaray yönetimi Hakan'ı İtalyan takımı Torino'ya satma kararı aldı.Hakan bu sırada bir de evlilik yaptı.Her zaman büyük hedefler için oynamaya alışmış olan Hakan için tek hedefi kümede kalmak olan Torino gibi bir takım uygun değildi ve Italya liginde 5 maç oynayıp 1 gol attıktan sonra Galatasaray'a dönüş yaptı.Evliliği de kötü giden Hakan İtalya dönüşü eşinden boşandı.
Galatasaray'a dönüşünde Graeme Souness yönetiminde tüm moralsizliğine rağmen 25 maçta 16 gol atmayı başardı.1996 da takımın başına Fatih Terim'in geçmesiyle Hakan ve Galatasaray için yeni bir dönem başlıyordu...Hakan'ı çok iyi tanıyan Fatih Terim'in komutası altında Galatasaray o yıl şampiyon olurken Hakan 38 gol atmayı başardı.
Bu zamandan beri Hakan düzenli olarak Galatasaray ve Türk Milli takımı için gol atmaya devam ediyor.Türk milli takımının Hakan'ın gol attığı hiç bir maçı kaybetmemesi onun ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu gösteren bir diğer delildir.
Özellikle bu sene Avrupa kupalarında çok iyi bir performans gösteren Hakan'ın geçen sene evlendiği eşi Beyda Hanım'dan bir de kızı oldu.
Hakan'ı bu kadar iyi bir oyuncu yapan nedir?
En başta üstün hava hakimiyeti.Hakan deyince herkesin aklına onun attığı birbirinden güzel **** gollerinden biri mutlaka gelir.Hakan'ın dünyanın en iyi **** golü atan oyuncularından biri olduğu(belki de en iyisi olduğu) Avrupa Futbol Otoritelerince de tescillidir.
Savaşçılık...Hakan'ın gol atmadığı bir çok maç var belki,ama hiçbir maçta savaşmadığı,hücum presin en iyisini yapmadığı görülmemiştir.Golcülük özelliklerinin yanında asist yapmayı da çok seven Hakan'ı durdurmak için rakip takımlar ona bazen 2 hatta 3 markajcı verirler.Bu da yanında oynayan Atrif,Okan gibi oyunculara gol atmaları için gerekli boş alanı sağlar.
Şutlar...Hakan genelde iyi şut atan bir oyuncu olarak düşünülmese de bu onun iyi şutlar atamamasından çok ceza sahası dışından topa vurmayı sevmeyen kollektif oyun stili yüzündendir. Yine de Hakan ceza sahası içinde ölümcül bir silahtır ve kale önünde hem sağ,hem sol ayağını kullanabilir
Galatasaray sevgisi Hakan'ı başarılı kılan özelliklerinin belki de en önemlisidir...Bu yüzden Juventus dahil birçok ünlü kulübün tekliflerini reddeden Hakan gerçek bir Galatasaray taraftarı...Ne yazıkki Galatasaray yönetiminin yanlış tutumundan sonra Hakan sevdiği takımı bırakıp bir İtalyan devine transfer oldu...Internazionale Milan...Takımdaki ilk senesinde Vieri,Recoba,Zamorano,Ferrante gibi İtalya ligini iyi bilen starların varlığına rağmen 24 lig maçında forma giyen Hakan 5 gol attı.Galatasaray'dan kalma alışkanlıklarını sürdüren Hakan Inter için de ezeli rakip Milan ve Hertha Berlin'e gol atmayı başardı.İnter'deki kinci sezonunda yeni teknik direktör Cuper'le anlaşamayan Hakan kadroda yer bulamadı ve başka bir ünlü İtalyan takımı olan Parma'ya transfer oldu.Sezon sonunda Parma tarafından bonservisi karşılığında serbest bırakıldı.
Bu arada 2002 Dünya Kupası kadrosuna seçilen Hakan burada şanssız maçlar oynadı ve sakatlandı ama yine de 11 saniye ile Dünya Kupası tarihinin en çabuk golünü atmayı başardı ve Milli Takımımızın dünya üçüncülüğünde pay sahibi oldu.
Dünya kupası sonrasında aralık ayında eski Galatasaray teknik direktörü Sounes'in çalıştırdığı aynı zamanda Tugay'ın takımı Blackburn Rovers'a transfer oldu.Blackburn formasıyla çıkacağı ilk maçtan önce şanssız bir şekilde sakatlanan Hakan,burada az sayıda maçta oynama fırsatı buldu ama 2 gol attığı Fulham maçı gibi maçlarda etkileyici bir oyun sergiledi.Sezon sonunda Blackburn Rovers'ın Hakan'ın ücretini karşılayamayacağını açıklamasından sonra eski takımı ve yuvası Galatasaray'la boş mukaveleye imza atarak anlaştı.
29.07.1971 Sakarya
1,91 m
83kg
Santrafor
Evli
iki kızı var
Hakan'ın ünlü kurbanları: Marco Pascolo Thomas Ravelli Van Der Sar Nevile Southall Rampulla Oliver Kahn Gabor Kiraly Christian Abbiati Gianluca Pagliuca Jens Lehmann Leo Franco Nigel Martyn
Sezon Kulüp Maç Gol 1990/91 Bursaspor 18 5 1991/92 Bursaspor 25 7 1992/93 Galatasaray 30 19 1993/94 Galatasaray 26 16 1994/95 Galatasaray 33 19 1995/96 AC Torino 5 1 Galatasaray 25 16 1996/97 Galatasaray 34 *38* Gol Kralı 1997/98 Galatasaray 34 32 Gol Kralı 1998/99 Galatasaray 31 19 Gol Kralı 1999/00 Galatasaray 33 14 2000/01 Inter Milan 24 5 2001/02 Inter Milan - - 2001/02 Parma 2002/03 Blackburn Rovers 2003/04 Galatasaray
Oynadığı kulüpler:
* Sakaryaspor (1987 - 1990) * Bursaspor (1990 - 1992) * Galatasaray (1992 - 1995) & (Ekim 1995 - Temmuz 2000) & (2003...) * AC Torino (Temmuz 1995 - Ekim 1995) * Inter Milan (Temmuz 2000 - Eylül 2001) * AC Parma (Ocak 2002 - Temmuz 2002) * Blackburn Rovers (2002 - 2003)
Başarıları:
-Birçok kez Galatasaray ile Şampiyon oldu ve Türkiye Kupası'nı kaldırdı.
-Türkiye liginde 3 kez gol kralı oldu.
-1998 yılında FIFA tarafından dünyanın en iyi golcüsü seçildi.
-2000 yılında Galatasaray ile UEFA Kupası'nı kaldirdi.
-2002 Dünya Kupası üçüncülük maçında Güney Kore'ye karşı 9. saniyede attığı gol dünya kupaları tarihinin en erken golüdür.
-2003 yilinda FC Internazionale'den kiralik olarak AC Parma formasiyla Italya Kupasini kaldirdi
-Türk Milli Takımı'nın en çok gol atan oyuncusudur.
TANJU ÇOLAK
Tanju Çolak, 1963 Samsun doğumlu futbolcu. Türkiye Birinci Futbol Liginde bir sezonda en çok gol atan futbolcudur.
Futbola Samsun Yolspor'da başladı daha sonra Samsunspor'da iki defa gol kralı oldu (1985-1986, 1986-1987). 1987 yılında da Galatasaray'a transfer oldu.
Galatasaray formasıyla 1987-1988 sezonunda 39 gol ile üçüncü defa gol krallığına ulaşırken hem Metin Oktay'a ait bir sezonda atılan en çok gol rekorunu kırdı, hem de Avrupa'da da en çok gol atan futbolcu oldu. 1988-1989 sezonu Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynayan Galatasaray'ın kadrosunda bulunan Tanju Neuchatel Xamas ve Monaca'ya attığı gollerle takımı sırtlayan oyuncu oldu. 1990-1991 sezonunda dördüncü gol krallığına ulaştı Çolak ve bu kariyerinin zirve noktası oldu.
1991-1992 sezonunda Fenerbahçe'ye transfer oldu. 1992-1993 sezonunda beşinci ve son kez gol kralı oldu. Yavaş yavaş kariyeri gerilemeye başlayan Çolak bir süre İstanbulspor'da forma giydikten sonra futbolu bıraktı.
Tanju Çolak 31 defa Milli Takımda yer aldı ve 9 gol kaydetti.
Kariyeri
* Kariyeri boyunca attığı gol sayısı 1988 maçta 240 * Bir sezonda en fazla gol atma rekoru (1987-1988 sezonunda Galatasaray ile 39 gol), * Bir maçta en fazla gol atma rekoru (1992-1993 sezonunda Fenerbahçe ile 6 gol), * 5 kez Türkiye Birinci Futbol Ligi gol kralı (1985-1986, 1986-1987, Samsunspor ile- 1987-1988, 1990-1991 Galatasaray ile - 1992-1993 Fenerbahçe ile), * Avrupa'da en çok gol atan üçüncü futbolcu (1985-1986 sezonunda Samsunspor ile 33 gol), * Avrupa'da en çok gol atan futbolcu (1987-1988 sezonunda Galatasaray ile 39 gol), * Avrupa'da en çok gol atan ikinci futbolcu (1990-1991 sezonunda Galatasaray ile 31 gol) | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:26 pm | |
| Jupp Derwall
Jupp Derwall kimdir? josef "jupp" Derwall (10 mart 1927 würselen,kuzey rhine westfallen,Almanya) ilk futbolcu koçlardan biridir.Derwall 1978-1984 yılları arasında batı alman milli takımının menejerlgini yapmış,1980 avrupa futbol şampiyonasını kazanmış ve 1984 dunya kupasında finale yukselmiştir.Saç stili ona gümüş bukleli reis lakabının verilmesindeki temel sebeptir.
İçerik:
1)oyunculuk kariyeri 2)ilk koçluk yılları 3)Almanya cehenneminde 4)Turkiyedeki oyunu yeniden duzenleme
Oyunculuk kariyeri: 1983 yılında rhenania würselende forvet orta saha olarak başladı.Sonra,Derwall 5 bölümlü alman 1. liginin batı grubunda Alemannia Aachen ve Fortuna Düsseldorfta oynadı.Aachen ile oynadıgı ve Rot-Weiss Essen'e 1-2 yenildikleri 1953 almanya kupası finalinde bir gol attı.5 yıl sonra VfB susttgart a 4-3 yenildikleri kupa finaline Düsseldorf ile ulaştı.1954'te iki defa batı almanya milli futbol takımına çagrıldı ancak 1954 te dunya kupasını alan takıma secilmedi. İlk Koçluk yılları: oyunculuktan emekli olduktan sonra ilk önce İsviçrede FC bienl(1959-1961) ve FC shaffhausen (1961-1962) 'in başına geçti.fortuna düsseldorf ile birkere daha kupa finaline ulaştılar ancak 1962 de 1. Fc nirnberg e uzatma suresinde 1-2 kaybettiler. Daha sonra Saarland bölgesel cemiyetinde 6 yıl koçluk yaptı.1970 yılında batı alman ulusal takımının efsane ismi Helmut Schön ün yardımcısı Udo Lateke varis olarak gösterildi.1972 yaz olimpiyatlarında alman takımını ilk 8 e soktu.Derwall Schön'ün asistanlıgına 1978 dünya kupasına kadar devam etti.Schön koçluktan emekli olduktan sonra,turnuvalarındaki başarılarından dolayı Derwall batı alman milli takımının başına getirildi. bu görevde başlıca rakipleri antrenör arkadaşı Erich Ribbeck ve Helmut Benthaus'tu.
Almanya cehenneminde
Derwall'in teknik adam olarak ilk büyük turnuvası İtalya 1980 Avrupa şampiyonasıydı.Almanya onun rehberliğinde ve kadrosunda bulundurduğu turnuvanın en golcü oyuncusu Klaus Allofs'la birlikte,oynadığı beş maçtan dördünü kazanıp kupayı etkileyici bir şekilde aldı. İspanya 1982 Dünya Kupası başlarken güven üst düzeydeydi.İlk turda Cezayir karşısında alınan şok yenilgiden sonra,Derwall'in Batı Almanya'sı soğukkanlı havasını yeniden kazanıp final maçına kadar bunu hep sürdürdü.Finalde Batı Almanya İtalya'ya 3-1 kaybetti.
Kupayı kaybetse de Derwall'e bir hoca olarak çok saygı duyuluyodu ve 1984 Avrupa Şampiyonası öncesi Almanya hala kupanın favorileri arasında sayılıyordu. Ancak Fransa'daki performansları etkileyici değildi ve Derwall'in takımı ilk turda kupadan elendi.Alman halkının Derwall'e karşı görüşleri çok hızlı olarak değişti.En son zamanlarda insanlar Derwall'i sokakta gördüklerinde Sinirli şekilde bağırmaya,bazıları ona kötü isimler takmaya ve hatta bazıları da küfürlü sözler söylemeye başlamışlardı.Derwall görevini bırakmaya zorlandı ve yerini deneyimsiz Franz Beckenbauer'e bıraktı.
Türkiyedeki oyunu yenilemek: Derwall bir turk kulübü olan galatasarayın teklifini kabul ederek bir çok kulübün teklifini geri çevirmesiyle gözlemcileri şok etti.ozamanlarda türk futbolu avrupada dikkat çekmiyor,kulüplerin ise uluslararası arenada hiç bir başarısı bulunmuyordu.derwall gibi uluslararası saygınlık ve tecrübesi olan birinin gelişiyle bu anlayış değişti ve galatasarayda çalıştıgı süre içerisinde türk futbolunun gelişme şansına yardımcı oldu.2 ulusal kupa ve bir türkiye kupası kazanmasının yanısıra,Derwall istanbulda gecirdigi zamanda batı avrupa egitim teknikleri ve taktik düşünceleri ile turk futbolunun gelişmesine katkıda bulundu.türkiyenin iki önemli koçu Fatih Terim ve Mustafa Denizli de bu zaman zarfında Derwalin yardımları ile yetiştiler.Derwall 1988 de turk milli takımının başına geçecegi söylentilerinin aksine galatasaraydan ayrıldı ve koçluktan emekli oldu,almanyaya dönerek emekliligin tadını cıkarmayı seçti.Türkiyedeki çalışmaları alman-türk ilişkilerinede katkıda bulundu,ve ankara universitesinde alman karşlıgı birinci snıf fahri doktora ile onurlandırıldı.(Bundesverdienstkreuz). 1991 de bir kalp krizi gecirdi ancak şu an düzelmiş durumda...
Medyadan:
Paris'te son 20 saniye. İspanya tribünleri gol sevinciyle ayakta... Yarı finali çantada keklik gören Alman futbolcular şaşkın... Ve bir adam var sahanın yanında duran; suskun. Almanlar'ın "Hauptling Silberlocke"u (Kızılderili şeflerinden Gümüş ****) işte o anda bir karar veriyor: "Alman Milli Takım Teknik Direktörlüğüm bitmiştir!"
"Gümüş ****", aylar sonra bile tekrar tekrar yaşadığı bu anların görüntüleriyle Atatürk Havalimanı'nda ilerlerken bir yandan da sürekli şunu sorar kendine: "57 yaşındayım. Ve artık dinlenmek istiyorum. Ama şimdi Doğu'nun sınırında yepyeni bir maceraya atılıyorum. Peki niye?"
Derken havaalanının son otomatik kapısı da açılır ve bambaşka bir dünyayla tokalaşır Derwall. Karşılayanları arasında kulübün ikinci Başkanı Alp Yalman, Türk millilerin kaptanı Fatih Terim ve asıl önemlisi "son ümidimizsin" der gibi bakan sarı-kırmızı gözler vardır.
Onun 21 yıl önce Türkiye'ye girdiği bu havaalanından şimdi çıkıp biz ona gidiyorduk. Foto-muhabiri arkadaşım Burak ve ben... Doğrusunu isterseniz sadece takımıyla bir bahar akşamı karşılaşanların anlayış gösterebileceği ölçüde belki saçma, mutlaka çok çocuksu ve pür bir sevinçle doluyduk. Üstelik baştan karar vermiştik Burak'la: "Biz bugün önce Galatasaraylı, sonra gazeteciyiz! Hele de takımının ilk şampiyonluğunu o beyaz saçlı adam sayesinde gören bir kuşak için tıpkı pirine uçan müritler gibiyiz..."
Sonunda Saarbrücken'i bulmuştuk ama önünde gri cip duran bu villanın kapısını tam bir buçuk saat önce çalmalıydık. Yoldaki kaza, mihmandarımızın azizliği, adresin yanlış kodlanması gibi gerekçeler hiçbir şekilde durumu kurtarmıyordu. Korka korka parmağımızı zile ***ürdük. Önce girişteki cam kapı bızzt etti, sonra yukarıdaki beyaz ahşap kapı açıldı ve saks mavisi kazaklı bir adamın gri pantolonu göründü. Başımı bile kaldıramadan çıktığım 10-15 basamak sonunda tam da beklediğim gibi bir ifadeyle karşılaştım: "Sizin ****nızı uçurmam gerekiyor!"
Burak'la nefes bile almıyorduk artık. Herhalde ikinci hamlesi kovmak olacak diye beklerken öfkeli şahin birden beyaz bir güvercin oluverdi: "Ama yapmayacağım! Haydi girin içeriye."
"Teşekkürler Derwall" Artık Derwall'in sade, sarı salonundaydık. Elinde bir şişe sodayla peşimizde dolanıp bize "Yoldan geldiniz, susamışsınızdır" diye su veriyor; kendiliğinden "Tuvalet şu tarafta" demek gibi halden anlayan ikramlarda bulunuyordu. Daha yeni komadan çıkmış, gelmeden önce "Son röportajı sizinle olabilir" diye uyarılar aldığımız biri için hayli misafirperver, hayli canlıydı. Onu bu kadar sıcak görünce ben de gevşeyip hazırladığım cümlelerimden birini gevelemeye başladım: "Sizinle tanışmak bizim için saklanamayacak kadar büyük bir mutluluk. İzin verir misiniz?"
Derwall ayakta durmuş, kaşları havada beni dinliyordu. Kendisine yaklaştığımı görünce merakla bakmaya devam etti. İçimde bütün Galatasaraylıların şükranıyla yanağından öpüp "Her şey için bir kez daha teşekkür ederiz efendim" dedim. Muzip gülüşlü Derwall 78 yaşında artık ipi göğüsleminin de verdiği rahatlıkla sordu: "Sen 15 yıl önce neredeydin?" | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:27 pm | |
| Benimse konuyu dağıtmaya hiç niyetim yok; 100'üncü yıl coşkusunu yaşayan tüm Cimbomlular adına içimizi döküp, andımızı okumaya devam ettim: "14 yıl boyunca her lig şampiyonluğunun bittiği gün bizim için bir kâbustu. Herkes bayraklarla caddelerde dolaşırken biz pencereleri kapatıp bitmeyen korna seslerine rağmen erkenden uyumaya çalışırdık. Derken beyaz saçlı bir adam geldi. Onun sayesinde iki yıl üst üste şampiyon olduk. Dört yıl sonra gitti ama onun ardından da Avrupa'da inanılmaz basanlara imza attık. Ve sonunda UEFA Kupası'nı kazandık. Avrupa Şampiyonu olduk. Şampiyonlar liginde çeyrek finale çıktık Süper Kupayı biz gördük. Dünya sıralamasında 10'a giren ilk Türk takımı bizdik. Üç yıldızı Fener'den önce biz taktık. Hatta Fener'in stadına bayrak bile diktik."
Ben böyle Allah ne verdiyse deyip, soluksuz giderken Derwall'in yüzünde açan gülleri fark ettim. Belli ki o da bütün Galatasaraylılar gibi bu cümlelerden inanılmaz keyif alıyordu. Fenerliler'le aramızdaki huysuz ve tatlı muhabbete de sığınarak Derwall'e asıl içimden geçeni soruverdim: "Bütün bu keyifleri yaşarken bile siz de Fener'e çok sinir olur muydunuz?" Denvall, "Bu da sorulur mu" der gibi yüzüme bakıp kesin bir ifadeyle yanıtladı: "Hem de nasıl! Her oynadığımızda!"
Derwall Türk futboluna Avrupa'ya açılma cesaretini veren yegâne isim. 12 Eylül darbesinden çıkmış, PKK diye bir dertle daha yeni tanışmış, AB'yi aklının ucundan bile geçirmeyen, mutsuz bir Türkiye'de futbol üzerinden de olsa "Eğer istersen kabından çıkabilirsin" ampulünü yaktı.
* Sizin bu durumla ilgili yorumunuz ne? Bunu gerçekten ben de bilmiyorum. (Kalp piliyle yaşayan ve yaklaşık bir ay önce gribal enfeksiyon tanısıyla kaldırıldığı hastanede şuurunu kaybedip, komaya giren Derwall her ne kadar sağlıklı görünüyor olsa da uzun esler vererek konuşuyordu). Sanırım sadece işimi yapmam yeterli oldu.
* Peki ne yaptınız da bu kadar başarılı oldunuz? İlk yaptığım şey kendi oyuncularımı seçmek oldu. Çünkü geldiğimde bana 35 oyuncu verdiler. Bu rakam çoktu. Ben onların içinden sadece en iyi olanlarını seçtim. Bu teknik direktörler için başarıya giden çok önemli bir adımdır.
* İkinci adım? İnsanlara hem aşağıdan hem de yukarıdan bakmanız lazım. Bir futbolcunun sadece nasıl oynadığı değil, karakteri de çok önemlidir. Bu yüzden ikinci işim onların karakterini disipline etmek oldu. Buna gerçekten ihtiyaç vardı.
* Zor oldu mu? Zordu, çünkü sorun Türk futbolcusunun mantalitesindeydi. Hayata ve futbola bakış açıları Almanlar'dan çok farklıydı. Örnek Arif! Akrobat gibiydi! Antrenmanda o akrobasi hareketlerini yapmasında hiçbir sakınca yoktu. Ama sahada oynarken yapmaması gerekirdi. Puan için oynuyorsunuz sahada ve ancak takım oyunu oynarsanız kazanabilirsiniz.
* Türk futbolcusu biraz "artist" mi demek istiyorsunuz? Hayır, öyle bir şey diyemem. Onlar çok iyi insanlar. Oyuncularımın hepsini çok sevdim. Ben de onlarla hep aynı şeyleri düşündüm, hissettim. En büyük sorunları antrenman sahalarının çim olmamasıydı. Tarla gibi çamur ve taş içindeydi. Antrenman yaparken sürekli yaralanıyorlar, her düştüklerinde canları acıyordu. Onlara bu sorunu halledeceğime söz verdim. Ve kulübe bir çim saha yapılmasını şart koştum. Böylece yaptıkları işi daha çok sevmeye başladılar. Bir çim saha sayesinde her şey birden değişmeye başladı.
* Kendilerine değer verildiğini hissedip özgüvenleri mi arttı? Bravo! Aynen böyle oldu. Ben de onlara hep kendi çocuğum gibi davrandım. Onların kulüpten alacakları transfer paralarından formalarına kadar her şeyleriyle ilgilendim. Birlikte Almanya'ya bile geldik.
Futbolcular çocuk gibidir * Özellikle o yıllarda Türk futbolunun yegâne sorunu hücum yapamamaktı. Siz Galatasaray'a gol atma cesaretini nasıl aşıladınız, bu da zor oldu mu? Eğer insanları kendinize inandıramazsanız onları kazanamazsınız da... Bana inandıkları için dediklerimi de aynen yaptılar. Biz orada tiyatro oynamadık, futbol oynadık. Bizi seyreden futbolseverlerin görmek istediği de buydu zaten.
* Ama onlara bu gücü verecek özel bir formülünüz olması lâzım; Ne söylediniz onlara da birden gol atmaya başladılar? Futbolcular çocuklar gibidir. Küçükken ne verirseniz öyle giderler. Ben onların sadece teknik direktörleri değildim, öğretmenleriydim de... Bir şeyi 'yapmayın' dediğimde yapmıyorlardı. Gerçekten benim sözümü dinlediler. Üstelik ben onları sadece gol atmaya değil, sürekli kırmızı ve sarı kart görmemeye de teşvik ettim. Hele de Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında... Her oynadıklarında bu kadar kart görmeleri feci bir şeydi. Baktım ki bu böyle olmayacak birbirlerine daha çok yaklaşmalarını sağlamak için bir gün her iki takımı da yemeğe çağırdım. Orada gördüm ki aslında birbirlerini zaten çok iyi tanıyorlar, sadece sahada oynarken düşman gibi davranıyorlarmış. Neden böyle yaptıklarını o zaman çok düşünmüştüm. Ve sonunda kendi kendime şöyle dedim: Bu konu artık benim sorunum değil! Bana burada düşen bir görev yok!
* Sizce neden böyle yapıyorlardı? Mesele şuydu: Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş için her takıma yenilebilirdiniz. Ama birbirlerine asla yenilmemeleri gerekiyordu. Bu dört büyük takım birbirlerine ne kadar yenilmezlerse kendilerini o kadar yukarıda görüyorlardı. Mesela Galatasaray Gençlerbirliği'ne yenilebilirdi, ama bir Fenerbahçe'ye yenilmesi korkunç bir şeydi. Bu bir şablondu. Bunun için de sahada her şeyi yapabilirlerdi.
* Bu psikolojinin lige heyecan katan tatlı bir tarafı da yok mu? Tabii, bu zaten futbolun bir parçası, yani "raconu"dur.
* Galatasaraylılara bir 100'üncü yıl mesajınız var mı? Her kazandıklarında ben de burada çok seviniyorum. Ama bir mesaj vermem zor. Çünkü zaten ben de bir Cimbom taraftarıyım. Futbolculara söyleyeceklerimi ise her birine tek tek mektup yazarak anlattım.
Bu Hagi'nin kendi birası... * Galatasaray taraftarına ilişkin aklınızda kalan nedir? Doğrusunu isterseniz dünyanın her tarafındaki taraftar aynıdır. Hepsinin içinde bir ateş yanar. G.Saraylılarda da bu ateşi gördüm.
* UEFA kupasını niye Beşiktaş, Trabzon, Fenerbahçe değil de Galatasaray aldı sizce? Benim şansım! (Kahkahalarla gülüyor)
* Tam da 100'üncü yılda şampiyon olamazsak ne düşünürsünüz? Her zaman bir kişi kazanır, o kadar üzülmeye gerek yok. Ama eğer kazanmazlarsa kendime sorarım: Ben nerede yanlış yapmışım diye...
* Sizce Hagi'nin bir hatası var mı? Bu onun birası, benim değil! (Almanların "her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır"a benzeyen böyle bir deyimleri var) Oyunculuğu çok hoşuma giderdi, gerisi onun problemi.
* Fatih Terim'e bir öneriniz var mı? Aslında hepsine bir şeyler söylemek istiyorum. Fatih benim kapitalimdi. Oyundan sonra, oyundan önce, antrenmanlarda düşüncelerimi hep onunla paylaşırdım. Mustafa'yla (Denizli) da aynıydı. Üçümüz çok iyi anlaşırdık. Fatih artık çok deneyimli bir isim. Her teknik direktörün durgun olduğu zamanları vardır. Fatih'in şu anda bir sorunu olsaydı mutlaka benimle paylaşırdı. Demek ki problemi de yok!
* Türk futbolunu nasıl görüyorsunuz? Ben her zaman skora bakarım ama üzüldüğüm şeyler de oluyor. Dünya üçüncüsü olmuş bir takım, bu kadar iyiyken neden statlardaki olaylara son veremiyor anlamıyorum. Mesela Beşiktaş maçındaki olaylara çok üzüldüm.
Şike olsaydı kontratımı yırtıp ülkeme dönerdim * Sizin zamanınızda oynanan bir Malatya-Beşiktaş maçı var. İddiaya göre Galatasaray, Beşiktaş'ı yenmesi için Malatyalı futbolculara prim olarak birer araba hediye etmiş. Siz böyle bir şey biliyor musunuz? Galatasaray mı yapmış? Bunu söyleyebilmeniz için benim önüme belge getirmeniz gerekir.
* Bir Galatasaraylı olarak böyle bir soruyu sormak benim için de kolay değil ama sormam lazım. Bu skandal Meclis'e bile yansıdı. 1990 yılına kadar İstanbul'daydım. Böyle bir şeyi bir kez bile ne gördüm ne de duydum.
* Olsa bilir miydiniz? Bilmem gerekir öyle değil mi? Eğer böyle bir durumla karşılaşsaydım o anda kontratımı yırtar, Galatasaray'ı bırakıp ülkeme dönerdim.
* Futbolda şike yok mu? Her zaman, her yerde buna uygun insanlar vardır. Bu bir kötü karakter işidir. Ama sporcu ****sıyla düşündüğünüzde böyle bir şeye asla izin vermezsiniz.
Devrim Sevimay 25.04.2005 | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:27 pm | |
| Şampiyonluklar:
Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1986-87 Şampiyon : Galatasaray Şampiyonun kadrosu : Simoviç, İsmail, Raşit, Erhan, Semih, Yusuf, Ahmet, Arif, Adnan, Muhammed, Cüneyt, Bülent, Uğur, Savaş, İlyas, Erkan, Mirsat, Prekazi Teknik Direktör : Jupp Derwall Gol kralı : Tanju Çolak (Samsunspor) 25 gol
Puan Cetveli O G B M A Y P Galatasaray 36 23 8 5 55 24 54 Beşiktaş 36 23 7 6 67 26 53 Samsun 36 19 11 6 56 22 49
Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1987-88 Şampiyon : Galatasaray Şampiyonun kadrosu : Simoviç, Hay- rettin, İsmail, Yusuf, Cüneyt, Erhan, Semih, İhsan, Nasır, Arif, Uğur, Muhammet, Raşit, Turgay, B. Savaş, K. Savaş, Dündar, İlyas, Tanju, Mirsat,Prekazi Teknik Direktör : Jupp Derwall Gol kralı : Tanju Çolak (GS) 39 gol
Puan Cetveli O G B M A Y P Galatasaray 38 27 9 2 86 35 90 Beşiktaş 38 22 12 4 68 29 78 Malatyaspor 38 17 11 10 64 61 61
Kitabı:
Futbol Basit Bir Oyun Değildir Jupp Derwall; Tercüme: Aydın Engin, Hasan Kuruyazıcı İş Bankası Kültür Yayınları; Mart 2004, 1.baskı, 13x19,5, 328 sayfa, Türkçe, K.Kapak. ISBN No: 975458575X
Mustafa Denizli
Mustafa Denizli kimdir?
(10 Kasım 1949, İzmir - ), Türk eski milli futbolcu ve teknik direktör.
İzmir'de Altay kulübünde 17 sene süre ile oynamıştır. Türkiye Süper Ligi'nin gelmiş geçmiş en iyi sol ayaklı futbolcularından birisidir. 1980 yılında 12 gol ile ligin en çok gol atan oyuncusu olmuştur. 1983 yılında Galatasaray'a transfer olmuştur, fakat 1983-1984 sezonunun sonunda futbolculuğu bırakmıştır. 10 kez Türk Milli Futbol Takımı için oynamıştır.
Alman Jupp Derwall'ın yanında olarak yardımcı teknik direktör olarak 3 sene Galatasaray'da kalmıştır. 1987 yılında Galatasaray teknik direktörü olmuş ve aynı yıl lig şampiyonu yapmıştır. Aynı sezon milli takımlar teknik direktörü olarak atanmıştır. 1988-1989 sezonunda takımına UEFA Şampiyonlar Ligi'nde yarı final oynatmıştır.
1989-1990 sezonunda , Denizli Almanya ikinci lig takımlarından Alemannia Aachen ile çalışmış. Bir sezon sonra Türkiye'ye geri dönmüş ve tekrar Galatasay'ın başına geçmiştir. Takım 1990-1991 sezonunda Türkiye Kupası kazanmış ve UEFA Kupası'nda çeyrek final oynamıştır. 1992 ile 1995 yılları arasında Kocaelispor'u ve daha sonra ikinci kez 2000 yılına kadar milli takımın başında bulunmuştur. 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda, Türkiye ülke tarihinde ilk kez çeyrek finaller oynamıştır, onun yönetimi altından. Fenerbahçe'yi 5 yıl aradan sonra 2000-2001 sezonunda lig şampiyonu yapmıştur. Denizli Fenerbahçe'nin lig şampiyonluğunu kazanmasını sağlayan ilk Türk teknik direktörüdür. 2 sene sonra Vestel Manisaspor'a geçmiştir. 2004 yılında, Denizli İran'ın Pas Tehran takımını çalıştırma başlamıştır.
Graeme Souness
Graeme Souness kimdir? 6/5/1953 Edinburgh doğumlu olan Graeme Souness İskoç futbolunun yetiştirdiği en önemli futbolculardan. Efsanevi Liverpool kadrosunda yer almış olan Souness sırasıyla Middlesbrough, Tottenham Hotspur, Liverpoll, Sampdoria ve Glasgow Rangers formalarını giydi.
1986 yılında Glasgow'a antrenör - oyuncu olarak tranfer oldu. Ve burada arka arkaya 5 Şampiyonluk yaşadıktan sonra 1991 sezonunun ortasında eski takımı Liverpool'a transfer oldu. İlk iki sezonunda ligi altıncı tamamlayan Souness 93/94 sezonunu tamalyamadan Liverpool'dan ayrıldı. 1995 / 1996 sezonunda Galatasarayın başına geçen Souness, takıma yeni getirdiği üç adalı futbolcuyu monte etmeye çalıştı. Dean Saunders, Mike Marsh ve Barry Venison takıma alışmakta zorluk çektiler. Sadece Saunders başarılı olurken diğer iki futbolcu sezonu tamamlayamadan takımdan ayrıldılar. Souness ligde 4. sırada yer alırken kazandığı Türkiye Kupası onu takımın başında bırakamadı. Daha sonra Southampton, ikinci lige düşen Torino ve en son olarak Benfica takımlarını çalıştıran Souness pek bir varlık gösteremedi.oradan adaya gidien gali çalıştırıcı önce 2000-2004 arası eski öğrencisi tugayıda takımına katarak Blackburn Rovers ı çalıştıredı oradan 2004de Newcastle United takımının başına geçmiştir.
11 nisan 1996 'da ki ilk maçı ali sami yen 'de dean saunders 'ın 5. dakikada penaltıdan attığı gol ile geçen galatasaray 'ın turkiye kupasi finali ikinci ayak maçında kadikoyde oynadığı müsabakadır.
galatasaray sahaya brad friedel, feti okuroglu, bulent korkmaz, ulrich van gobbel, arif erdem, suat kaya, hakan unsal, tugay kerimoglu, ergun penbe, dean saunders ve hakan sukur 11'i ile çıkmış, 33. dakikada aykut kocaman 'ın attığı gol ile uzayan maçta son sözü 116. dakikada dean saunders söylemiş ve galatasaray kupayı kazanmıştır.
maçtan sonra teknik direktör graeme souness sahanın ortasına galatasaray bayrağını 3 kerede saplamış ve ulubatli souness ismini almıştır.
Karıyer:
Oyuncu
* Tottenham Hotspur 1971-1973 * Montreal Olympique 1972 * Middlesbrough 1973-1977 * Liverpool 1977-1984 * Sampdoria 1984-1986
Oyuncu-Menejer
* Rangers 1986-1991
Menejer
* Liverpool 1991-1994 * Galatasaray 1995-1996 * Southampton 1996-1997 * Torino Calcio 1997 * SL Benfica 1997-1999 * Blackburn Rovers 2000-2004 * Newcastle United 2004-2006
Klüp başarıları:
Futbolculuk başarıları
Tottenham Hotspur
Kazanılan
* 1968/69 FA genç takım kupası
Middlesbrough FC
Kazanılan
* 1973/74 Football League İskoçya Lig (Level 2)
Liverpool FC
Kazanılan
* 1977/78 European Cup * 1978/79 League Championship (Level 1) * 1979/80 Charity Shield * 1979/80 League Championship (Level 1) * 1980/81 Charity Shield * 1980/81 League Cup * 1980/81 European Cup * 1981/82 League Cup * 1981/82 League Championship (Level 1) * 1982/83 Charity Shield * 1982/83 League Cup * 1982/83 League Championship (Level 1) * 1983/84 League Cup * 1983/84 League Championship (Level 1) * 1983/84 European Cup
ikincilik
* 1977/78 League Championship (Level 1) * 1978/79 European Super Cup * 1981/82 Intercontinental Cup * 1983/84 Charity Shield
Sampdoria
Kazanılan
* 1984/85 Italya Kupası
Rangers
Kazanılan
* 1986/87 İskoçya Kupası * 1986/87 İskoçya Premier lig (Level 1) * 1987/88 İskoçya Kupası
ikincilik
* 1988/89 İskoçya Kupası
Menejerlik başarıları:
Rangers
Kazanılan
* 1986/87 İskoçya Kupası * 1986/87 İskoçya Premier lig (Level 1) * 1987/88 İskoçya Kupası * 1988/89 İskoçya Kupası * 1988/89 İskoçya Premier lig(Level 1) * 1989/90 İskoçya Premier lig (Level 1) * 1990/91 İskoçya Kupası * 1990/91 İskoçya Premier lig(Level 1) (5. şampiyonluğa giderken takımı braktı)
ikincilik
* 1988/89 İskoçya Kupası * 1989/90 İskoçya lig Kupası
Liverpool
Kazanılan
* 1991/92 FA Cup
ikincilik
* 1992/93 Charity Shield
Galatasaray
Kazanılan
* 1995/96 Türkiye Kupası * 1996/97 Turkish Super Kupası
Benfica
ikincilik
* 1997/98 Portekiz League Championship | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:27 pm | |
| Fatih Terim
Fatih Terim kimdir?
1953 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Altı yaşından itibaren, bir ayağı aksak olduğu için "Topal Talat" lakabıyla çağrılan babasıyla birlikte birçok ağır işte çalışır.
Bir yandan da mahalle arasında futbol topunu ayağına değdirmeden yapamamaya başlamıştır. Okul hayatı, futbol kadar cazip gelmez. Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsüne girer fakat 2. sınıfta devamsızlıktan okulu bırakmak zorunda kalır. 1969'da henüz 16 yaşındayken formasını giymeğe başladığı Adanademirspor'la futbol hayatı başlar.
Adanademirspor genç takımında kimse para almazken bir tek Fatih Terim maaş almaktadır. Maaşı 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para Fatih'e gizlice verilmektedir. Üç yıl içerisinde Adanademirspor'da takım kaptanlığına kadar yükselir. İlk kez kaptanlık pazubentini koluna geçirdiği andaki heyecanını hiç bir zaman unutmayacaktır. Takım çıkış tüneline geldiğinde, arkadaşlarına 'bir kaptanın söylemesi gerektiğini söyleyerek' sahaya son sürat koşar. Bir an duraksar, çünkü arkasında kimse yoktur: " Öyle hızlı koşmuşum ki kimse bana yetişememiş." Fatih Terim 6 yıl daha Adanademirspor formasını giyer.
1972 yılında, Santrafor Fatih, yeşil sahalarda fırtına gibi eserken, futbol otoritesi Fatih Somer ve Genç Milli Takım Antrenörü Gündüz Tekin Onay'ın dikkatini çekmekte gecikmez. Milli takıma çağrılır. Futbolculuk döneminde hayatını değiştiren en önemli maç ise Adanademirspor'un Galatasaray'ı 1-0 yendiği maç olur.
Doksan dakika boyunca oynadığı futbolla göz doldurur. Milli takımla birlikte gittiği Romanya maçı sonrası yıldırım hızıyla nasıl Galatasaray'lı olduğunu şöyle anlatır. "Romanya milli maçından sonra İstanbul'a dönmüştük. Galatasaray'lılar beni havaalanından alıp kulübe ***ürdüler. Bu arada Adanademirspor'lular araya girmek istediler ama ben kararımı vermiştim. Galatasaray'a gönülden 'evet' dedim." Ve Galatasaray Kulübü'ne 1 milyon 650 bin liraya transfer olur. O artık Galatasaray'lı Fatih'tir.
FUTBOLCUYKEN DE ÇOK BAŞARILIYDI
Sahalarda çizdiği lider, hırçın futbolcu portresi, bir maçta hakeme tükürmesiyle daha da sert bir görünüm alır. Galatasaray taraftarı Fatih'ten memnundur. Formasının hakkını verir, başarıya kodlanmış hırsını sarı-kırmızı renkler için döktüğü terlerle akıtır. Fakat bu onbir sene boyunca Fatih Terim hiç şampiyonluk yaşayamaz.
Şampiyonluk yaşayamasa da milli takımda çizdiği grafik onu takın değişmez oyuncusu yapmıştır. 51 kez milli formayı giyer, A Milli Takımı'nda oynama rekorunu 1984 yılından 1995'e kadar elinde tutar. İlk milli maçına İsviçre ile deplasmanda 1-1 berabere kalınan 20 Nisan 1975 tarihinde çıkar. Son milli maçının skoru da yine beraberlik olacaktır. 4 Nisan 1984'te oynanan Türkiye-Macaristan maçı golsüz berabere bitecektir. Rekorunun kırılmasını görmesi için 11 yıllık müddetin geçmesi gerekecektir
6 Eylül 1995 tarihinde İstanbul'da Macaristan'a karşı oynadığımız Avrupa Futbol Şampiyonası grup maçında Oğuz Çetin bu rekoru ele geçirir. Fatih Terim ise 1995'te teknik direktör olarak ay-yıldızlı takımın başına çoktan geçmiş olacaktır. Yani, rekorunun takımda yer verdiği bir futbolcusu tarafından kırılışına tanıklık edecektir.
Fatih Terim jübilesi için sahaya helikopterle inerek, futbolculuk hayatına son noktasını renkli kalemle atmış oldu.
Fatih Terim isminin çevresinde dönmeye başladığımızda futbolla uzaktan yakından alakalı herkesin aklında kalan 'muhteşem jübile'nin unutulur gibi olmadığını fark etmeniz uzun sürmüyor. 18 yıllık futbol yaşamının 11 koca yılını verdiği Galatasaray'dan, yeşil sahalardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan ayrılma zamanıdır. Havasından geçilmez bir futbol şovunun en şatafatlı vedası... Sarı-kırmızı konfetiler uçuşurken sahada Galatasaray-Trabzonspor maçı oynanır... Sadece sahayı değil kırmızı karanfilleri de birbirine katar helikopterin sesi ve nefesi... Santra noktasına inen helikopter de kaptan Fatih gözükür, alkış kıyamet... "Formam gözüksün diye kapıyı da açacaktık. Çok korktum, yanımdakinin omzunu çürütmüşümdür herhalde. Bu arada maç devam ediyordu ama halk toplanmıştı, polis de. Biz tur atıyorduk, hiçbir şey görünmüyordu maçta. Tam helikopterle o kalabalığın üzerine geliyorduk, bir rüzgar! Herkesin şapkası uçtu tabii. Ve böylelikle boşaldı saha içindeki kalabalık."
TEKNİKDREKTÖRLÜK HAYATI
Terim utbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kurslarına gider. Ankaragücü'nü iki Göztepe'yi bir yıl çalıştırır.
1990-1993 tarihleri arasında Ümit Milli Takım hocalığını A Milli Takım Teknik Direktörlüğü izler. A Milli Takım Teknik Direktörü olarak ilk maçına Ekim 1993'te çıkar. Türk futboluna attığı başarı imzaları birbiri ardına sıralanmaya başlar. Dönüm noktası olarak ise İnönü Stadı'nda oynanan ve 2-1 Türkiye'nin galibiyetiyle sonuçlanan İsveç maçını gösterir. Türk milli takımını 1996 Haziran'ında İngiltere'de oynanan Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine taşıyan hoca odur.
Daha sonra Galatasaray?ın başına geçen İmparator, takımı dört yıl üst üste şampiyon yapar. Takımın mali problemlerinden futbolcunun psikolojisine kadar ilgilenen bir teknik drektördür Fatih Terim. Karizmatik kişiliğiyle ödenmeyen paralar karşısında tavır takınan futbolcularını ikna eder ve takımda tek sorumlunun kendisi olduğuna inandırır. Bu istikrar en nihayetinde Türk Futbol tarihinde bir ilkin daha gerçekleşmesini sağlar. Galatasaray?ı UEFA kupasını kazandırır.
1999-2000 Sezonu'nda Galatasaray'a UEFA Kupası'nı kazandıran Fatih Terim, kariyerini İtalya Futbol 1.Lig takımlarından Fiorentina'nın Teknik Direktörü olarak sürdürdü. Bu takımdaki başarılarıyla İtalyan futbol kamuoyunun dikkatlerini üzerine topladı. 2001-2002 futbol sezonunda ise dünyaca ünlü Milan takımı ile anlaştı. Fakat ilk yarının ortasında görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
Fatih Terim'in yaşamından kesitler...
Adana Demirspor Günleri... Yıl 1953. Baba Talat Terim, oğlunun futbolcu olması için dualar eder. Terim ailesine Fatih'ten sonra iki yeni üye daha katılır, iki kız kardeş. Terimin "Adana'nın göbeğinde topraksız bir emekçi çocuğuydum dediği günler... Altı yaşından itibaren, bir ayağı aksak olduğu için "Topal Talat" lakabıyla çağrılan babasıyla birlikte birçok ağır işte çalışır. Ayakta kalmanın yollarını küçük yaşlarda öğrenmeye başlar. Böylece ileride, meydan okumaktan usanmayan, kaybetme korkusu olmayan, gücünü sabırdan ve çalışma hırsından alan Fatih Terim'in karakterinin temelleri atılır.
Bir yandan da mahalle arasında futbol topunu ayağına değdirmeden yapamamaya başlamıştır. Okul hayatı, futbol kadar cazip gelmez. Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsüne girer fakat 2. sınıfta devamsızlıktan okulu bırakmak zorunda kalır. 1969'da henüz 16 yaşındayken formasını giymeğe başladığı Adanademirspor'la futbol hayatı başlar. Adanademirspor genç takımında kimse para almazken bir tek Fatih Terim maaş almaktadır. Maaşı 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para Fatih'e gizlice verilmektedir. Üç yıl içerisinde Adanademirspor'da takım kaptanlığına kadar yükselir. İlk kez kaptanlık pazubentini koluna geçirdiği andaki heyecanını hiç bir zaman unutmayacaktır. Takım çıkış tüneline geldiğinde, arkadaşlarına 'bir kaptanın söylemesi gerektiğini söyleyerek' sahaya son sürat koşar. Bir an duraksar, çünkü arkasında kimse yoktur: " Öyle hızlı koşmuşum ki kimse bana yetişememiş." Fatih Terim 6 yıl daha Adanademirspor formasını giyer.
1972 yılında, Santrafor Fatih, yeşil sahalarda fırtına gibi eserken, futbol otoritesi Fatih Somer ve Genç Milli Takım Antrenörü Gündüz Tekin Onay'ın dikkatini çekmekte gecikmez. Milli takıma çağrılır. Futbolculuk döneminde hayatını değiştiren en önemli maç ise Adanademirspor'un Galatasaray'ı 1-0 yendiği maç olur. | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:28 pm | |
| Doksan dakika boyunca oynadığı futbolla göz doldurur. Milli takımla birlikte gittiği Romanya maçı sonrası yıldırım hızıyla nasıl Galatasaray'lı olduğunu şöyle anlatır. "Romanya milli maçından sonra İstanbul'a dönmüştük. Galatasaray'lılar beni havaalanından alıp kulübe ***ürdüler. Bu arada Adanademirspor'lular araya girmek istediler ama ben kararımı vermiştim. Galatasaray'a gönülden 'evet' dedim." Ve Galatasaray Kulübü'ne 1 milyon 650 bin liraya transfer olur. O artık Galatasaray'lı Fatih'tir.
***
1953 yılının 14/Eylül 'ünde Adana 'nın eski mahallelerinden Çınarlı 'da dünyaya gelmiş Fatih Terim... Üç çocuklu, fakir bir ailenin en büyük çocuğu olduğu için, kendini bildi bileli çalışmak zorunda kalmış... İki tekerlekli el arabasında Antep fıstığı satan babasının yanında başlamış çalışma hayatı...Ama bir gün, başında figürler yaptığı arabayı elinden kaçırıp fıstıkları dağıtınca, babsından hiç unutamadığı o müthiş tokadı yemiş...
Bir anlamda, 'Şımarıklığa paydos' olmuş butokat Fatih'in hayatında... Ondan sonra herşeyi ciddiye almayı öğrenmiş...Zaten hayatının en ciddi işiyle de o yaşlarda tanışmış: Futbol...
Futbola başladığı Adana Demirspor'un altyapı teknik sorumlusu Coral Aydınoğlu 'na göre, Fatih 'in sadece iyi futbolcu değil, lider futbolcu olacağı o günlerden belliymiş...1973-74 sezonunda Adana Demirspor 'dan Galatasaray 'a transfer olduğu zaman da liderlik yönünü hemen ortaya çıkarmış Fatih Terim...Bir dönem birlikte futbol oynadığı Cüneyt Tanman 'ın deyişiyle, dah o zamandan liderliğe soyunarak, takımın ağabeyleri arasında yer edinmeye çalışmış... Fatih 'le 6 yıl aynı takımda oynayan Gökmen Özdenak ise daha açık konuşuyor: Fatih 'in liderlik yönü şöylede yorumlana bilir: O, insanları yönlendirmeyi ve kullanmayı çok sever. Birlikte oynadığımız altı yıl boyunca getir ***ür işlerini yaptırdığı kendinden küçüklerden biri de, şimdiki yardımcısı Müfit Erkasap 'tı...
**** yaran topçu
Hayatı kavgalarla dolu futbolcu Fatih 'in... Şişli'de bir gece kulübünde Emniyet Müdürü Gündüz Alp 'in burnunu kırmış...Bir pek yakından ilgilendiği Müjde Ar 'ın çevresinde dolaşıyor diye bozulduğu Turgay Canyurt adında bir delikanlının gazinoda ****sını yarmış...Kendinden çok uzun boylu olan Fenerli Erol TOGAY'ı bir **** darbesiyle yere sermiş...Stad içinde görevli polislerin üzerine yürümüş...Takım arkadaşına kırmızı kart gösteren hakeme ****yı yapıştırmış...Bir başka maçta yan hakemin suratına tükürmüş...Bütün bunların cezasını çekmiş tabii; ama uslanması 1982 yılında eşi Fulya Hanım 'la evlenmesinden sonra gerçekleşmiş...
Fatih Hoca da Paris 'te okumuş...Adana 'dan gelip, ceketi omuzunda, tesbihi elinde, pavyon muhabbeti dilinde dolaşan bir delikanlının: Paris 'te eğitim görmüş bir genç kızla mutlu bir evlilik sürdürebileceğine kimse ihtimal vermemiş önceleri...Fatih Terim, bu çelişkiye bir espri getiriyor:
'N'olmuş yani; biz de Paris 'te okuduk. Adana'da Güneyin Paris'i değil mi?...'
Aradaki kültür farkı hiç sorun olmamış...Fulya Hanım Fatih'in doğallığından etkilenmiş, Fatih de onun birikiminden...Sonuçta konuşarak,tartışarak ve kendi deyişleriyle 'Birlikte büyüyerek' halletmişler herşeyi...Şimdi kızları Merve ve Buse'yle mutlu bir hayatları var...Ailesinden çok futbolcuılarına vakit ayıran Fatih Hoca, 'Biz realist bir aileyiz. Ben ekmeğimi bu işten kazanıyorum. Ayrıca, zaman zaman olan ayrılıklar bir özlem doğuruyor. Dönüşümüzde sevgimiz daha da pekişiyor' diyor...Fulya Hanım 'da bu görüşe katılıyor olmalı ki, eşinden manevi desteğini hiç esirgememiş yıllar boyu...
Fatih bir megaloman mı?
11 yıl futbol oynadığı Galatasaray forması altında tek lig şampiyonluğu bile yaşayamayan Fatih Terim, şimdi bu takımı teknik direktör olarak başarından başarıya koşturuyor...Kırılması çok güç rekorlara imza atıyor...Kimine göre, Fatih futbolculuğundaki kupasızlığın acısını çıkarıyor şimdi...Kendisine 'Uğursuz' diyenlerden öcünü alıyor...Ve bu olağanüstü başarıyı sergilerken, 'Ben tarihe geçtiğimi bilecek kadar Türk futbolundaki zeki adamlardan biriyim' diyor...Peki kendisi bir megaloman mı? Bunu kendiside kabul ediyor zaten...'Eee, kolay değil tabii...Hep lider olmaya alışmışız bir kere' diyor...
Fatih Terim. Namıdiğer “imparator”. İşte Türk futbol tarihine altın harflerle imzasını atan ve dünya futboluna da damgasını vuran bir teknik adam. İşte Fatih Terim’in her zaman önüne koyduğu hedeflere göre yönlendirdiği bir hırsın ve yükselişin hikayesi. 18 Mayıs— Türk futbol tarihinde büyük bir başarıya imza atarak UEFA Kupası’nı kazanan Galatasaray’ın başarılı teknik direktörü Fatih Terim’in, Adana Demirspor’da başlayıp Galatasaray’da süren futbol yaşamının kısa hikayesi...
Yıl 1969, 16 yaşındaki Fatih Terim Adanademirspor’da futbol yaş***** başlar. O zamanlar genç takımda kimseya para verilmezken, bir tek o maaş almaktadır. Maaş 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para gizli gizli verilir. Santrafor mevkiindeki başarılı futbolu ve geçen üç yıl sonunda kaptanlık pazubentini koluna geçirir. Ve altı yıl Adanademirspor formasını giyer. 1972 yılında futbol otoritesi Fatih Somer ve genç milli takım antrenörü Gündüz Tekin Onay’ın dikkatini çeker. Fatih Terim böylece milli takıma çağrılır. Onun hayatını değiştiren en önemli maçsa Adanademirspor’un Galatasaray’ı 1-0 yendiği karşılaşma olur. Ortaya koyduğu başarılı futbolla göz dolduran Terim, milli takımla birlikte gittiği romanya maçı sonrası Galatasaraylı olur. 1996 yılında aldığı transfer ücretiyse 1 milyon 650 bin liradır. O artık Galatasaraylı Fatih’tir. Sarı-kırmızılı ekipte kendisine libero görevi verilir. Formasının hakkını her maçta ortaya koyduğu futbolla tüm sporseverlere gösterir. Sahadaki hırçın futbolu, liderlik vasfı ve bir maçta hakeme tükürmesiyle sahaların zapdedilmez bir oyuncusu olur. Günler, aylar, yıllar derken zaman akıp gider. Ancak oynadığı dönemde hiç lig şampiyonluğu yaşayamaz. Türkiye kupası, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, TSYD ve Donanma kupalarında teselli bulur. Fatih Terim Galatasaray’daki başarısını milli takımda da sürdürür. 51 kez milli olarak 1984’ten 1995’e kadar o dönemin rekorunu uzun süre elinde tutar. 18 yıllık futbol yaşamının, 11 yılını verdiği Galatasaray’dan, yeşil sahalardan ve tezahuratlardan ayrılma zamanı gelmiştir. Terim Galatasaray-Trabzonspor maçıyla futbol hayatına son noktayı koyar. Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kurslarına giden Fatih Terim, 1988-89 sezonunda ilk teknik adamlık görevini Ankaragücü’nde yaptı. Göztepe’yi bir yıl çalıştırdı. 1990-1993 tarihleri arasında Ümit Milli Takım hocalığını, A Milli Takım teknik direktörlüğü izler. İlk maçına da Ekim 1993 yılında çıkar. Millilerimiz ilk kez 1996 yılında Avrupa Futbol Şampiyonasına katılır. Elemelerde ortaya koyduğu başarılı futbolla göz doldurur. 1996 yılı 1 temmuz itibariyle Galatasaray’da ikinci Fatih Terim dönemi başlar. Bu dönem sadece sarı-kırmızılı takım için değil, Türk futbol tarihinde de önemlidir. Teknik direktör Fatih Terim’li Galatasaray bu dönemde lig şampiyonu olur. Cumhurbaşkanlığı kupasını da müzesine ***ürür. Başarı sadece bunlarla sınırlı kalmaz. Avrupa kupalarında da başarılı futboluyla göz doldurur. | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:28 pm | |
| 1997-98, 1998,99, 1999,2000 sezonlarında da sarı-kırmızılı ekip Türkiye ligine damgasını vururken, Avrupa’da da başarılar birbirini izler. Şampiyonlar Ligi’nde aldığı sonuçlarla Türk futbolunun çıkışını kıtalara taşır. Sarı-kırmızılı ekip birbiri ardına bu başarılara imza atarken, taraftar da teknik direktörleri Fatih Terim’i “imparator” ünvanıyla ödüllendirir. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde grubunda Milan’ı son maçta yenerek UEFA Kupas’ına katılmaya hak kazanan Fatih Terim’li Galatasaray, zorlu maçlar sonrası UEFA Kupası finalini Arsenal’la oynama hakkını kazandı. Uzatmalarla birlikte 120 dakika golsüz sonuçlandı. Ve penaltı atışları sonrasında Türk futbol tarihinde ilkkez bir Türk takımı UEFA Kupası’na damgasını vuruyordu. Sarı-kırmızılıların olduğu kadar, herkesin gönlünde taht kuran “İmparator Fatih Terim” böylece Avrupa’ya da damgasını vurmuş oluyordu.
JUPP DERWALL'DEN
Terim'e övgü
"... takımın kaptanı Fatih (Terim) kişilikli bir insan, tepeden tırnağa bir spor adamıydı. Herzaman başkalarına yardıma hazırdı. Onu zor etki altına alabilir, ancak doğru bir dava adına her zaman yanınıza çekebilirdiniz. Herkes için iyi bir örnek, cana yakın bir dost ve can yoldaşıydı... Sporun kurallarına uymayanların ise ondan çekecekleri vardı. Yüksek görev bilinci, aklı ve hayalperestliğe düşmeyişi, başka bir şeye müsaade etmiyordu.
Sanırım, ondan pek hoşlanmayanlar da vardı. Bazıları onu pek saydam bulmuyorlar ve ayrıca kendini beğenmiş biri olarak tanımlıyorlardı. Ben ise onu yeterince tanıyordum ve çevresine koruyucu bir kalkan ördüğünü, bu şekilde, özellikle kaybedilmiş ya da kötü oynanmış maçlardan sonra karmaşık duygular içinde futbola sırtını dönenlere cansıkıntısını yansıtmamak adına, herkese, alçakgönüllü ve ağırbaşlı tarafını göstermediğini biliyordum."
Türkiye Anıları kitabında Terimden böyle bahsetmiş büyük usta Dewall
Galatasaray kariyeri:
Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1996-97 Şampiyon : Galatasaray Şampiyonun kadrosu : Hayrettin Demirbaş, Cengiz Dülgeroğlu, Mehmet Duymazer, Volkan Kilimci, Ulrich Van Gobbel, Bülent Korkmaz, Feti Okuroğlu, Tugay Kerimoğlu, Vedat İnceefe, Ümit Davala, Hakan Ünsal, Hakan Şükür, Gheorghe Hagi, Sebastian Filipescu, Adrian Knup, Bekir Gür, Arif Erdem, Suat Kaya, İlyas Kahraman, Ergün Penbe, Okan Buruk, Mert Korkmaz, Ufuk Talay, Evren Turhan, Emre Belözoğlu, Adrien İlie Teknik Direktör : Fatih Terim Gol kralı : Hakan Şükür (GS) 38 gol
Puan Cetveli O G B M A Y P Galatasaray 34 25 7 2 90 30 82 Beşiktaş 34 22 8 4 88 26 74 Fenerbahçe 34 22 7 5 79 25 73
Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1997-98 Şampiyon : Galatasaray Şampiyonun kadrosu : Volkan Kilimci, Mehmet Bölükbaşı, Bülent Korkmaz, Vedat İnceefe, Ümit Davala, Suat Kaya, Tugay Kerimoğlu, Hakan Şükür, Ergün Penbe, Fatih Akyel, Osman Coşkun, Okan Buruk, Arif Erdem, Hakan Ünsal, Emre Belözoğlu, Gheorghe Hagi, Sebastian Filipescu, Gheorghe Popescu, Adnan İlgin, Feti Okuroğlu, Mehmet Gönülaçar, Cengiz Dülgeroğlu, Adrien İlie, Ceyhun Eriş, Ion Lutu, Ufuk Talay, Serkan Boyar, Kerem İnan Teknik Direktör : Fatih Terim Gol kralı : Hakan Şükür (GS) 32 gol
Puan Cetveli O G B M A Y P Galatasaray 34 23 6 5 86 43 75 Fenerbahçe 34 21 8 5 61 25 71 Trabzon 34 19 9 6 68 42 66
Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1998-99 Şampiyon : Galatasaray Şampiyonun kadrosu : Taffarel, Fatih, Popescu, Bülent, Ufuk, K.Hakan, Suat, Tolunay, Tugay, Emre, Hagi, Ergun, B.Hakan, Arif Teknik Direktör : Fatih Terim Gol kralı : Hakan Şükür (GS) 19 gol
Puan Cetveli O G B M A Y P Galatasaray 34 23 8 3 85 30 77 Beşiktaş 34 22 8 4 55 26 74 Fenerbahçe 34 21 6 7 80 28 69
Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1999-2000 Şampiyon : Galatasaray Şampiyonun kadrosu : Taffarel, Fatih, Popescu, Capone, Bülent, Okan, Ümit, K.Hakan, Suat, Ahmet, Tugay (yarım sezon), Emre, Hagi, Ergün, Marcio, B.Hakan, Arif Teknik Direktör : Fatih Terim Gol kralı : Serkan Aykut (Samsunspor) 30 gol
Puan Cetveli O G B M A Y P Galatasaray 34 24 7 3 77 23 79 Beşiktaş 34 23 6 5 74 27 75 G.Antep 34 17 11 6 49 27 62
Türkiye kupası
1999-00 Galatasaray Antalyaspor 5-3 Galatasaray 1998-99 Galatasaray Beşiktaş 0-0 2-0 Galatasaray
UEFA kupası
1999 - 2000 Sezonu Şampiyonlar Ligi'ni 3. sırada bitiren Galatasaray, UEFA Kupası'na 3. Tur'dan devam etme hakkını kazandı.
Tur UEFA Kupası Skor Tarih 3. Tur 1. Maç Bologna Galatasaray 1-1 23.11.1999 3. Tur 2. Maç Galatasaray Bologna 2-1 09.12.1999 4. Tur 1. Maç B.Dortmund Galatasaray 0-2 02.02.2000 4. Tur 2. Maç Galatasaray B.Dortmund 0-0 09.02.2000 Çeyrek Final 1. Maç R. Mallorca Galatasaray 1-4 16.02.2000 Çeyrek Final 2. Maç Galatasaray R. Mallorca 2-1 23.02.2000 Yarı Final 1. Maç Galatasaray Leeds United 2-0 06.04.2000 Yarı Final 2. Maç Leeds United Galatasaray 2-2 20.04.2000 FİNAL Galatasaray Arsenal 4-1 17.05.2000
Normal süresi ve uzatma dakikaları 0-0 eşitlikle sona eren Galatasaray - Arsenal UEFA Kupası Final Maçı'nda, penaltı atışları sonucu İngiliz temsilcisine 4-1'lik üstünlük sağlayan Galatasaray, 1999 - 2000 Sezonu UEFA Kupası Şampiyonu oldu. KUPA BİZİİİİİİİM!!!!!!! 00:30 UEFA Kupası kaptan Bülent'in ellerinde Ve kupa biziiiiiiim... Dördüncü atışlar:GALATASARAY:4-ARSENAL:1 Popescu attı; Üçüncü atışlar: GALATASARAY:3-ARSENAL:1 Ümit attı; Vieira kaçırdı İkinci atışlar: GALATASARAY:2-ARSENAL:1 Hakan ve Bergkamp attı İlk atışlar: GALATASARAY:1-ARSENAL:0 Ergün attı; Suker kaçırdı
UEFA Kupası Kimler kazandı Wenger: Şanslar yüzde 50Arsenal logosu Arsenal Teknik Direktörü Arsen Wenger, Her iki takımın kupa için şanslarının eşit olduğunu söyledi. Wenger, "iki ekip de şu an çok formda. Galatasaray Türkiye'de lig ve kupa şampiyonluğunu kazandı. Biz de İngiltere Ligi'nde iyi bir sezon geçirdik. Finalde her şey olabilir" dedi.
FİNALE NASIL GELDİ
ŞAMPİYONLAR LİGİ 2. Eleme Turu R. Wien-G.Saray 0-3 G.Saray-R. Wien 1-0 G.Saray-H. Berlin 2-2 Milan-G.Saray 2-1 Chelsea-G.Saray 1-0 G.Saray-Chelsea 0-5 H. Berlin-G.Saray 1-4 G.Saray-Milan 3-2 UEFA KUPASI 3. TUR Bologna-G.Saray 1-1 G.Saray-Bologna 2-1 4. TUR B.Dortmund-G.S. 0-2 G.S.-B.Dortmund 0-0 ÇEYREK FİNAL R.Mallorca-G.Saray 1-4 G.Saray-R.Mallorca 2-1 YARI FİNAL G.Saray-Leeds U. 2-0 Leed U.-G.Saray 2-2
FİNALE NASIL GELDİ
ŞAMPİYONLAR LİGİ Fiorentina-Arsenal 0-0 Arsenal-AIK 3-1 Barcelona-Arsenal 1-1 Arsenal-Barcelona 2-4 Arsenal-Fiorentina 0-1 AIK-Arsenal 2-3 UEFA KUPASI 3.TUR Arsenal-Nantes 3-0 Nantes-Arsenal 3-3 4.TUR Arsenal-Deportivo 5-1 Deportivo-Arsenal 2-1 ÇEYREK FİNAL Arsenal-W.Bremen 2-0 W.Bremen-Arsenal 2-4 YARI FİNAL Arsenal-Lens 1-0 Lens-Arsenal 1-2 | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:29 pm | |
| DK:120 Uzatma dakikaları sona erdi. Kupanın sahibini penaltı atışları belirleyecek. DK:117 Hasan Şaş sarı kart gördü. DK:115 Arsenal'de oyuncu değişikliği, Overmars çıktı; yerine Suker girdi. DK:114 Hakan Şükür, cezasahası içinde önünden geçen topa dokunamadı. DK:112 Taffarel kalesinde adete devleşti; üst üste iki mutlak gol pozisyonunda müthiş kurtarışlar yaptı. DK:109 Taffarel, inanılmaz bir kurtarış yaptı. Henry'nın bom boş pozisyonda vurduğu **** vuruşunda ağlara giden topu kale çizgisinden çıkardı. DK:106 Galatasaray oyuncu değiştirme haklarını kullandığı için sakatlanan Kaptan Bülent, kolu bandajlı olarak oyuna devam edecek. DK:105 Uzatma devrelerinin ikincisi başladı. DK:105 Uzatma devrelerinin ilki sona erdi; durum 0-0 DK:104 Galatasaray sahada 9 kişi; Bülent sakatlığı nediniyle saha kenarına alındı. DK:100 Galatasaray 10 kişi kaldıktan sonra kalesinde daha çok tehlike yaşıyor. Kale sahası içindeki karanbolde, Arsenal ileri uç oyuncularının vuruşunda top savunma oyuncularından kornere çıktı. DK:95 Galatasaray'da oyuncu değişikliği; Arif'in yerine Hasan Şaş oyunda. DK:94 Hagi'nin kırmızı kart gördüğü pozisyon sonrasında, Adams da sarı kart gördü. DK:94 Galatasaray'da Hagi, Adams ile girdiği mücadele sonrasında kırmızı kart gördü; Galatasaray 10 kişi. DK:90 Uzatma devrelerinin ilki, İspanyol hakemin çalan düdüğü ile başladı. DK:90 Karşılaşmanın normal süresi 0-0 sona erdi. Şimdi "altın gol" kuralının uygulanacağı uzatma dakikaları oynanacak. 15'er dakikalık iki devre halinde oynanacak uzatma dakikalarında, golü atan Kupa'nın sahibi olacak. DK:90 Karşılaşmanın uzatma dakikaları oynanırken, Galatasaray Hakan Şükür ile kullandığı serbest vuruştan sonuç alamadı. Top kale direğinin yanından auta çıktı. DK:86 Son dakikalar oynanırken top bir o kalede bir ötekinde. Önce Arsenal Galatasaray kalesinde pozisyon buldu; Galatasaray'ın geliştirdiği kontra atakta Hakan Şükür, savunma oyuncusundan sıyrıldı; kaleci ile karşı karşıya kaldı. Ama dengesini kaybetti; etkisiz vuruşunda top kaleci Seaman'da kaldı. DK:81 Galatasaray Okan'la mutlak bir gol pozisyonundan daha yaralanamadı. Kaleyi tam karşıdan gören pozisyonda iyi vurdu; top defansa çarparak kornere çıktı. DK:77 Arsenal'in yine etkili olduğu dakikalar... Ceza sahası dışından Henry çok düzgün ve sert vurdu; Taffarel kornere çeldi. DK:75 Arsenal'de oyuncu değişikliği Bergkamp çıktı; Kanu oyunda. DK:74 Arsenal savunmasının uzaklaştıramadığı topla Ümit buluştu; topun gelişine vurdu ama isabet kaydedemedi. Top kale direğinin oldukça uzağından auta çıktı. DK:73 Capone sarı kart gördü. DK:70 Arsenal savunmasından seken topa cezasahası ön çizgisi üzerinden Capone çok sert vurdu; Seaman kornere çeldi. DK:69 Arsenal, bu dakikalarda topla daha çok oynayan ve etkili olan taraf. Son iki dakikada 3 gol pozisyonu yakaladı. DK:68 Arsenal çok tehlikeli geldi; Overmars, uzun topla sağ çaprazda Parlour'u gördü. Bu oyuncu, topun gelişine çok iyi vurdu; top yandan auta çıktı. DK:65 Arif, ceza sahası ön çizgisi üzerinden çok iyi vurdu; kaleci Seaman başarılıydı. DK:64 Popescu, gelişen Arsenal ani atağında Parlour'a yaptığı hareket sonrasında sarı kart gördü. DK:63 Sol kanattan Hagi ortaladı, savunma Hakan Şükür'ün ceza sahası içinde topla buluşmasına izin vermedi. DK:55 Arif'in uzun taç atışı sonrasında, Hagi sağ çaprazda topla buluştu; sert vurdu; korner. DK:52 Arif, sarı kart gördü. DK:51 Bu kez Arsenal tehlikeli geldi. Sol kanattan ortalanan topla Henry buluştu; vuruşunda top üstten auta çıktı. DK:48 Okan'ın pasında cezasahasına giren Hakan çok iyi vurdu; Arsenal savunmasına çarpan top kale direğinden oyun sahasına döndü. DK:46 Karşılaşmanın normal süresinde eşitlik bozulmassa uzatma dakikalarına geçilecek. Bu bölümde de "altın gol" uygulanacak. Golü atan kupanın sahibi olacak. Her iki taraf gol atamazsa penaltı vuruşlarına geçilecek. DK:45 Karşılaşmanın ikinci yarısı başladı; HAYDİ ASLANLAR... DK:45 Karşılaşmanın ilk yarısı sona erdi; Galatasaray:0-Arsenal:0 DK:42 Arif, mutlak bir gol pozisyonundan yararlanamadı. Hafif sol çaprazda kaleci ile karşı karşıya kaldı; topu auta attı. DK:40 Arsenal'de Keown sarı kart gördü. DK:38 Yine Overmars bir uzun topla cezasahası içinde buluştu; çapraz pozisyondaki vuruşunda top Taffarel'in kontrolünde auta çıktı. DK:35 Cezasahası sol çaprazında Overmars topla buluştu; müsait pozisyonda çok sert vurdu; kale direği dibinde Taffarel kurtardı. DK:32 Karşılaşmanın 32. dakikası oynanırken topla oynama yüzdesi lehimize; Galatasaray: %56, Arsenal %44. DK:27 Arif'in ortasında ceza sahası içinde Hakan topla buluştu; düşerken çok güzel bir rövaşata yaptı; top auta çıktı. DK:23 Arsenal'da Vieira; Okan'a yaptığı faul sonrasında sarı kart gördü. DK:19 Arsenal orta sahadan hızlı çıktı; gelişen çok tehlikeli atağı Bülent önledi; korner. DK:17 Bülent sarı kart gördü. DK:15 Kullanılan serbest vuruş sonrasında Arif, cezahası ön çizgisinden çok sert vurdu; kaleci Seaman topu kornere çeldi. DK:10 Okan, Vieira'ya yaptığı faul sonrasında sarı kart gördü. DK:9 Bol faullü bir karşılaşma oluyor; 10. dakikaya girilirken her iki takım oyuncuları da rakiplerine oldukça sert giriyor. DK:6 Arsenal şu dakikalarda etkili geliyor; cezasahası içine giren Bergkamp'ın pozisyonunu Popescu ve Bülent birlikte bozdu; top kornere çıktı. DK:3 Karşılaşmanın ilk tehlikeli atağını Galatasaray geliştirdi; Arif'in vuruşunda savunmaya çarpan top kornere çıktı. DK:00 Ve final İspanyol Hakem Antonio Lopez Nieto'nun çalan düdüğü ile başladı; BAŞARILAR GALATASARAY... 21:40 Her iki takım oyuncuları Parken Stadı'na şu anda çıkıyor. Bir dostluk gösterisi olarak, her iki takım oyuncuları, diğer takımın formasını giyen maskot çocukların ellerinden tutarak sahaya çıktı. Nefesler tutuldu, şimdi başlama vuruşu bekleniyor...
Cevad Prekazi
(doğumu 1957), 1985-86 sezonunda Galatasaray'da forma giymeye başladı. Frikik ustası olan Prekazi, Tanju ve Mirsad ikilisine yaptığı asistlerle sayısız golü hazırladı. Galatasaray'da 1987 ve 1988 yıllarında lig şampiyonluğu yaşadı. 1988/89 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupasında yarı finale kadar çıkan G.Saray' ın en önemli oyuncularındandı. Özellikle Köln' de Monaco' ya 40 metreden attığı gol bugün bile sporseverler tarafından hayranlıkla hatırlanmaktadır. Arnavut asıllı oyuncu 1991 yılında Galatasaray'a veda etti. Bir süre Altay ve Bakırköyspor'da top oynadıktan sonra ülkesine geri döndü.
Ropörtaj
''Denizli beni dinlese G.Saray Milan’la final oynardı''
Türk futbolunun doğum sancıları çektiği 1980’li yılların ortasında önce Jupp Derwall, ardından da Cevad Prekazi geldi ülkemize. Derwall, bir müddet sonra koltuğunu yardımcısı Mustafa Denizli’ye devretti. Prekazi ise 6 yıl boyunca Sarı-Kırmızılı formayı sırtından çıkarmadı. 6 sezonda tam 315 resmi maçta oynayan Prekazi, G.Saray tarihine en çok forma giyen oyuncu olarak geçti. 1991 yılında G.Saray’dan ayrıldı; ama hâlâ onun bu rekoru kırılamadı. 5-0’lık Neuchatel zaferinde de, Monaco ile oynanan çeyrek final serisinde de hep Prekazi’nin imzası vardı. Sıska ama usta sol ayağın Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek finalinde Monaco’ya 40 metreden attığı o inanılmaz frikik de hâlâ hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
Bir dönemin efsanesi şimdi kendini Belgrad’da futbolcu yetiştirmeye adamış. Sincelic Kulübü’nün futbol okulunda geleceğin yıldızlarını arayan Prekazi, onca emeğine rağmen kendisini 12 yıldır G.Saray camiasından hiç kimsenin aramamasına fena içerlemiş. Monaco ile oynanan rövanş maçında attığı golden sonra kendisini oyundan alan Mustafa Denizli ile aralarında o gün başlayan kırgınlık hâlâ devam ediyor. Üstelik Prekazi’nin G.Saray’dan ayrılmasında da Denizli’nin rolü büyükmüş. 12 yıldır ortalarda görünmeyen efsaneyi Belgrad’da bulmamız hiç de zor olmadı. Zira bütün taksi şoförleri onu tanıyor. Sincelic Kulübü’nde başlayıp Tuna ile Sava Nehri’nin buluşma noktasında biten yarım günlük röportajımızda, Prekazi, Neuchatel zaferinden Monaco’ya attığı gole, Alp Yalman’dan Mustafa Denizli’ye kadar bütün ayrıntıları anlattı.
Sizi G.Saray’a Simoviç mi getirmişti?
1985’in haziran ayında Simoviç beni aradı. Çünkü, kendisi bir sene önce G.Saray’a gelmişti. Biz Simoviç ile birbuçuk sene Split’te oynamıştık. Onlar Pesiç ile birlikte Türkiye’ye gitmişlerdi. G.Saray’ın o zamanki futbol sorumlusu Selçuk Uygun beni aradı ve anlaştık.
Türk futbolunu Derwall ve ben çıkışa geçirdim diyebilir misiniz?
Evet. Biraz öyle oldu. İlk büyük başarılar bizim dönemimizde geldi. İlk sezon Jupp Derwall’le birlikte namağlup ikinci olduk. Şampiyonluğu Beşiktaş’a kaptırmıştık. 1986-87 sezonunda Tanju, Uğur, Savaş geldi. O sene şampiyon olduk. Ertesi sezon da biz şampiyonluğa ulaştık. Derwall görevi bıraktı ve yardımcısı Denizli göreve devam etti. | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:29 pm | |
| 5-0’lık Neuchatel maçı hâlâ akıllarda...
1988-89 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk turda Rapid Wien’i eledik. Ardından o unutulmaz Neuchatel Xamax maçlarını oynadık. Sanki dün oynamış kadar iyi hatırlıyorum. Neuchatel’de benim Belgrad’dan arkadaşım Admir Simajiç oynuyordu. Maçtan önce bizim otele ziyarete geldi. Bir de Kovaçeviç vardı. Simajiç zor maç olacak dedi. Bense turu kolay geçeriz dedim.
Ama kolay geçemediniz...
Maç başladı. Çok basit bir gol yedik. Bitime 12 dakika filan vardı, sahaya PKK’lılar girdi. Oyun 20 dakika durdu ve hepimiz soğuduk. Ardından 10 dakikada 2 gol birden yedik. Sonra Simajiç tekrar otele geldi ve kendilerinin de çok şaşırdığını ve böyle bir galibiyet beklemediklerini söyledi. Maçtan sonra ben uçakta arkadaşlara, “Eğer bunları elemezsek biz futbolu bilmiyoruz.” dedim.
Güvenceniz neydi?
Ali Sami Yen’deki rövanştan önce bir gazeteye röportaj verdim. Hatta elimi de gösterip 5 atacağız dedim. O gazeteyi hâlâ saklıyorum. Arkadaşlarım benimle uzun süre dalga geçtiler. Zaten ben o zamanlar bizim futbolcuların güvensizliğine çok şaşırıyordum. Gittim Mustafa Denizli’nin yanına, “Ya hocam ben kimlerle oynuyorum. Bunlarla maç kazanamayız.” dedim. Ali Sami Yen’e neredeyse 50 bin kişi gelmiş. İnanın gollerin nasıl geldiğini hiç hatırlamıyorum. Yalnızca 4 tanesinin asistini ben yaptım, onu biliyorum.
Neuchatel maçı, Monaco zaferinin habercisi gibiydi sanki...
Evet, Neuchatel maçı bize büyük güven vermişti. Monaco’da sahaya ayaklarımız titremeden çıktık. Ancak Mustafa Denizli kendine hep daha fazla güvendiği için bizi açık oynattı. Bir kontratakta Uğur topu bana verdi. Soldan indim, bir orta kestim, Tanju uçtu ve inanılmaz bir gol attı.
Köln’deki rövanşta 40 metreden frikik golünüz gözümün önünde canlanıyor. Nasıl bir cesaretti o mesafeden vurmak?
Rövanşı Neuchatel maçındaki ceza sebebiyle Köln’de oynadık. Ama orada daha çok seyircimiz vardı. Orta sahanın biraz ilerisinde Muhammed’e faul yaptılar. Topun başına ben geçtim. Etrafıma baktım, yakınımda kimseyi göremedim. Ben de toptan 7-8 metre geriye açılmışım hiç farkında değilim. Hatta yedek kulübesinden bizim arkadaşlar, ne yapıyor bu diye konuşmuşlar. Monaco’nun kalecisi barajı kurdururken hakem işaretini verdi. Topa sol ayağımla gözümü kapatıp öyle bir vurdum ki ben bile giderken hayretler içinde kaldım. Çünkü, kariyerimde belki de 100’ün üzerinde frikik golüm var; ama hiç birisi böyle gitmedi. Top yerden bir metre kalktı ve 40 metre boyunca hiç yükseklik değiştirmedi. Kalecinin solundan ağlara gitti. O golü izledikçe hâlâ gözlerim doluyor.
Mustafa Denizli, 10 sayfalık raporumu dikkate almadı
Ama sonra Denizli seni çıkarmıştı?
Denizli açık futbolu severdi. Bitime 20 dakika vardı. Monaco feci şekilde bastırıyor, biz ise hâlâ Tanju ve Uğur’la oynuyorduk. Mustafa hocaya döndüm, “Hoca değiştir şu forvetleri, bize defans lazım.” dedim. İki dakika sonra Metin hazırlandı oyuna girecek, tabela bir kalktı, 8 numara. Ben inanamadım. Çünkü, sahanın en iyisiyim. Ben çıktım, birkaç dakika sonra George Weah golü attı. Hele son 10 dakika bizim kaleyi Allah korudu.
Steau Bükreş ile oynadığınız yarı finalde neden hüsrana uğradınız?
Niye olacak, Denizli’nin yüzünden tabii. Benim en çok yandığım Steau Bükreş maçıdır. Bizim Mustafa hoca gitti, onların lig maçını izledi, geldi. Bize, “Bu iş tamam, kesin eleriz. Hücum oynayacağız.” dedi. Ben de Steau’nun maçlarını videodan izleyip 10 sayfalık rapor hazırladım. “Hoca, Bükreş’te Tanju oynamaz, Uğur ile çıkalım. Defansa adam koyalım.” dedim. Bana kulak vermedi. Üstelik Muhammed de oynamadı. Oynasa Hagi’yi tutardı.
Hagi o zaman takımın yıldızıydı...
Steau, Çavuşesku’nun takımıydı. Hagi de takımın patronu. İlk yarı 2-0 geri düştük. 2. yarının başında gol attık; ama hakem ofsayt diye saymadı. Halbuki alâkası yok. Belli ki hakemi bağlamışlar. İzmir’deki rövanşta da berabere kaldık ve elendik. Steau finalde gitti Milan’a 4-0 yenildi. Halbuki Denizli beni dinlese finali biz oynardık.
Aynı sezon bir de 3-0’dan 4-3 verdiğiniz bir F.Bahçe maçını hatırlıyorum.
O maçı ben de unutamam. Bizim için herşey Avrupa’ydı. İlk yarıyı Beşiktaş’ın 5 puan önünde bitirdik. Ama sonradan dağıldık. İşte o dönemlere denk geldi F.Bahçe maçı. Ali Sami Yen’de ilk yarı en az 10 pozisyon bulduk, sadece üçünü atabildik. 2. yarı başladı, Denizli yine bize hücum oynatıyor. Sanki tarihi fark yakalayacağız. Rıdvan korner çizgisine inip vurdu, gitti gol oldu. Az sonra da 3-2 oldu. Orada hepimiz nakavt olduk. Benim de hatam oldu. Veselinoviç tam bir şeytandı. Baktı ki bütün toplar benden çıkıyor, başıma dikti Taygun’u. Bana vurmaya başlayınca dayamadım. Taygun’a bir **** attım ve yere düştük. Hakem Sadık Deda’ydı. Yardımcısı görmüş ve bana gelip, “Kusura bakma Cevad, yardımcı görmüş.” dedi ve kırmızıyı gösterdi. Sonra iki gol daha yedik ve 4-3 maçı kaybettik.
Kosecki bizi rezil etti
Avrupa’da yarı final oynadınız; ama ligde dağıldınız...
Evet, o dönemlerde bizim yöneticiler Polonyalı Kosecki’yi devre arasında bulup getirdiler. Biz süper giderken bütün oyunu Kosecki’ye bağladık. O da bizim oyunu resmen rezil etti. Zaten çok terbiyesiz biriydi ve takım içindeki arkadaşlığı da bozdu. Biz o sene onun ve Denizli’nin yüzünden şampiyonluğu kaçırdık.
Denizli’ye çok yükleniyorsun, G.Saray’dan ayrılmana da o mu sebep olmuştu?
O dönemde Alp Yalman ve yanındakiler kendilerini G.Saraylı saymasın. Ben sırf G.Saray’a değil, Türk futboluna hizmet ettim. Benim kalbim kırık. Onlar G.Saray’ı kendi malları zannediyorlardı. Mustafa Denizli de gönderilmeme onay verdi. Mustafa Denizli, G.Saray’da kalmak için yönetim ne derse onu yapıyordu. Resmen beni harcadı.
Sonra bir daha hiç görüşmediniz mi?
2000 yılında bir gece telefonum çaldı. Açtım, birisi bana, “Oğlum Cevad neredesin sen.” dedi. “Allah Allah!” dedim. “Ben Mustafa hocan” dedi. Hiç seslenmedim. Sonra, “Cevad ben F.Bahçe’nin antrenörü oldum. Başkanla birlikte bu hafta Belgrad’a gelip oyuncu bakacağız. Partizan’da oynayan Kezman ve İviç’i seyredeceğiz.” dedi.
Peki, karşıladınız mı onları?
Valla ben de şaşırdım; ama ben Prekazi değildim o anda. Geldiler, maça ***ürdüm, kulübe ***ürdüm. Oyuncularla tanıştırdım.
Barıştınız o zaman...
Ama içten bir barış değil. Ben sonra İstanbul’a gittim. Denizli’yle buluştuk, yemeğe gittik. Eskilerden konuştuk. | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:29 pm | |
| G.Saray camiasıyla nasıl aranız?
Alp Yalman gitti, yerine Faruk Süren geldi. Süren’le çok iyi diyaloğumuz vardı. 97 veya 98 olabilir, Ali Sami Yen’de bir maça gittim. Süren beni görünce yanıma kadar geldi ve boynuma sarıldı. “Ben sana ne yapıldığını biliyorum. Ama sen gerçek G.Saraylısın.” dedi. O zaman tekrar camiayla buzlarımız eridi.
Jübile yapılmadığı için kırgın mısınız?
Ben G.Saray’dan ayrılalı 12 yıl oldu. Tarihte G.Saray’ın en uzun süre oynayan ve başarılı olan yabancı oyuncusu olarak Cevad Prekazi yazıyor. Sonra da Gheorghe Hagi. Beni bugüne kadar bir tane bile G.Saraylı yönetici arayıp da hatırımı sormadı. En azından bir jübile yapabilirlerdi. Ama yapmadılar.
G.Saray’dan sonra neler yaptınız?
Belgrad’da iki yıl amatör olarak futbol oynadıktan sonra antrenörlük kursunu bitirdim. 1. Lig takımlarından Zeleznik’i çalıştırdım ve oldukça da başarılı oldum. Ama bir gün başkan bana üç tane futbolcu getirip bunları oynatmamı söyledi. Ben de, “Hadi size iyi günler.” deyip işi bıraktım.
Türk futbolunu takip ediyor musun?
Ediyorum. Bana birkaç kulüpten antrenörlük teklifi de geldi. Türkiye Ligi’ni uydudan izliyorum.
Terim-Lucescu çekişmesini de izliyorsunuz yani.
Lucescu’ya G.Saray çok ayıp etti. Takımı şampiyon yaptığının ertesi günü kapıyı gösterdiler, yerine Terim’i getirdiler. Böyle bir rezillik olmaz. Aynı şeyi Beşiktaş da yaptı. Scala takımın başındayken Daum’u getirdiler. Terim, iyi neticeler aldı; ama tamamen psikolojik motivasyonla bunu başardı. Ama Lucescu futbol bilgisiyle ve taktikleriyle bir yerlere geldi. O yüzden Lucescu her zaman başarılı olur.
Bir şeyi çok merak ediyorum. Çok sıskaydınız. O şutlar o bacaklardan nasıl çıkıyordu?
Herkes bunu merak ediyor. Benim iki ağabeyim vardı. Onlar da futbolcuydu. Ben onlarla birlikte idman yapardım ve sürekli şut çalışırdım. Allah vergisi bir yetenektir bu. Roberto Carlos da topa çok iyi vuruyor; ama benim attığım frikikleri atamıyor.
Gheorghe Popescu
GHEORGHE POPESCU (1967- )
1967'de Kalafat'ta doğan Popescu Steaua Bükreş'te ve PSV Eindhoven'da oynadığı yıllarda yıldızlaştı. Daha sonra Barcelona'ya transfer oldu ve takımın kaptanlığını üstlendi. Kupa Galipleri Kupası Şampiyonluğunu yaşadıktan sonra 1997'de Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray tarihinin unutulmaz savunma oyuncularından olan Popescu 2001-02 sezonunda Lecce'ye transfer olana kadar sarı kırmızılı forma ile 3 lig, 2 Türkiye, 1 UEFA Kupası ve 1 de Avrupa Süper Kupasını kazandı.
Gheorghe ‘Gica’ Popescu Kariyer:
D.Tarihi: 9 Ekim 1967 in Calafat (Romanya).
Oynadığı Pozisyon: DC
son aynadığı klüp maçı: 17 mei 2003: Hannover 96 - Borussia Monchengladbach 2-2 ( 46 ıncı dakkikada Kostas Konstantinidis ile yer değiştirmiştir).
İlk Milli maç: 20 september 1988: Roemenië - Albanië 3-0.
Son Milli maç: 29 mart 2003: Roemenië - Denemarken 2-5.
Milli olduğu maç: 115.
Milli maçta attığı gol: 16
sezon/klub/oyandığı maç/gol:
1984/’85-Universitatea Craiova (Romanya)-2-0
1985/’86-Universitatea Craiova (Romanya)-18-1
1986/’87-Universitatea Craiova (Romanya)-13-1
1987/’88-Steaua Boekarest (Romaya)-13-1
1987/’88-Universitatea Craiova (Romanya)-14-1
1988/’89-Universitatea Craiova (Romanya)-33-8
1989/’90-Universitatea Craiova (Romanya)-23-11
1990/’91-PSV(Hollanda)-30-5
1991/’92-PSV(Hollanda)-29-7
1992/’93-PSV(Hollanda)-24-6
1993/’94-PSV(Hollanda)-24-6
1994/’95-PSV(Hollanda)-2-0
1994/’95-Tottenham Hotspur (İngiltere)-23-3
1995/’96-Barcelona(İspanya)-30-5
1996/’97-Barcelona(İspanya)-29-4
1997/’98-Galatasaray(Türkiye)-32-2
1998/’99-Galatasaray(Türkiye)-29-1
1999/’00-Galatasaray(Türkiye)-24-2
2000/’01-Galatasaray(Türkiye)-24-0
2001/’02-Galatasaray(Türkiye)-1-0
2001/’02-Lecce(İtalya)-28-3
2002/’03-Dinamo Boekarest (Romanya)-8-0
2002/'03- Hannover 96 (Almanya)-14-1
Toplam Romanya:124-23
Toplam Hollanda:108-23
Toplam İspanya:59-9
Toplam Türkiye:110-5
Toplam İngiltere:28-3
Toplam Almanya:14-1 | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:29 pm | |
| Claudio André Mergen Taffarel
Futbolda kalecilerin onemi buyuktur. Hep de efsane isimler korumustir GS’in kalesini. Taffarel de bu efsane isimlerden biridir.
Taffarel Brezilya Milli Takimi’nin vazgecilmez kalecisiydi. Firtinali yasaminda ne zaman sansizliklar belini bukse hep Tanri’ya siginirdi. Sigindigi Tanrisinin askina eldivenlerini bir kenara firlatip futbolun en agir formasini “10” numarali formayi giydigi bile olmustur.
1966 yilinda Rio Grande do Sul'de dunyaya gelen Taffarel, 19 yasinda iken Porto Alegre takimiyla sozlesme imzalayarak profesyonel olur. Iki sene sonra Kanada Milli takimina karsi Brezilya kalesi onun ellerine teslim edilmistir. Takvimler 1992 yilini gosterdiginde uzun yola cikmaya hukum giyer. Italya’nin Parma takimina transfer oldu. Parma onunla ayni yil Italya kupasini, bir yil sonra da Avrupa Kupasini kaldirdi.
Taffarel icin 1994 sezonu ise sansisliklarla basladi ama mutlu bitti. Inanilmaz goller yiyerek bir anda kendisini yedek klubesinde buldu, bir kac hafta sonra bavulu toplayip Reggiana’ya gitti ve orada yeniden dogdu. Reggiana kalesinde mucizeler yaratmasi Brezilya Milli Takimin 1994 Dunya Kupasi kadrosuna cagrilmasina yol acti.
1994 Dunya Kupasi finainlde tum dunya onu izliyordu. Belki gergindi, heyecanliydi ama umutluydu. Once Massaro’nun penaltisini kurtarmis, ardindan Dunga Brezilya;yi 3-2 one gecirmisti. Sira son penaltidaydi ve topun basinda Italyanlarin dunya futboluna sundugu son efsane isim Roberto Baggio vardi. Baggio topa vuruken Taffarel ters koseye yatmisti ama her zaman sigindigi Tanrisinin destegiyle Baggio topu ustten disariya gondermisti. Artik, Dunya Kupasi kazanmis bir takimin kalecisiydi. Dunya Kupasini kucakladiktan sonra yaptigi ilk is, Italya’ya donmek ve formasini Regi’daki bir manastirin kesisbasina hediye etmek olmustu.
Reggiana ile anlasamayinca bir anda issiz kaliverdi. Yine Tanri'ya sigindi. Manastira kapandi. Ibadet saatleri disinda futbol oynuyordu ama kaleci olarak degil. Sirtinda, Pele’nin de giydigi “10” numarali forma vardi. katildiklari turnuvada 7 macta 15 gol atti.
Italya’da hayat yoktu O’na. Cizmedeki kariyeri hic de hos olmayan bir sonla noktalanmisti. Bir gun Brezilya;dan “gel” haberi ulasti. Atletico Mineiro kaleye gecmesi icin teklifte bulunmustu. Yine Tanri’nin hediyesi saydi bu daveti. Anilarinda “Nasirali Isa ve inanclarim yeniden eldiven giymemi sagladi” diyordu. Fransa 1998'de soyunma odasinda takim arkadaslarina “kardeslerim, bakin yaklasiyor yaklasmakta olan, bakin yaklasiyor yaklasmakta olan, gucunuzu Nasira’li Isa’dan alin…” diyordu.
Yari finalde Avrupa futbolunun yildizlariyla dolu Hollanda’yi eleyen Brezilya’nin yildizi iki penalti kurtaran Taffarel’di. Ancak finalde isler iyi gitmeyecek ve Zidane’in liderliginde Fransa kupayi kazanacakti.
Cantasinda her zaman Isa’nin bir okonunun yaninda cocuk resimleri tasirdi, dunyanin cesitli ulkelerinde 22 civarinda kimsesiz ******n uvey babasi ve hamisiydi O.
Fransa 98 oncesinde Galatasaray’la anlasan Taffarel icin belki de cok seyler soylendi ama en guzelini bir Italyan gazeteci soylemisti:
“Brezilya’dan kaleci cikmaz diyenler sanirim Taffarel’i hic izlemediler.”
Galatasaray’da forma giydigi uc sezon boyunca zaman zaman yedigi goller nedeniyle elestiri alsa da kararli bir grafik cizdi Taffarel. Kariyerinin belki de en kotu ani Londra’daki Chelsea macinda kirmizi kart gormesiydi. Agustos 1999’daki deprem sonrasi kalede bir turlu konsantre olmakda zorlanisini hep ilginc bulmusumdur. Kendisiyle soylesi olanagim olsa o donemi, inanclarina ragmen korkularinin kaynagini sorardim.
Kisa surede toparlanan Taffarel, GS’in 2000 yilinda Turk Futbol tarihinin en buyuk basarilarindan birine imza atmasinda bas rolu ustleniyordu. Ozellikle topu oyuna sokustaki ustasiligi kalecilik sanati icin bir zirveydi. Kopenhag’da finalin uzatma dakikalarinda Thiery Henry’nin doksana dogru giden ****sini mucizemsi bir sekilde kurtaran Taffarel, penaltilarda da devlesiyor, Parlour disinda hicbir Arsenal’liye gol attirmiyordu. O kutsal eldivenler bir kac ay sonra Monaco’da Super Kupa Finalinde CL sampiyonu Real Madrid’in usta ayaklarina gecit vermiyor, Mario Jardel’in iki goluyle bu kez Super Kupa’ya uzaniyordu.
Ikibin yilinda bir Italyan sirketi Taffarel’e soyle bir oneride bulunmustu. “1994 Dunya Kupasi finalindeki son penaltiyla ilgili bir reklam filmi projemiz var. Ama bu kez Baggio golunu atacak, sen de kalede olacaksin.” Andre Claudio Taffarel ortada 250 bin dolar gibi bir rakam olmasina ragmen bu oneriyi onurlu bir sekilde reddetmis ve hic unutulmayacak su sozleri soylemisti:
“Tanrinin yazdigi bir kaderi degistirmezsiniz. Siz istemeseniz de o kupayi Brezilya kazandi!”
2001 yilinda GS’da maddi sorunlar basgostermeye baslamisti. Taffarel GS’dan ayrilarak, belki de yillar once buruk ayrildigi Italya’ya Parma’nin kalesini korumak uzere gidiyordu. Parma’da basarili olamayan Taffarel Empoli’den teklif alir. Mavi formalilarla ilk antremana cikmak uzere Toskana’ya ulasmak uzereyken arabasinin bozulmasi uzerine durmak zorunda kaldi. Olaganustu kaleci, bunun yazgi eseri sonucu oldugunu ve Empoli’nin kendisi icin uygun tercih olmadigina inandigini iletti.
Aslinda Latin dunyasinda dini inanc ve ritueller arasindaki sinirin zaman zaman bulaniklastigina sahit oluruz, edebiyatta da, sinema da da ornekleri var. Peki son dunya kupasinda kalesinin icine, rahibe kizkardesinden aldigi okunmus suyu doken Trapattoni’ye ne demeli? Ya da ustaca, cebinden cikardigi kucuk ikonu operken kameralara yakalanmamaya calisan, cocukluk askimiz Ispanya’nin teknik direktoru Camacho’ya?
Taffarel, 37 yasindaydi, bir kaleci icin pek da gec bir yas degildi, ama anlasilan, basina gelen her kotu olayin Tanrinin bir uyarisi oldugu inanci agir basmisti. Oysa o da biliyordu ki” olumler, olumlere ulanmakta ustadir, hayatsa bir baska hayata.”
Asil bir kaleciydi Taffarel, kadirsinasti, GS'li buyuk kucuk herkesin sevgilisiydi. Herseyin Euroya indekslendigi bir cagda, kanatlari kara fucur cicekleri acmis bir dunyanin ortasinda biliyorum kolay anlasilmayacak kadirsinasliktan, tevarus edilmemis asaletden dem vurmak. Nasirali Isa’nin kalecisinin dogru seyler yapabildim duyarliligi anlamak bu cagin insanina zor gelebilir. Bu yuzdendir zaman cekilen sulari bilir, zamani geldiginde, kalmak icin cekilmek gerekir.
Sozun ozu Galatasaray’in kalesinden canli bir tarih geldi, gecti.
Taffarel, 17 çocuğunu anlatıyor Galatasaray’ın Brezilyalı file bekçisi Claudio Taffarel, FIFA Magazine’de yayınlanan söyleşisinde; kariyeri, kaleci olmanın zorlukları ve özel yaşamı ile ilgili soruları yanıtladı. NTV-MSNBC
18 Ekim— 34 yaşındaki Claudio Taffarel, Brezilya Milli Takımı formasını 113 kez giydi, 1994 yılında Brezilya forması altında Dünya Kupası’nı kaldırdı. 1998 yılında ise gümüş madalya aldı ve son olarak da Galatasaray’la birlikte geçtiğimiz sezon UEFA Kupası şampiyonluğunu kariyerine ekledi. Galatasaray’ın Brezilyalı file bekçisi Taffarel, kariyeri, kaleci olmanın zorlukları, Türkiye’deki günleri ve 17 çocuğunu anlatıyor.
Dünyanın en ünlü kalecilerinden biri olmanıza karşın, yine de birçok insan nereden geldiğinizi ve nasıl bu noktaya yükseldiğinizi bilmiyor. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Claudio Taffarel
• 5 Ağustos 1966 tarihinde, Santa Rosa'da, Brezilya'da doğdu
• Boyu 1.82 m, kilosu ise 80. Taffarel 113 kez Brezilya milli formasını giyme başarısını gösterdi
• 1990-94 yılları arasında İtalya'da, 1995-98 yıllarında Brezilya'da oynadı
Claudio Taffarel: Porto Alegre’ye 500 km. mesafede küçük bir şehir olan Santa Rosa’da dünyaya geldim. İtalya ve Almanya’dan gelen göçmenler bu bölgede koloniler halinde yaşıyorlardı. Bu yüzden birçok insan benim gibi sarışındır. Aslında benim bir çiftçi olduğum söylenebilir. Küçükken voleybolu çok seviyordum, çünkü voleybol Santa Rosa’da çok popülerdi. Ayrıca bütün akrabalarım ve arkadaşlarım bu oyunu oynuyordu. Bir çoçuğa göre oldukça iyiydim, fakat 10 veya 11 yaşına geldiğimde ciddi olarak futbolu düşünmeye başlamıştım ve bir Pazar günü oynadığım maçtan sonra küçük bir kulüp olan Crissiumal’a katıldım. Crissiumal’ın iki takımında birden oynuyordum. Birinde orta saha veya forvet oynarken diğerinde kaleci olarak görev yapıyordum. 18 yaşıma geldiğimde ise Crissiumal’ın belediye başkanı beni alarak Porto Allegre’de Internacional’in seçmelerine ***ürdü. Brezilya’nın önemli kulüplerinden biri olan Internacional, seçmelerde yetenekli gençleri arıyordu. Belki de onlardan biri olabilirdim. Peki seçmeler senin açından nasıl gelişti? Babam bu fikirden pek de hoşlanmamıştı. Zaten hiçbir zaman benim bir futbolcu olacağıma inanmıyordu. Annem ise tam tersine bu işi yapabileceğimi düşünüyordu, beni sürekli desteklerdi. Gerçekten de bugünkü başarımı anneme borçluyum. Antrenmanlar süresince oldukça sakindim, ama aynı zamanda da biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Intenacional’in yıldızlardan hiçbirini görmemiştim. Özellikle Roberto Falcao’yla tanışmayı çok istiyordum. Ben ve benim gibi seçmelere gelen diğer gençler, takımda kalarak iyi bir kariyer başlangıcı yapmayı hayal ediyorduk. Porto Allegre’de ne kadar kaldınız? Seçmeler 3 gün sürdü ve oldukça zordu. Fakat takıma girmek için çok kararlıydım. Profesyonel bir takımda kaleci olmak istiyordum ve biliyordum ki sonsuza dek çitfçilik yapamazdım. Birinci günün sonunda bana İnternacional’de kalabileceğimi söyledikleri andan itibaren hayatım tamamen değişti. Santa Rosa’ya geri döndüğümde bir kahraman gibi karşılandım. O günü asla unutamam. Ve siz de kaleci oldunuz...
Taffarel Evet, fakat şunu söyleyebilirim ki diğer futbolcuların antrenmanları kaleciler kadar yoğun değil. Futbolda herkes hata yapabilir ama kaleciler asla. Eğer bir de yaptığınız hata gole sebep olursa bütün suç sizin üstünüze kalır. Gerçekten de zor iş. Şimdi de olaylara farklı bir açıdan bakalım. Siz sadece futbolu düşünen futbolculardan değilsiniz, zamanınızın bir kısmını da hayır işlerine adamış durumdasınız. Evet. Bütün bunlar Parma’da oynarken, çok yoksul Brezilyalı çocuklarla kontak kurmamla başladı ve onlardan birini evlat edinmeye karar verdim. Brezilya’nın kuzeyine gittiğimde ise bana evlat edinilmeyi bekleyen sekiz çocuk daha gösterdiler. Onları da aldım. Şimdi ise toplam olarak onbeş tane var. Nasıl bir kişiliğe sahipsiniz?
Geçen yıllara karşın çok fazla değişmedim. Babalık çok hoşuma gidiyor ve hayatım öz iki çocuğum etrafında dönüyor, Claudio Andre (6) ve Catherine (7). Çocuklarımla ve eşimle birlikte olduğum zamanlarda çok mutluyum. Hiçbir şey beni, çocukları Disneyland’e ***ürmekten daha fazla eğlendiremez. Güzel yemeklerden hoşlanırım, özellikle İtalyan mutfağından. Yumurta ve bazı et yemekleri dışında mutfakta hiçbir şey yapamam. Bilgisayardan nefret ediyorum. Küçük bir çocukken hiç televizyon izlemezdim, şimdi de öyle. Yabancı dilleri severim ama bu konuda çok da yetenekli olduğum söylenemez. İtalyanca ve biraz da İngilizce biliyorum. Eğer kaleci olmasaydınız, ne yapardınız?
Bunu daha önce hiçbir gazeteciye söylemedim ama orduya katılmak isterdim. Askerlik beni her zaman etkilemiştir. Bu benim için alışılmadık bir durum olmazdı, çünkü bu kanımda var. Babam ve altı kardeşimin hepsi de ordudaydı. Brezilya’da gençlerin çoğu ortasaha veya forvet oyuncusu olmak ve gol atmak istiyor. Ülkende, kaleci olmak ve taraftarların saygısını kazanmak zor mu? Evet,bu çok doğru. Brezilya’da kalecilere asla adil davranılmaz. İnsanlar her zaman seni eleştirirler ve düşüncelerini yüksek sesle dile getirirler. Bugüne kadar kaleciler, yaşanılan mağlubiyetlerde tek sorumluymuş gibi gösterilirken, Brezilya’da herkesin gözü 10 numaradaydı. Son zamanlarda bu tür düşünceler bütün dünyaya yayılsa da bunlar kesinlikle doğru değil. Avrupa’da insanlar, Brezilya’nın iyi kaleci yetiştiremediğini düşünüyorlar. Fakat bu yanlış ve umarım insanların fikirlerini değiştirmelerine yardımcı olmuşumdur. | |
| | | YaReN Administratör
Mesaj Sayısı : 1139
Rep Gücü : 2171 Tecrübe Puanı : 3 Kayıt tarihi : 22/06/09 Doğum tarihi : 08/10/89 Yaş : 35 Nerden : istanbul\kadıköy İş/Hobiler : öğrenci\hukuk Lakap : ...
| Konu: Geri: UnutuLmayanLar! Ptsi Haz. 22, 2009 9:30 pm | |
| 1994 yılında Dünya Kupası’nı penaltı atışlarıyla kazandıktan sonra ülkenizde bir kahraman gibi karşılandınız. Bu yıl da UEFA zaferiyle, Galatasaray’la birlikte Avrupa’daki haberlerde yer aldınız. İlk defa bir Türk kulübü Avrupa’da kupa kazandı. Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra kahraman olduğuma inanmıyorum. Yalan söylemiyorum; topu tuttuğum zaman çok iyiyim. Eğer topu kaçırırsam kendimi berbat hissediyorum. Başımdan geçen ilginç bir olayı anlatmak istiyorum. 1997 yılında, Brezilya Dünya Kupası Elemeleri’ndeki ilk maçını kaybetmişti. Bolivya’ya karşı La Paz’da oynanan maçta bir penaltı kurtarmıştım. Fakat maç sonunda yenilen biz olmuştuk. Maçtan sonra bir gazetecinin bana söylediğine göre gazetenin başlığı penaltıyı kurtardıktan sonra şöyleymiş: “Taffarel-kahraman!” Maç sonunda ise başlık “Taffarel: Kahramanlıktan başarısızlığa” olarak değişmişti.
1994 Dünya Kupası’ndan sonra ilginç bir şey yaptınız ve kilise takımında oynadınız. Evet, bu çok eğlenceliydi. O sıralarda İtalya’da sadece üç yabancının oynamasına izin veriliyordu. Parma zaten üç yabancıya (Asprilla, Brolin, Grun) sahipti. Ben de arkama yaslanıp onları izlemek zorundaydım. Bu arada bir arkadaşım kiliseler arasında düzenlenen bir turnuvada oynayıp oynamayacağımı sordu. Dindar bir insanım, aynı zamanda da biraz antreman olur düşüncesiyle kabul ettim. Fakat kaleci olarak değil de forvet olarak oynadım. Turnuvayı kazandık ve ben de gol kralı oldum.
Türkiye’de mutlu musun?
Taffarel Evet, çok mutluyum. Türkiye benim ikinci evim gibi oldu ve orada birçok arkadaşım var. UEFA Kupası’nı kazandığımız an kariyerimdeki özel anlardan biriydi. Fakat orada sadece mutlu anılarım yok. Aynı zamanda acı ve kederi de yaşadım. Örnek olarak deprem felaketini gösterebilirim. Binlerce insan öldü veya sakat kaldı. Deprem anında neler yaşadın? Sarsıntılar başladığında sabaha karşı üç civarıydı. Ben ve ailem üç katlı apartmanın zemin katındaydık. Bir üst katta ise takım arkadaşım Popescu kalıyordu. Fakat o sırada Popescu evde değildi. Patlamaları duyarak uyandım o sırada herşey sallanıyordu. Resimler aşağı düşüyor, şişeler kırılıyor, zemin yarılıyor, duvarlar çatlamaya başlıyordu. Gerçekten çok korktum. Eşimle birlikte çocuklarımızın odasına gittik ve birbirimize sarıldık. Daha sonra ise kendimizi dışarı attık ve Galatasaray’ın kulüp binasına sığındık. Depremden sonra sizin yüzme havuzunda yaşadığınıza dair haberler basında yer aldı. Bu doğru. Şişme bir yüzme havuzumuz vardı ve içine yatak sererek orada uyuduk. Havuz bizim yeni evimiz olmuştu. Deprem esnasında gerçekten de çok korktum. Fakat yüzme havuzu içinde yaşadığımız birkaç gün içersinde hiç sorun yaşamadık. O eski apartmana asla geri dönmedik. Şimdi depreme dayanıklı bir evde yaşıyoruz. Gelecek için neler düşünüyorsun? Oynayabildiğim kadar futbol oynamak istiyorum . Bir de Avrupa’da ve Brezilya’da birer restaurant açmak istiyorum. Söylediğim gibi yemek yemeyi çok seviyorum.
CLAUDİO TAFFAREL Oynadığı kulüpler: 1984 - 1990: Internacional Porto Alegre (Brezilya) 1990 - 1993: Parma (İtalya) 1993 - 1994: Reggiana (İtalya) 1995 - 1998: Atlético Mineiro (Brezilya) 1999’dan beri: Galatasaray (Türkiye) Başarıları: 1984: Güney Amerika Gençler Şampiyonası; 1985: FIFA Dünya Gençler Şampiyonası; 1988: Seul Olimpiyatları İkinciliği; 1989: Kupa Amerika şampiyonluğu; 1992: UEFA Kupası şampiyonluğu; 1993: Süper Kupa Şampiyonluğu; 1994: FIFA Dünya Kupası şampiyonluğu; 1997: Kupa Amerika şampiyonluğu; 1998: FIFA Dünya Kupası ikinciliği; 1999: Türkiye Ligi ve Kupası şampiyonluğu; 2000: UEFA Kupası şampiyonluğu, Türkiye Ligi ve Kupası şampiyonluğu
Kalenin ardındaki aşk
Taffarel'in kaleci olarak dünya futbol devleri arasında yer almasında eşi Andrea'yla yaşadığı aşkın büyük rolü var. Andrea ve Claudio Andre Taffarel, birbirlerine öyle aşıklar ki, bu aşkı gözlerinden okumak mümkün. Geleceğe ilişkin öyle uzun vadeli planları yok. İki çocuklarıyla birlikte bugünü mutlu yaşamak ve sağlıklı olmak, herşeyden önemli.
İSTANBUL VE DENİZ
Uzun yıllar file beklediği İtalya'da kuzeyde ve denizden uzak yaşamış, tıpkı Brezilya'da olduğu gibi. Taffarel, hep deniz kıyısında yaşamanın özlemini çektiğini ve bunu nihayet İstanbul'da giderdiğini anlatıyor.
LOVE STORY
Florya'daki Galatasaray Metin Oktay Spor Tesisleri'nde Taffarel ve Andrea çifti ile antrenman sahasına iniyoruz. Objektifin karşısında poz vermelerine gerek kalmıyor. ‘‘Love Story’’ filminin iki başrol oyuncusu gibiler. Ama tek farkla: Onlar rol yapmıyorlar. Antrenman için tesise gelen takım arkadaşları durup tezahüratta bulunuyor, bu sarmaş dolaş çifte. Taffarel ıslık çalıyor, Andrea gülüp el sallıyor.
AŞKTA KAZANMAK
Taffarel ‘‘Karınla ve çocuklarınla iyiysen, sevgi varsa, işinde de başarılı olursun. Maçlarda bir gün kaybediyorsun, bir gün kazanıyorsun. Ama evde hep neşe olmalı. Evde hep kazanmalı.’’ Andrea, eşinin gözlerine bakıyor, ellerini tutuyor ve diyor ki ‘‘Biz eğer ailece birlikteysek güçlü oluyoruz. Evde herşey yolunda giderse inanıyorum ki hayatta da herşey yolunda gider. Çocuklarımıza da bunu öğrettik.’’ Objektifi işaret ediyor, ‘‘Sadece fotoğraflarda değil gerçek hayatta da birbirimizin yanındayız.’’ Taffarel çifti oldukça dindar aynı zamanda. Andrea'nın yüzüğünde pırlantalarla yazılmış ‘‘İsa’’, bileziğinde ‘‘Aşk’’ yazıyor. Dindar Hıristiyan oluşunu şöyle açıklıyor: ‘‘Bizim için Tanrı herşeyin merkezi. Sadece futbolda değil, bütün hayatımızda. İsa bize her yerde doğru yolu gösteriyor.’’
İstanbul'da Brezilyalı aşıklar
Brezilya ve İtalyan futbol liglerindeki başarılarda imzası olanlardan birisi de kuşkusuz Claudio Andre Taffarel. Öyle ki üç Dünya Kupası'nda da filesini bekleyen ender kalecilerden. Brezilya Milli Takımı 1994 Dünya Kupası'nı kazandığında kaleyi Taffarel koruyordu. Taffarel'in başarısının sırrı evliliğinde, evliliğinin dayandığı aşkta yatıyor. Brezilyalı file bekçisi, Galatasaray'dan transfer teklifi aldığında Türkiye ve Galatasaray hakkında çok fazla bir şey bilmiyordu. Ama geldikten sonra beklediklerinin çok üstünde şeyler buldu. Galatasaray'ın çok iyi bir takım olduğundan emin. Galatasaray taraftarını da çok yakın ve samimi buluyor. Galatasaray'daki ilk günlerinde maçlardan sürekli galip ayrıldıkları için taraftarın böylesine destek verdiğini sanmış. Ama karşılaşmayı kaybettikleri bir gün, taraftarın coşkulu alkışlarıyla anlamış ki hep Galatasaray'ın yanındalar ve hep destek oluyorlar.
Eşi Andrea da Türkiye'nin kendisi için bir sürpriz olduğunu ve beklediğinden çok iyi bulduğunu anlatıyor. Şimdi yavaş yavaş Türkçe öğrenmeye, Türk insanını tanımaya başladı. Eşi Fransa 98'de fileleri beklerken, kendisi 10 gün önceden geldi. İstanbul'u dolaşıp tanımaya çalıştı. Çocuklarının okulunu, yaşayacakları evi seçti. Tabii eşinin transfer edileceği takımı tanıdı. Andrea'nın ‘‘Olur’’undan sonra sözleşme imzalandı. Eşinin başarılarının ardındaki gizli güç olarak gösterilen Andrea aslında bir gazeteci. ‘‘Gazetecilik okulundan diplomayı alır almaz İtalya'ya gittiğim için mesleğime hiç başlamadım. Eğer ikimizin de ayrı kariyerleri olsaydı birbirimizden çok uzak kalacaktık. Üstelik başkalarının gözünde Taffarel'in gazeteci eşi olacaktım. O şu anda genç ve kalecilik yapması lazım. Ben ise her zaman gazetecilik yapabilirim. İki ayrı kariyer aynı evde olmaz.’’
Ailece birlikte oldukları zamanlarda, dışarıyı değil, evde olmayı tercih ediyorlar. Ama Türk yemeklerini özlediklerinde doğru restorana gidiyorlar. Andrea henüz Türk yemeklerini pişirmeyi öğrenememiş. Gülerek ‘‘Beyaz peynir ve lavaş’’ diyor, sofraya bu iki Türk yiyeceğini mutlaka getiriyormuş. İtalyan yemeklerinde çok iddialı. Bunu, İtalya'da uzun süre kalmasına bağlıyor. ‘‘Türk yemekleri konusunda önümüzdeki yıl beni görün’’ diyor.
8 Kasım 1998, Pazar Hürriyet
Milli Takım kariyeride oynadığı maçlar:
1 7/ 7/88 Melbourne Avusturalya 1-0 Bicentenary Cup 2 10/ 7/88 Melbourne Arjantin 0-0 Bicentenary Cup 3 13/ 7/88 Melbourne Saudi Arabistan 4-1 Bicentenary Cup 4 17/ 7/88 Sydney Avusturalya 2-0 Bicentenary Cup 5 28/ 7/88 Oslo Norveç 1-1 6 4/ 8/88 Wien Avusturya 2-0 7 12/10/88 Antwerpen Belçika 2-1 8 21/ 6/89 Basel isviçre 0-1 9 1/ 7/89 Salvador Venezuela 3-1 Copa America 10 3/ 7/89 Salvador Peru 0-0 Copa America 11 7/ 7/89 Salvador Kolombia 0-0 Copa America 12 9/ 7/89 Recife Paraguay 2-0 Copa America 13 12/ 7/89 Rio de Janeiro Arjantin 2-0 Copa America 14 14/ 7/89 Rio de Janeiro Paraguay 3-0 Copa America 15 16/ 7/89 Rio de Janeiro Uruguay 1-0 Copa America 16 23/ 7/89 Rio de Janeiro Japonya 1-0 17 30/ 7/89 Caracas Venezuela 4-0 World Cup Qualifier 18 13/ 8/89 Santiago Şili 1-1 World Cup Qualifier 19 20/ 8/89 São Paulo Venezuela 6-0 World Cup Qualifier 20 3/ 9/89 Rio de Janeiro Şili 2-0 (1) World Cup Qualifier 21 14/10/89 Bologna Italya 1-0 22 14/11/89 João Pessoa Yugoslavia 0-0 23 20/12/89 Rotterdam Holanda 1-0 24 28/ 3/90 London İngiltere 0-1 25 5/ 5/90 Campinas Bulgaristan 2-1 26 13/ 5/90 Rio de Janeiro Doğu Almanya 3-3 27 10/ 6/90 Torino İsveç 2-1 World Cup 28 16/ 6/90 Torino Costa Rica 1-0 World Cup 29 20/ 6/90 Torino İskoçya 1-0 World Cup 30 24/ 6/90 Torino Arjantin 0-1 World Cup 31 27/ 2/91 Campo Grande Paraguay 1-1 32 27/ 6/91 Curitiba Arjantin 1-1 33 9/ 7/91 Viña del Mar Bolivia 2-1 Copa America 34 11/ 7/91 Viña del Mar Uruguay 1-1 Copa America 35 13/ 7/91 Viña del Mar Kolambiya 0-2 Copa America 36 15/ 7/91 Viña del Mar Ekvator 3-1 Copa America 37 17/ 7/91 Santiago Arjantin 2-3 Copa America 38 19/ 7/91 Santiago Kolambiya 2-0 Copa America 39 21/ 7/91 Santiago Şili 2-0 Copa America 40 11/ 9/91 Cardiff Galler 0-1 41 26/ 8/92 Paris Fransa 2-0 42 16/12/92 Porto Alegre Almanya 3-1 43 17/ 2/93 Buenos Aires Arjantin 1-1 44 6/ 6/93 New Haven USA 2-0 US Cup 45 10/ 6/93 Washington Almanya 3-3 US Cup 46 13/ 6/93 Washington İngiltere 1-1 US Cup 47 18/ 6/93 Cuenca Peru 0-0 Copa America 48 14/ 7/93 Rio de Janeiro Paraguay 2-0 49 18/ 7/93 Guayaquil Ekavator 0-0 World Cup Qualifier 50 25/ 7/93 La Paz Bolivia 0-2 World Cup Qualifier 51 1/ 8/93 San Cristóbal Venezuela 5-1 World Cup Qualifier 52 8/ 8/93 Rio de Janeiro Meksika 1-1 53 15/ 8/93 Montevideo Uruguay 1-1 World Cup Qualifier 54 22/ 8/93 São Paulo Ecuador 2-0 World Cup Qualifier 55 29/ 8/93 Recife Bolivia 6-0 World Cup Qualifier 56 5/ 9/93 Belo Horizonte Venezuela 4-0 World Cup Qualifier 57 19/ 9/93 Rio de Janeiro Uruguay 2-0 World Cup Qualifier 58 5/ 6/94 Edmonton Kanada 1-1 59 8/ 6/94 San Diego Honduras 8-2 60 20/ 6/94 Palo Alto Rusya 2-0 World Cup 61 24/ 6/94 Palo Alto Kameroon 3-0 World Cup 62 28/ 6/94 Detroit İsveç 1-1 World Cup 63 4/ 7/94 Palo Alto USA 1-0 World Cup 64 9/ 7/94 Dallas Hollanda 3-2 World Cup 65 13/ 7/94 Pasadena İsveç 1-0 World Cup 66 17/ 7/94 Pasadena Italya 0-0 (2) World Cup 67 22/ 2/95 Fortaleza Slovakia 5-0 68 13/ 7/95 Rivera Kolombia 3-0 Copa America 69 17/ 7/95 Rivera Argentina 2-2 (3) Copa America 70 20/ 7/95 Maldonado USA 1-0 Copa America 71 23/ 7/95 Montevideo Uruguay 1-1 (4) Copa America 72 2/ 4/97 Brasília Şili 4-0 73 30/ 4/97 Miami Meksika 4-0 74 31/ 5/97 Oslo Norveç 2-4 75 3/ 6/97 Lyon Fransa 1-1 Tournoi de France 76 8/ 6/97 Lyon Italya 3-3 Tournoi de France 77 10/ 6/97 Paris İngiltere 1-0 Tournoi de France 78 13/ 6/97 Santa Cruz Kosta Rika 5-0 Copa America 79 16/ 6/97 Santa Cruz Meksika 3-2 Copa America 80 19/ 6/97 Santa Cruz Kolombia 2-0 Copa America 81 22/ 6/97 Santa Cruz Paraguay 2-0 Copa America 82 26/ 6/97 Santa Cruz Peru 7-0 Copa America 83 29/ 6/97 La Paz Bolivia 3-1 Copa America 84 10/ 8/97 Seoul Güney Korea 2-1 85 9/10/97 Belém Fas 2-0 86 11/11/97 Brasília Galler 3-0 87 3/ 2/98 Miami Jamaika 0-0 Gold Cup 88 5/ 2/98 Miami Guatemala 1-1 Gold Cup 89 8/ 2/98 Los Angeles El Salvador 4-0 Gold Cup 90 10/ 2/98 Los Angeles USA 0-1 Gold Cup 91 15/ 2/98 Los Angeles Jamaica 1-0 Gold Cup 92 25/ 3/98 Stuttgart Almanya 2-1 93 29/ 4/98 Rio de Janeiro Arjantin 0-1 94 3/ 6/98 Saint Ouen Andorra 3-0 95 10/ 6/98 Paris St.Denis İskoçya 2-1 World Cup 96 16/ 6/98 Nantes Fas 3-0 World Cup 97 23/ 6/98 Marseille Norveç 1-2 World Cup 98 27/ 6/98 Paris Şili 4-1 World Cup 99 3/ 7/98 Nantes Danimarka 3-2 World Cup 100 7/ 7/98 Marseille Hollanda 1-1 (5) World Cup 101 12/ 7/98 Paris St.Denis Fransa 0-3 World Cup
( ) Sonunda parentez içinde rakam olan penaltılara kalmış maçların numarasıan göre sonuçları: (1)şili sahayı maç !-0 iken terketi FİFA maçı hükmen '-0 Brezilyaya verdi (2) Brazil kazandı 3-2 penaltılar (3) Brazil kazandı 4-2 penaltılar (4) Brazil kaybetti 3-5penaltılar (5) Brazil kazandı 4-2 penaltılar
Toplam kariyer
Maç /Kazanılan /berabere/ kaybedilen / Atılan / Yediği /Puan/ ortalama dk. 101 / 62 / 27 / 12 / 198- /70 /151 / 74.75
Oynadığı maçlar Dostluk 31 Dünya kupası elemeleri 12 Copa America 25 Dünya kupası 18 Diğer Turnuvalar 15
Toplam 101 Yediği Gol 70 (0.69 maç başına) | |
| | | | UnutuLmayanLar! | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|